'Galleria'yı ağlayarak sattım'
Bayraktar Holding'in Onursal Başkanı Hüseyin Bayraktar, Türkiye'nin ilk alışveriş merkezi Carousel'i ağlayarak sattığını söyledi.

Müge Akgün'ün söyleşisi
Bayraktar, Ataköy Marina'da özel sektörün yaptığı ilk marina olduğunu belirti. Marinayı yaparken babasının 'Akıllı oğlum bunları devlet yapar' sözleriyle kendisini uyardığını belirtti.
Bayraktar Holding'in Onursal Başkanı Hüseyin Bayraktar konuşması, sohbeti, esprileri ile Kayserili işadamlarına atfedilen birçok özelliğe sahip. Gayrimenkul konusunda "iyi koku alır" diye ünü var. "Tüccar dediğin gayrimenkulü ile ölçülür" sözü özdeyiş gibi olmuş.
Hüseyin Bayraktar, 2003 yılında Capital dergisinin yaptığı bir yazı dizisinde ilk uygulamalara imza atan, "yol açan işadamları"ndan biri seçilmişti. Gerçekten de Galleria bir ilkti ve Türkiye'ye bir yaşam biçimi sunmuştu. Sonra İstanbul ve daha birçok kent alışveriş merkezi cenneti oldu. Hüseyin Bayraktar'la Akıntıburnu sırtlarında 17. yüzyılda Sultan III Selim için yaptırılan, şimdi holding yönetim binası olarak kullanılan İzzetabad Kasrı'nda buluştuk. Egebank davası gibi geçmişte onu üzen kimi konularda pek konuşmak istemese de geçmişten bugüne, işten özel hayata uzanan keyifli bir sohbet yaptık.
Alışveriş merkezi kurma fikri bir Amerika seyahatinin size armağanı mıydı?
İnsanlar yurtdışına gider bakar. Ama insanoğlu yalnız bakmakla kalmamalı, bir de görmeli. Gördüğünün de şablonunu kafasında öyle bir yerleştirmeli ki döndüğünde kendi ülkesinde eğer yoksa uygulamalı. İşte Galleria böyle bir fikrin mahsulü.
Amerika'dayım, tarih 1975. Rahmetli Sakıp Sabancı ile Oakland Ohio'da Lassa'yı kuruyoruz. Bir shopping mall'a girdim, ağzımdan çıkan ilk laf "Bu tam İstanbulluk" oldu. Kayseri'de kapalı çarşı var, İstanbul'da da. Amerika'da bunlar arabalarla gidilen çarşılar olmuş.
Tabii 1975-85 on sene geçti açana dek. O günlerin altyapısı müsait değildi. Turgut Özal hükümeti, ANAP yeni yatırımları teşvik ediyor. Bu vesileyle güzellikler doğmaya başladı. Para zenginliği demiyorum, fikir güzelliği zenginliği.
Sonra Galleria'yı oteliyle, marinasıyla yaptık. Yalnız kongre merkezini yapamadan bırakmak zorunda kaldık. 1987'nin 15 Ocak'ında başladık. 1 Ekim 1988'de 20 ay gibi kısa bir sürede kapısını açtık.
Aslında ilkleriniz Galleria ile başlamıyor değil mi?
Ben, aslında biz demeliyim grup olarak hep ilkleri yaptık. Galleria'nın içinde açılan Primtemps da Fame City de buz pateni de ilktir. Ataköy Marina da özel sektörün yaptığı ilk marinadır. Marinayı yaparken rahmetli babam "Akıllı oğlum sen dellendin herhalde, bunları devlet yapar" dedi.
İlk yüzde yüz Türk sermayesi ile lastik fabrikası Lassa'dır. Fikir babası benim. Sabancılarla projeyi birleştirdik. 30 yıl yönetim kurulundaydım. Binası, makinesi, kurması benim sırtımdan geçmiştir. Çocuk büyüdü şimdi, profesyonellerin elinde, dünyanın en büyüklerinden. Sonra İzmit Outlet Center. Şimdi yollarda her dükkânın alnında bir outlet yazıyor. Neredeydi bunlar 15 sene evvel.
