Abdulkadir Özcan’ın, Dilan Çıtak’ın ve pek çok ‘güçlü’ kişinin vazgeçilmezi ‘Sen benim kim olduğumu biliyor musun’ cümlesinin arka plandaki aciziyeti
Hürriyet Gazetesi yazarı Fulya Soybaş, Petlas Yönetim Kurulu üyesi Abdulkadir Özcan’ın THY uçağındaki, “Sen benim kim olduğumu biliyor musun’ sözlerini Uzman Psikolog Dr. Serap Duygulu’ya sordu. Bu cümlenin ardında acıklı bir aciziyet yatıyor”
Fulya Soybaş’ın “Fulya Soybaş Bir sorudan fazlası... Sen benim kim olduğumu biliyor musun!” başlıklı yazısının ilgili bölümü şu şekilde:
BU CÜMLENİN ARDINDA ACIKLI BİR ACİZİYET YATIYOR
Yakın bir geçmişte, yine THY uçağında İbrahim Tatlıses’in kızı Dilan Çıtak, kedisi için kendisini uyaran kabin memuruyla tartışıp, karakolluk olmuş ve benzer bir üslup takınmıştı. Yine yakın zaman önce THY’nin İstanbul-Londra seferinde sorun yaratan bir yolcu polise, “Benim 10 fabrikam var” diyerek çıkışmıştı. Örnekleri çoğaltmak mümkün elbette. Ama benim kişilerden bağımsız daha çok ilgilendiğim durum, bu kibrin (evet, bence bu cümlenin altında kibir yatmakta) altında yatan psikolojik nedenler.
KENDİNİ GÜÇ ÜZERİNDEN VAR ETMEK
Uzman Psikolog Dr. Serap Duygulu’ya göre, “Sen benim kim olduğumu biliyor musun (!)” cümlesi sanılanın aksine çok acıklı ve insanı aciz gösteren bir ifade. Nedenini şöyle anlatıyor: “İnsanın doğuştan getirdiği statüleri; genetik yatkınlıklar, içine doğduğumuz aile, yaşadığımız ev, sosyal ve maddi durum vs., vardır. Bir de meslek, akademik kariyer, başarı, para, güç gibi sonradan kazandığı statü yani etiketleri... Bir insanın kimliğini bu statüler şekillendirir. Asıl sıkıntıysa kişinin, kimliğinin ilk oluşmaya başladığı dönemde, kendini yeteri şekilde gerçekleştirememesinde yatar. Yani kişi, doğuştan ve sonradan sahip olduğu statülerle kimliğini oluşturamamış, ait olma- onay- kabul ve saygı görme gibi temel ihtiyaçlarını tamamlayamamışsa o zaman sonradan sahip olduğu etiketlerle varlığını ispatlamaya, kendini kabul ettirmeye çalışır. Bu, bazen para bazen kurduğunuz şirketler, fabrikalar, bazen birinin akrabası olmak olabileceği gibi bazen de çalışırken elde ettiğiniz unvanlar, yaşadığınız ev, kullandığınız araba ya da paranız olabilir.”
STATÜNÜZ OLMASA SİZ BİR ‘HİÇ’SİNİZ
“Dolayısıyla ‘Sen benim kim olduğumu biliyor musun’ demek aslında ‘Ben, gerçek kimliğimle seninle iletişim kuramıyorum... Saygı görmemeye de alışık değilim. Ama param var, arkamda dayım var, fabrikam var, statüm var. Bu sebeple de bana saygı duymak zorundasın’ demek. Acıklı olan şu: O bahsettiğiniz para, mal, mülk, statünüz yoksa aslında siz bir ‘hiç’ oluyorsunuz. Çünkü varlıkta ve yokluktaki duruşunuz sizin asıl kimliğinizdir.”
BİR SORU BİR CEVAP
ÖNCE AİLE SONRA TOPLUM EĞİTİMİ ÖNEMLİ
- Kimliğimizin inşasında ailemizin, içinde bulunduğumuz toplumun etkisi nedir?
“Sağlıklı şekilde alınamamış aile ve çevre eğitimlerinin bir uzantısı olarak bugün, çoğu insan aynı hataya düşmekte, sahip olduğu unvan; para, mal, mülk ile kendini tanımlamakta. Ve maalesef toplumumuz da bu kişileri hemen ‘psikolojik sıkıntısı var’ diyerek bir şekilde maruz görüyor. İyi de o bipolar, bu travma yaşamış... Hangimizin sıkıntısı yok ki? Şunu iyi anlamak lazım. İnsanlar, illa psikolojik sorun yaşadığı için böyle davranmaz. Dümdüz saygısız, dümdüz kötü oldukları için ve aileleri ile çevrelerinden yeteri kadar eğitim almadıkları, terbiye görmedikleri, toplu yaşam kurallarını bilmedikleri için böyle davranırlar. Bu tarz davranışların artmasının sebebi ise gerçek anlamda yaptırımlar uygulanmamasıdır. ‘Ne oldu ya adam mı öldürdüm, devleti mi soydum. En fazla bağırdım’ düşüncesinden kurtulmak, kuralların kural olduğu, az ya da çok fark etmez ihlal edilemeyeceği önce aile, sonra toplum eli ile hatta yasalarla bireylere öğretilmelidir.”
KAPILARI STATÜLERİMİZ DEĞİL KİMLİĞİMİZ AÇTIĞI GÜN RAHATIZ
- Peki sosyolojik olarak toplumun bu konuda hiç mi suçu yok? Zira sosyal medya etkisi ile de toplum olarak birbirimize, “Kişiye ancak sahip olduğu; para, mevki, güç gibi değerlerle kıymet verilir” mesajını veriyoruz. Kolay yoldan para kazanmanın önemine vurgu yapılan bir sosyal yapı var. Günün sonunda kişilere, kısa yoldan bir etiket kapma ve aşağılık duygusunu üstünlüğe dönüştürme fırsatı veren de toplum değil mi?
“Haklısın. Bu duruma hepimizin katkısı büyük” diyor Dr. Duygulu, şöyle devam ediyor: “Bizde öteden beri ‘hamili kart yakınımdır’ zihniyeti zaten var. Ağır ya da aksak işleyen veyahut liyakat ile çalışmayan sistemlerde kişiler var olmaya, hatta ezilmemeye çalışır. Dolayısıyla da ‘güç’ kimde ise onunla yakın olur. Kültürel kodlamaların bir etkisi... Başka türlü varlık gösteremeyeceğimiz öğretilmiş. Biat etmeye yakın ve yatkınız. Peki gücü elinde tutanları kim besliyor? E, yine biz. Bu sebeple önce bireysel olarak kendimize güvenecek sonra da sosyal devlet olma ilkelerini talep edeceğiz. Kapıları, statülerimiz değil kişiliğimiz açtığı zaman da kimse bir daha bu cümleyi kuramayacak.”
patronlardunyasi.com