Ticari çıkarma yaptığımız Basra’ya hüzünlü vedamızın hikayesi
Bu hafta Ticaret Bakanı Ömer Bolat’ın 150 kişilik iş heyetiyle çıkarma yaptığı Basra’yı, Birinci Dünya Savaşı’nda birliklerimizde dikenli telleri kesecek tel makası olmadığı için kaybetmiştik.
Burak ARTUNER
Bu hafta Ticaret Bakanı Ömer Bolat, beraberinde yaklaşık 150 iş insanıyla beraber Irak’ta önce Bağdat’a ardından Basra’ya adeta bir ‘ticari çıkarma’ yaptı. Bolat ziyaretinde, Basra'nın yeniden yapılandırılmasında, yatırım ve ticaret atağında Türkiye'nin katkıda bulunmaktan memnuniyet duyacağını anlattı.
Bolat’ın "Türkiye-Irak Genel Ticaret ve Müteahhitlik Heyeti Programı ile B2B Görüşmeleri" gerçekleştirdiği "Irak Genel Ticaret Heyeti" programı bana Birinci Dünya Savaşı’nda Basra’nın hüzünlü kaybının hikayesini hatırlattı.
Bugün MİT’in atası kabul edilen Teşkilat-ı Mahsusa’nın önemli isimlerinden olan Yarbay Süleyman Askeri, 1914’te Irak'a gelir gelmez ilk olarak Basra'nın 125 kilometre Kuzeydoğusu'nda ve Karun Nehri'nin doğusunda bulunan İran'ın Ehvaz Kasabası'nı işgal edip düşmanın faydalanmasını önlemek için Abadan'a giden petrol borularını tahrip ettirdi. Süleyman Askeri ve birliği, 20 Ocak 1915'te Dicle boyunda keşif harekâtı yapan İngilizlerle karşılaştı. Zübeyir Muharebesi olarak adlandırılan muharebede Süleyman Askeri Bey, düşman kurşunuyla bacağından yaralandı.
Haber, İstanbul'a ulaştığında, Başkumandan Vekili Enver Paşa, her ihtimale karşı sonradan Karabekir soyadını alacak Birinci Kuvvei Seferiye Komutanı Yarbay Kazım Bey'e bu görev için hazırlıklara başlamasını emretti. Çeteci ruhlu, savaşmak için yaratılmış olan bir asker olan Süleyman Askeri, bu sırada çok kritik bir hata yaptı. Aceleci bir yapıya sahip olan Askeri, İngilizlerin keşif için yaptıkları taarruzu gerçek bir taarruz zannetti. İngilizlerin zayıf ve endişe içinde olduklarını düşünen Süleyman Askeri, Basra'nın geri alınacağına artık daha fazla inanır olmuştu.
BASRA’YI YENİDEN ALMAK İÇİN ÇABALAR
Askeri sedyedeydi, ancak yaklaşık 9 bin kişilik bir gücün başında Basra'ya doğru ilerlemeye başladı ve 12 Nisan 1915 tarihinde Şuaybe civarındaki Bercisiyye Ormanı etrafında üç gün süren bir çatışma yaşandı. Ancak bu savaşta aşiretlerin çok istekli savaşmaması gibi etkenlere bir de tel engeli eklendi. İlk taarruzda başarılı olamayan Süleyman Askeri, ikinci gün birliklerine İngilizler'in tahkim edilmiş mevzi ve ordugâhına saldırılmasını ve her ne pahasına olursa olsun Şuaybe mevkiinin ele geçirilmesini istedi. Savaşın kritik bir noktasında, İngiliz süvarilerinin ani bir baskın tehlikesi baş gösterdi. Süleyman Askeri'nin Zübeyir'in işgaline ve Basra-Şuaybe yolunu kesmek için görevlendirdiği aşiretler, gönüllü süvari teşkilatından yardım istedi.
Daha sonradan Türklere desteğinden dolayı Mustafa Kemal Paşa tarafından da onurlandırılan bir Arap aşiretinin lideri olan Uceymi Sadun Paşa, tam zamanında yetişti ve beraberindeki süvarilerle hücum emrini verdi. Birkaç yüz atlının başındaki Uceymi, düşman ateşi altında sağ taraftan sol tarafa koşup gelmişti. Benzeri az görülen bu cüretli hücum, Türk birliğinin sağ kısımdaki karargâhı mutlak bir ölümden kurtarmıştı. Düşman süvarileri Uceymi Sadun Paşa'nın bu hücumu karşısında şaşkın bir vaziyette geri çekilmişti.
DİKENLİ TELLERİ AŞAMAMANIN ÇARESİZLİĞİ
Süleyman Askeri ise Basra'nın alınması için ikinci kez emir verdi. Türk birliklerinin, üstün düşman kuvvetlerine karşı başarı kazanmasına ramak kalmışken, beklenmeyen bir gelişme oldu. Birinci Alay'ın 1. Taburu, gece İngiliz mevzilerine epeyce sokuldu. İngilizlere ateş konusunda büyük avantaj sağlayan ışıldak ve makineli tüfeği etkisiz hale getirildi. İngilizlerin asıl mevziine varan Türk birliklerinin karşısına birden dikenli teller çıktı. Türk güçleri, bir şeyi unutmuşlardı. Ellerinde tel makası yoktu. Askerler dikenli telleri kazma ve kürekle aşmaya çalıştılar ancak başarılı olunamadı. Defalarca yapılan hücumlar, hep tel örgüye takıldı.
MAĞLUBİYETİN ACISIYLA YAŞAMINA SON VERDİ
Bu Bağdat'ın kaybına neden olacak mağlubiyetlerin başıydı. Yaşanan muhabere sonucunda Türk tarafı mevcudunun yarısı olan 4 bin 500 kayıp vermişti. Onurlu bir asker olan Yarbay Süleyman Askeri, yaşanan bozgunun suçlusu olarak kendisini gördü ve 14 Nisan'da tabancasıyla başına ateş ederek yaşamına son verdi. Askeri'nin cesedi yardımcısı olan Binbaşı Ali tarafından birliğe duyurulmadan Nahile'ye getirildi. Irak Genel Komutanı olan Askeri'nin cenazesi, bir çadır içinde yıkandı ve aynı çadırda büyük bir saygı ve üzüntü içinde gömüldü.
patronlardunyasi.com