Bir söyleşinizde "Tüccar dediğin gayrimenkulü ile ölçülür" diyorsunuz ama Galleria'yı, Carousel'i yapıp sattınız, satarken üzülmüyor musunuz?
Şimdi insanın yaptığı şeyler evladı gibidir, ben müteahhit değilim, girişimciyim. Üzülmemek mümkün değil ama hepsinin kendi içinde gerekçesi var. Mesela Galleria'yı gönüllü satmadım. Cebime para doldurdular akılsız o dönemki yöneticiler, ağlayarak sattım. Para doldurdular diyorum ama değerinin altındaydı. Onun için ağlamadım. Ben elimdeki güzel bir oyuncağımı, çocuğumu kaybettim.
Peki neden sattınız?
Semra Özal'ın araya girmesiyle sattım. Sonra Carousel, hastane yapacağız diye yola çıkmışız, Mermerler'le fikir birliği olmadı. Bu söylediğim tarihte özel sektörde hastane fikri nadir var. Allah rahmet eylesin Mermerler'le anlaşamadık. Hastane yapamadık, yabancı ortak istemediler. "Hisselerinizi ben alayım" dedim, benim verdiğim paraya onlar hissesini satmadı. Ben 1 milyon dolara kendi hissemi sattım, neden sattım, çünkü kavga sevmiyorum.
Şu anda Allah'a şükür gayrimenkulümüz de var. Ama gayrimenkulün de hayırlısı, gelir getireni lazım.
Bankacılık sektöründen de çekildiniz?
Bankacılık sektörü bizim işimiz değildi. Allah bazı insanların belasını versin. O işte gönlüm rahat. Sıkıntılar çektik.
Evet, ben de o sıkıntılı günlerde neler hissettiğinizi, neler düşündüğünüzü sormak istiyorum.
Şimdi efendim, ben mektup yazmasını çok seviyorum. Bu seneki yazdığım mektupları size göstersem. O tarihlerde de 1998-99 yıllarında "Bu adamlar bu bankayı kötü yönetiyorlar" diye devletin bütün mercilerine yazı yazdım. Kimse bakmadı. Ondan sonra adamlar bankayı zarara uğrattılar, soydular -bilemiyorum öyle deniyor- itham kolaydır, böyle bir lafı ben söylemiyorum. Bu konuda da çok konuşmak istemiyorum.
Bir dönem hayaliniz kongre merkezi ve apart otel yapmakmış. Gerçi şu an emekli oldunuz, holdingin onursal başkanısınız, yeni hayalleriniz var mı?
Bana sorsanız, ben hiçbir şey yapmayı istemiyorum ama bakıyorum bakıyorum şu ülkeme, şu ülke çok şeye layık. Niçin layık biliyor musunuz? Şu yetişen gençliği beslemek lazım. Nasıl bir çocuk anasından doğdu. Düşünün öyle analar var ki doğuruyor, kaldırıp sokağa atıyor. Ne olur o çocuk ölür. Bizimki gibi tecrübe sahibi olmuş insanlar birden doğurduğu çocukları sokağa atamaz. Bunların sağlıklı yaşamını idame ettirmesi lazım. İkincisi ise siz çok varlıklı olabilirsiniz, çok binanız olabilir, çok iyi evlat yetiştirmiş olabilirsiniz, hep bu çoklar bu memlekette kalır. Allah emretti, giderken -inşallah ayakta emreder, yataklarda sürünmeyiz- tapular, çocuklar burada kalacak. Ama en acısı deneyimlerimiz, bilgilerimiz mezarda sıfır olacak. Bütün dava tecrübe sahibi işadamlarının bu deneyimlerini gençlerle, dostlarıyla, arkadaşlarıyla paylaşması.
Daha önce yayımlanmış anılarınız var. Mektuplarınızı kitaplaştırmayı düşünüyor musunuz?
