İklim değişikliğinin ada ülkelerine etkisi: Yükselen denizler, kaybolan adalar
İklim değişikliği nedeniyle dünya genelinde yükselen deniz seviyeleri, Bahamalar ve Tuvalu gibi ada ülkelerinde kıyı şeritlerinin kaybolmasına, ekosistemlerin bozulmasına ve tarımsal üretimin çökmesine yol açarak, ada halklarını ekonomik istikrarsızlık ve zorunlu göç tehdidiyle karşı karşıya bırakıyor. "Sea Change" adlı kitabın yazarı Christina Gerhardt, "Deniz seviyesinin yükselmesi, alçak rakımlı ada ülkelerinin varlığını tehdit ediyor. Bu adalarda yaşam giderek zorlaşıyor; tuzlu su, tatlı su kaynaklarını tahrip ederek yer altı suyu rezervlerini kullanılamaz hale getiriyor. Kuraklık mevcut su kıtlığını daha da artırıyor, toprağın tuzlanması tarım alanlarını elverişsiz hale getiriyor. Bu nedenlerden ötürü de ada halkının geçim kaynakları zarar görüyor" dedi.
![İklim değişikliğinin ada ülkelerine etkisi: Yükselen denizler, kaybolan adalar](https://image.patronlardunyasi.com/crop/967x645/static/content/25-02/15/bahamalar.jpg)
Son yıllarda artan karbon salınımının tetiklediği iklim değişikliği, dünya genelinde deniz seviyelerinin yükselmesine ve fırtınaların şiddetlenmesine neden oldu.
Atlantik Okyanusu'nda, Karayipler'in kuzeydoğusunda yer alan Bahamalar ve Pasifik ada ülkesi Tuvalu, deniz suyunun hızla yükselmesi karşısında en savunmasız adalar olarak kabul ediliyor.
Yaklaşık 700 kadar ada ve 2 binden fazla adacıktan oluşan Bahamalar, topraklarının geçirgen ve gözenekli yapısı, alçak rakımlı olması ve nüfusunun büyük kısmının kıyı şeridi boyunca yaşaması nedeniyle risk altında bulunuyor.
Pasifik Okyanusu'nda 9 mercan adasından oluşan ve 11 binden fazla nüfusu bulunan Tuvalu ise iklim değişikliği nedeniyle sular altında kalmanın eşiğine geldi. Bilim insanları, 2100'e kadar ülke topraklarının yüzde 95'inin gelgit nedeniyle sular altında kalacağını öngörüyor.
DİJİTAL ULUS
Tuvalu'nun 100 yıl içinde iklim değişikliği nedeniyle sular altında kalarak tüm topraklarını kaybetme ihtimali, uluslararası hukuk açısından ülkenin "devlet statüsünü" tehlikeye atıyor.
Bu riske karşı Tuvalu hükümeti, ülkenin güzelliklerini, kültürünü ve vatandaşlarının yasal haklarını gelecek nesiller için korumak amacıyla "Dijital Ulus" projesine yöneldi. Bu kapsamda Tuvalu, mirasını korumak için ülkedeki yapılardan doğal güzelliklerine kadar her şeyi dijital ortama taşıyor ve sanal dünya "metaverse"de adeta yeni bir ülke inşa ediyor.
BAHAMALAR, KARAYİPLER'DE EN FAZLA KIYI KAYBI YAŞAYAN ÜLKE OLACAK
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody's raporunda, deniz seviyesinin 1 metre kadar yükselmesi durumunda, Bahamalar topraklarının yüzde 12'sinin sular altında kalacağı ortaya konuldu.
Raporda, Bahamalar'ın, 2050'ye kadar Karayipler bölgesinde en fazla kıyı kaybı yaşayacak ülke olacağı aktarıldı.
Bahamalar'ın, Mart 2024'te, Uluslararası Adalet Divanı'na (UAD) sunduğu yazılı beyanda da artan su seviyelerinin ada halkı üzerindeki "yıkıcı etkilerine" ve uluslararası camianın bu konuda acilen harekete geçmesine vurgu yapıldı.
