Avrupa'nın en batısında, 7 tepeli başkent: Lizbon
Sevgili gezgin dostlar, bu hafta Avrupa’nın en batısında, İber Yarımadası’nı İspanya ile paylaşan Portekiz’in başkenti Lizbon’dayız. Yedi tepe üzerine kurulmuş üç başkentten biri olan Lizbon, nostaljik tramvayları, renkli azulejo kaplı binaları ve nefes kesen manzaralarıyla ziyaretçilerini büyüleyen bir şehirdir. Atlantik Okyanusu’nun rüzgarlarının serinlettiği Portekiz’in başkenti, geçmişin izlerini günümüzün modern dokusuyla bir araya getirmektedir.
![Avrupa'nın en batısında, 7 tepeli başkent: Lizbon](https://image.patronlardunyasi.com/crop/967x645/static/content/25-02/09/kofte.jpg)
Kaan İNCİLİ
Lizbon’un en eski mahallesi Alfama, dar ve labirenti andıran sokaklarıyla tam bir zaman tüneline girmiş gibi hissetmenizi sağlayacak. Fado müziğinin melankolik ezgileri burada yankılanırken, yürüyüşünüzü São Jorge Kalesi’ne çıkarak taçlandırabilirsiniz. Buradan şehre kuş bakışı bakarken Tagus Nehri’nin maviliği gözlerinizi kamaştıracak ve başkentle aranızda bir bağ kuracaksınız.
Daha önceki yazılardan hatırlayanlar olacaktır, her zaman bir şehri gezmenin en güzel yolu yürümektir diye söylerim. Ancak birkaç şehir için bundan vazgeçecek olsam, Lizbon dünyadaki ilk üç şehir arasına girerdi. Lizbon’un simgelerinden biri olan sarı Tramvay 28, tarihi mahallelerin içinden geçerek unutulmaz bir şehir turu sunuyor. Bir yandan rüzgar saçlarınızı savururken, diğer yandan renkli binaların ve neşeli meydanların tadını çıkarabilirsiniz.
Tarihte birçok keşif yapmış Portekiz’in büyük denizcilik geçmişine saygı duruşunda bulunan Belém Kulesi, şehrin en etkileyici duraklarından biridir. Burada Belém Kulesi ve Keşifler Anıtı, Portekiz’in denizcilik tarihini anlatırken, Jerónimos Manastırı gotik detaylarıyla sizi büyüleyecektir. Ancak Belém’e gelmişken, mutlaka ünlü Pastel de Nata tatlısını denemelisiniz.
Bazı şehirlerin konumlarından dolayı olmazsa olmazları vardır; Lizbon, gün batımı konusunda iddialı şehirlerden biridir. Şehrin yedi tepesinden dolayı Lizbon’da birbirinden güzel seyir noktaları bulunuyor. Miradouro de Santa Catarina veya Miradouro da Senhora do Monte gibi noktalarda gün batımını izlemek, Lizbon’u unutulmaz kılan deneyimlerden biri olacak.
Gündüzleri sessiz ve sakin bir semt gibi görünen Bairro Alto, gece olduğunda Lizbon’un eğlence merkezine dönüşüyor. Küçük barlar, canlı müzik mekanları ve sokakları dolduran insanlarla bu bölge, şehrin enerjisini hissetmek için en ideal nokta diyebiliriz.
Museu Nacional do Azulejo, Portekiz’in en önemli sanat müzelerinden biridir ve ülkenin çini sanatına (azulejo) adanmıştır. 16. yüzyıldan günümüze kadar gelen seramik ve çinisanatının gelişimini gözler önüne seren bu müze, Portekiz’in kültürel kimliğini anlamak için mutlaka ziyaret edilmesi gereken yerlerden biridir. Müze, 1509 yılında kurulan Madre de Deus Manastırı içinde yer almaktadır. Bu yüzden, müzeyi gezerken sadece seramik sanatını değil, aynı zamanda etkileyici bir manastırın tarihini de keşfetmiş olursunuz.
Lizbon, bir kere gidildiğinde dönmek istemeyeceğiniz, döndüğünüzde ise tekrar gitmek için sabırsızlanacağınız bir şehir. Deniz kokusu, tarihi dokusu ve sıcakkanlı insanlarıyla burası, her gezginin en az bir kez deneyimlemesi gereken bir yer.
Lizbon’un sizi beklediğinden eminim, peki siz hazır mısınız?
Tatmadan Dönmeyin: Bacalhau, Sardinha Assada, Polvo à Lagareiro, Pastel de Nata, Ginjinha
Görmeden Dönmeyin: Torre de Belém, Jerónimos Manastırı, Alfama, Miradouro de Santa Catarina, Museu Nacional do Azulejo, Museu Nacional de Arte Antiga
Ertelemeyeceğiniz tek hayaliniz, sizi farklı ufuklara götürecek yeni seyahatler olsun. Sevgiyle kalın.
patronlardunyasi.com