Dün gece sahura kalktım, uyuyamadım. Oradan buradan düşünürken mektupların başına ne gerekçeyle kaleme aldığımı yazsam sonra mektup gelse, mektuptan sonra da gerçekleşen olayları madde madde yazsam diye düşündüm. Niyetliyim inşallah.
Türkiye'nin son dönem ekonomisini, yeni iktidarı nasıl görüyorsunuz?
Her şey kapkara ya da her şey bembeyaz değil. Realist olmak lazım. Şu anda çok kötü ya da çok da iyi bir şey yok. Ama ekonomi iyi gidiyor bir, koalisyon olmadığı için akıllı oldukları için IMF reçetesini güzel uyguluyorlar. IMF, bazı görüşü dar kişilerin söylediği gibi sadece bizim kötülüğümüzü istemiyor. Adam işi-gücü yok Amerika'dan kalkıp buralara elimizi kolumuzu bağlamaya mı geliyor, işi-gücü yok da bize akıl veriyor. Rahmetli Vehbi Koç'un bana bir lafı vardı: "Bayraktar git 'know how'a takıl, daha hızlı daha kestirme daha iyi değil" derdi. Yahu adamlar bu yollardan geçmişler, tavsiye ediyorlar. Deneyimlerini dinle, yeniden ekonomik kural yapmaya uğraşma, tavsiye ediyor. Her tavsiye her yerde geçer mi dersen, geçmez. Bazı tavsiyeler yerinde, zamanında geçerlidir. Sen de bu kumaşı tut, aklına göre biç.
Netice olarak ekonomi bana göre düzgün gidiyor. Borç rakamlarımız maalesef yüksek. Bunun sancıları faizin yüksekliği. Gelirimizin neredeyse dörtte biri faizlere gidiyor. Bunlar içlerimizi yakıyor. Keşke yatırıma gitse, bunlarla kaç tane fabrika yapılırdı. Fukaralık da böyle başlıyor. Amerika da göçtü bugün. Bize düşen çok çalışmak, çok üretmek ve gençlere iyi eğitim olanağı sağlamak.
Bu konuda da çalışmalarınız var galiba, okul yapıyorsunuz?
Şu anda üzerinde hassasiyetle durduğum, gayret gösterdiğim konu eğitim. Türkiye'de eğitim sistemi sorunlu. Türkiye'de mesleki lise eğitimine ağırlık vermek lazım. Bunları da belirli yerlerde sanayi ile entegrasyonu sağlayarak yapmak lazım. Nitekim 1994 yılında Kayseri'de yaptığım Sağlık Hizmetleri Yüksekokulu'nda 1000 talebe okuyor ve hepsinin daha mezun olmadan işi hazır.
Öbür tarafta İktisadi İlimler Fakültesi, Hukuk Fakültesi, Eczacılık Fakültesi var aynı kampusun içinde. Bunların hiçbiri mezun olunca iş bulamıyor.
Kayseri'yi hiç ihmal etmiyorsunuz, geçen yıl da Ağız ve Diş Sağlığı Hastanesi açmıştınız değil mi?
Evet, haftada yedi gün 24 saat açık, günde 800 tane hastaya bakıyorlar.
Sizin bir de eli sıkı olarak ününüz var. Hatta elinizi "para isterler" diye öptürmezmişsiniz?
Ben elimi saygıdan öptürmüyorum. Evlatlarıma da öptürmem. Ben cimriyim, doğru ama sosyal yönüm cimri değil. Yüzlerce talebe okutuyorum. Eğer bir insan on-on beş dakika içinde 1.5 milyon dolarlık hastane yaptırıyorum diyorsa herhalde cimri değildir. Uçaktan indim, Kayseri Valisi'nin kahvesini içiyorum, dedi ki böyle bir konu var, "tamam" dedim "yaptırıyorum".
Eğer biri beş kuruşluk işi on kuruşa yapmak istiyorsa ben cimriyim. Parayı yerinde, zamanında, gereği kadar harcamayan, tasarrufu bilmeyen insanlara göre ben cimriyim.