Beyanda, artan deniz seviyesi sonucu 2050'ye kadar kıyı şeridinin yüzde 55 ila 59'unun yok olacağı, 2100'e kadar da ülkedeki tüm plajların tamamen sular altında kalacağı belirtildi.
Deniz çayırları, mangrov ormanları ve mercan resifleri gibi ada ekosistemini oluşturan unsurların, her yıl yüzde 1 ila 2 oranında azaldığı da kaydedilen beyanda, acil küresel önlemler alınmazsa Bahamalar'ın topraklarının, ekonomisinin ve küresel mirasının "geri döndürülemez" şekilde zarar göreceğine dikkati çekildi.
YÜKSELEN DENİZ SEVİYELERİNİN OLUMSUZ ETKİSİ ÇİN 'YAVAŞ ŞİDDET' TANIMI
"Sea Change" adlı kitabında iklim değişikliği ve artan deniz seviyelerinin ada ülkeleri üzerindeki etkisini anlatan yazar ve Profesör Christina Gerhardt, yaptığı açıklamada, deniz seviyelerinin yükselmesinin arkasında 2 ana neden olduğundan bahsetti.
Bunlardan ilkinin kara buzullarının ve kutuplardaki buzulların erimesi olduğunu belirten Gerhardt, diğer nedenin de termal genişleme olarak bilinen, suların ısınmasıyla genişlediği ve daha fazla yer kapladığı olay olduğunu aktardı.
Kitabında, yükselen deniz seviyelerinin ada halklarıyla ekosistemler üzerindeki olumsuz etkisini tanımlamak için "yavaş şiddet" ifadesini kullanan Gerhardt, bunun nedenini şöyle açıkladı:
"Bu terim, gazetecilerin genellikle haberleştirdiği 'olay bazlı şiddet' ile karşıtlık oluşturuyor. Örneğin, savaş esnasında sivillerin bombalanması, patlamalar sonucu yıkılan bir tren istasyonu, depremde çöken bir bina, Maui'deki Lahaina'da çıkan bir yangın veya bir kasırga sonucu 2 metre suyla dolan bir bodrum katı 'olay bazlı şiddete' örnek. Öte yandan, 'yavaş şiddet' uzun vadeye yayılan olaylara odaklanır. Bu kavram, genellikle iklim değişikliğinin ve deniz seviyesinin yükselmesinin etkilerini anlamak açısından kritiktir."
Gerhardt, Karayipler'de deniz seviyesinin yükselmesi nedeniyle en fazla risk altındaki adanın Bahamalar olduğunu belirtti.
Bahamalar'daki en yüksek noktanın yaklaşık 64 metre ile Alvernia Dağı olduğunu, adaların büyük kısmının da deniz seviyesinden yalnızca birkaç metre yukarıda bulunduğunu bildiren Gerhardt, Ada'nın düşük rakımlı olmasının risk derecesini artırdığını anlattı.
Gerhardt, Bahamalar'ı oluşturan adaların jeolojik yapılarının "gözenekli ve geçirgen" kireç taşından oluştuğuna, bu nedenle deniz seviyesi yükseldiğinde adaların yeraltından gelen su baskınlarıyla da karşı karşıya kalacağına dikkati çekti.
DENİZ SUYU, TARIM ALANLARI VE ALTYAPIDA TAHRİBATA YOL AÇIYOR
Deniz seviyesinin yükseldiği topraklarda, tuzlu suyun tarım alanlarını tahrip ettiğini vurgulayan Gerhardt, tuzlu suyun, toprağın kimyasal dengesini bozarak bitkilerin gelişmesini engellediğini belirtti.
Gerhardt, "Ada'da yaşayan topluluklar, geçimlerini tarım ve balıkçılıkla sağlayan insanlardan oluşuyor. Kendi yetiştirdikleri ve avladıklarıyla hayatlarını sürdürmeye bağımlılar. Bu nedenle, deniz suyu tarımsal verimi ve kendi kendine yetme kapasitesini ciddi şekilde etkiliyor." ifadesini kullandı.