Uzun ve başarılı bir iş yaşamınız oldu, geriye dönüp baktığınızda başarınızı neye bağlıyorsunuz, düsturunuz neydi, gençlere neler önerirsiniz?
Teşekkür ederim, o sizin iltifatınız. Çok daha iyi ve başarılı olabilirdim ama kısmet bu kadarmış. Çok zorlayarak bir şeyler yapmak akıl kârı değil. Ama hamdolsun çevremdekilere, doğup büyüdüğüm yerdeki arkadaşlarıma göre, ülkemizin geneline göre nur içinde yatsınlar; dedem, babam ufak imkânlar bıraktılar ama asıl bıraktıkları en önemli şey, iş yapmayı öğrettiler. Onun için gençlere söylediğim yalnız dershaneye gitmekle, diploma almakla bu işler olmaz. Bunu hem ailelere de söylüyorum. Başlat çocuğunu küçük yaşta çalıştırmaya. Üniversiteyi bitirdiğimde dükkânı süpürürdüm. Benim büyük oğlum yaz aylarında müşterilere kahve taşırdı. Şimdi bile çıkar arabamı yıkarım, bundan dolayı utanmam. Herkes her işi yapabileceğini kabullenmeli.
Ülke fırsatlar verdi, bazı şeyleri yapabildik. Bazı şeyleri arzu etmeme rağmen Allah kısmet etmedi. Ama her şeyin başı mutlu evlilik.
Evet, rahmetli Sakıp Sabancı ile birçok ortak yönünüz var. Birlikte de çalıştınız, ikiniz de teyze çocukları ile evlendiniz. İş dünyası içinde yol kazası olmadan uzun yıllar evliliğini sürdüren pek yok. Bunun da sırrı var mı?
Neredeyse yarım asır oldu. Eşim çok uyumlu, hassas ve kibardır. İnatçılığı yoktur. Tabii ki her şey karşılıklı. Üniversite kampuslarında zaman zaman konuşma yapıyorum. "Bakın kızlar bu erkekler sizleri kandırır, -aslında erkekleri kızlar kandırıyor da Anadolu terbiyemizden dolayı öyle söylüyorum- kolunuza altın bilezik takmadan, yani diplomayı alıp da bir iş sahibi olmadan, oğlan da aynı bileziği takmadan sakın ola evlenmeyin" diyorum. Evlendikten sonra da iki çocuktan fazla yapmayın. Evlenip çocuğunuz olduktan sonra da geçinme yollarını arayın. Şimdi gençler basit bir şeyden yuva yıkıyor. Çocuk da varsa çok üzülüyorum. Bu konuda araştırmalar yapılsa ortaya çıkar. Şu anda dengesi, ahlakı bozuk, kötü alışkanlıkları olan, içkiye düşkün çocukların yüzde yetmişinin anne babası ayrı. Bu konuda eğitimcilere bir araştırma yaptırmayı düşünüyorum. Anne baba ayrıysa çocuk yetişirken zorluklar çekiyor. Ya anne ya baba sevgisinden mahrum büyüyor.
Hüseyin Bayraktar kimdir?
1936 yılında Kayseri'de dünyaya geldi. Çalışma yaşamına babası Mehmet Bayraktar'ın Kayseri'deki oto yedek parça ticarethanesinde çocukluk yıllarında başladı. İlk, orta ve lise öğrenimini Kayseri'de tamamladıktan sonra İstanbul Yüksek Ticaret Okulu'ndan mezun oldu.
1973 yılında henüz 33 yaşındayken Kayseri'de modern bir lastik fabrikası kurmak için yola çıktı. Daha sonra merhum Sakıp Sabancı'dan gelen teklif üzerine Türkiye'nin ilk ve modern lastik fabrikası Lassa'yı Sabancı Grubu ile birlikte İzmit'te kurdu. Günümüzde Brisa olarak bilinen bu dev kuruluşta aralıksız 30 yıl yönetim kurulu üyeliği yaptı.
Nimet Bayraktar ile evli olan Hüseyin Bayraktar, bir kız ve iki erkek çocuk babası
Referans