Bahamalar'da nehir olmadığı için halkın tatlı su ihtiyacını yeraltı su rezervlerinden karşıladığına işaret eden Gerhardt, tuzlu suyun sızması halinde bu kaynakların kirlenebileceğine ve içme suyu sıkıntısı çekileceğine işaret etti.
Gerhardt, deniz seviyesinin yükselmesinin altyapıda da hasara yol açacağını söyleyerek, "Havaalanları, yollar, atık su arıtma tesisleri, temiz içme suyu sağlayan altyapılar ve genellikle su kenarına inşa edilen enerji santralleri büyük risk altında." değerlendirmesinde bulundu.
İKLİM MÜLTECİLERİ
"Deniz seviyesinin yükselmesi, alçak rakımlı ada ülkelerinin varlığını tehdit ediyor." diyen Gerhardt, "Bu adalarda yaşam giderek zorlaşıyor; tuzlu su, tatlı su kaynaklarını tahrip ederek yer altı suyu rezervlerini kullanılamaz hale getiriyor. Kuraklık mevcut su kıtlığını daha da artırıyor, toprağın tuzlanması tarım alanlarını elverişsiz hale getiriyor. Bu nedenlerden ötürü de ada halkının geçim kaynakları zarar görüyor." ifadelerini kullandı.
Bütün bu nedenlerin ada sakinlerini göç etmeye ittiğine değinen Gerhardt, "iklim mültecileri" teriminin, iklim değişikliğinin neden olduğu olumsuz etkiler nedeniyle yaşadıkları bölgeleri terk etmek zorunda kalanlar için kullanıldığını vurguladı.
Gerhardt, göçün, deniz seviyesinin yükselmesinin kaçınılmaz sonucu olduğuna işaret ederek, "İklim krizi şiddetlendikçe, daha fazla insan yaşadığı toprakları terk etmek zorunda kalacak." dedi.
YÜKSELEN OKYANUSLAR, KÜRESEL TEHDİT OLUŞTURMAKTA
İklim bilimi ve iklim değişikliğinin etkileri üzerine çalışmalar yapan bağımsız araştırma kuruluşu Climate Central tarafından yayımlanan raporda, Bahamalar'ın, diğer ada ülkelerine kıyasla açık ara en büyük tehditle karşı karşıya olduğu ortaya konuldu.
Raporda, Bahamalar için 2050 yılına kadar deniz seviyesinin 0,32 metre, 2100 yılına kadar ise 0,82 metre yükselmesinin öngörüldüğü aktarıldı.
Raporun yazarı Dr. Scott Kulp, yaptığı açıklamada, alçak rakımlı adaların, daha sık ve daha şiddetli kıyı taşkınlarıyla karşı karşıya kalacağını, denizin iç kesimlere kadar ilerleyeceğini, Karayipler genelinde yaşamı ve geçim kaynaklarını tehdit edeceğini belirtti.
Kulp, "Hemen hemen her kıyı topluluğu, deniz seviyelerinin yükselmesi sonucu artan taşkın riskleriyle karşı karşıya. Bu durum, milyonlarca insanın hayatını tehlikeye atarken, önemli ekonomik merkezleri felç edebilir, dünya genelinde endüstrileri ve devletleri olumsuz etkileyebilir. Yükselen okyanuslar, neredeyse dünyadaki herkesi etkileyecek küresel tehdit oluşturmakta." değerlendirmesinde bulundu.
Devletlerin Paris Anlaşması'nda belirlenen hedefleri karşılamaktan hala çok uzak olduğunu kaydeden Kulp, "Karbon salınımını mümkün olduğunca keskin ve hızlı şekilde azaltmak, deniz seviyesinin yükselme hızını yavaşlatmanın ve Karayipler'deki kıyı topluluklarının korunması için daha fazla zaman kazanmanın tek yolu." diye konuştu.
patronlardunyasi.com