Özkök bir konuştu pir konuştu
Ertuğrul Özkök, Hürriyet Gazetesi üzerinde hükümet baskısı olduğu iddialarına sert çıktı. Yazısında samimi itiraflarda bulunan Özkök, "Yazarlarımız burada arasın sorsunlar" dedi.
10.02.2007 11:15
ABONE OLErtuğrul Özkök'ün yazısı...
Bir köşe yazarının ilk günü
KAÇ genel yayın yönetmeni, kaç köşe yazarı fark etti bilmiyorum.Türk köşe yazarlarının duayeni Çetin Altan, 29 Ocak günü Milliyet"te çok önemli bir yazı yazdı.
Yazıda Çetin Altan, Abdi İpekçi döneminde yazmaya başladığı ilk gününü anlatıyordu.
Şöyle bir cümle dikkatimi çekti:
"Onunla çalışmaya başladığım gün, 4 yazı birden götürmüştüm.
- Hangisini istersen koy, demiştim."
Bu ne demektir?
Basit bir nezaket mi, yoksa bir gazeteci gerçekçiliği mi?
Yazının biraz altında bu sorunun cevabını da alıyoruz:
"Menderes iktidarının zorlu günleriydi. Sakıncalı bulduğu yazıları gönlümü kırmadan değiştirmek, yahut bir başkasını yazdırmak için ne kadar ince, ama tartışmaya olanak vermeyecek kadar kararlı konuşurdu. Bunu nasıl başarırdı anlayamazdım."
Çetin Altan açık açık şunu söylüyor:
"Genel yayın yönetmeni yazılarımı değiştirir veya yenisini yazdırırdı."
BEN DE YAZARLARA MÜDAHALE ETTİM Mİ
Dünyanın her yerinde bir genel yayın yönetmeninin, yazarlar üzerinde böyle bir yetkisi vardır.
Bana, "Peki sen de böyle şeyler yaptın mı" diye sorarsanız, cevabım çok net:
"Evet yaptım..."
Ha, bir şey daha söyleyeyim.
Yazı işlerindeki arkadaşlarım da birçok defa benim yazımı değiştirttiler.
Hatta başka yazı yazdırdılar.
Neticede kimse, ama kimse Hürriyet markasının üstünde değildir.
Hepimiz Hürriyet"in yayın ilkelerine uymak zorundayız.
Hürriyet kültürü işte böyle bir şeydir.
Ama size büyük bir iç rahatlığıyla şunu söyleyebilirim.
Hürriyet bu tür işlerin en az yapıldığı gazetedir.
O GÜN TÜRKİYE"Yİ AYAĞA KALDIRIRIM
Şimdi bakıyorum, bazı gazeteler, Deniz Baykal"ın bir sözünün üzerine atlayıp, Hürriyet"in yazarlarına baskı yaptığı tezini işliyorlar.
Dün de belirttim.
Bize bu konuda hükümetten gelen bir baskı falan yok.
Ama gelebilir de.
Geçmişte çok geldi. Hatta yazarlarımızı susturmamızı isteyen siyasetçiler bile çıktı.
Bu gazetenin sahibi, mesleki hayatında hep şununla övündü:
"Bana kimse yazar attıramadı..."
Bugün böyle bir baskıyla karşılaşırsak, kimse merak etmesin bütün Türkiye"yi ayağa kaldırırım.
Sadece CHP değil, bütün partilerin kapısını çalar, hatta gider Avrupa Birliği"nde bunu anlatırım.
Nitekim 1997"de yaptım.
YAZARLARIMIZ BURADA İSTEYEN ARAR SORAR
Bugün Hürriyet"e saldıran gazetelerin siciline bakıyorum.
Geçmişte, hatta dün birçok gazetecisini işten atmış.
Kimsenin ruhu duymamış.
Hükümete muhalefet eden neredeyse tek yazarları yok.
Sayfalar iktidarın emrine amade..
Ya Hürriyet?
Sadece Emin Çölaşan mı?
Başyazarından başlayayım.
Oktay Ekşi, Bekir Coşkun, Tufan Türenç, Mehmet Y.Yılmaz, Yalçın Doğan, Özdemir İnce, Yalçın Bayer.
HÜRRİYET ÜZERİNDEN SİYASET YAPANLAR
Hemen hepsi iktidara eleştirel bakan yazarlar.
Adını saymadığım öteki yazarlarımız da istediğini serbestçe yazıyor.
İşte buradalar.
Gidin kendilerine sorun.
Kim ne zaman baskı yapmış?..
Bir de öteki gazetelere bakın.
Zerre kadar utanma duyguları olsa, bu konuyu ağızlarına almazlar.
Ama nerede o utanma, arlanma...
Niye bütün bu insanlar, bu gazeteler Hürriyet"e yükleniyor?
Cevabı basit.
Hürriyet bu ülkenin en büyük gazetesi.
Temel direklerinden biri, Amiral Gemisi.
O yüzden herkes onun üzerinden siyaset yapmaya, ondan çöplenmeye çalışıyor.
Kimi yıkmak istiyor, kimi zarar vermek.
Kimi ise medet umuyor.
O nedenle Hürriyet"in tek sütun haberi ülke meselesi olurken, onlarınkini kimse fark etmiyor.
Manşetlerine çıkan asparagasları bile kimse iplemiyor.
Herkes saat ayarını Hürriyet"e göre yapıyor.
FİLİKA KAPTANLARI KÜÇÜK GÖRÜNÜYOR
Amiral gemisinin patronu olmak zordur. Bedel ödersiniz.
Kaptanı olmak zordur. Yazarı, gazetecisi olmak zordur.
Amiral gemisinden aşağı bakınca, filikalar küçücük görünür.
Tabii bu tamamen optik bir yanılma.
Ama beni asıl şaşırtan, filika kaptanlarının da kendilerini küçük görmeleri.
Bu optik yanılma değil, psikolojilerinin yansıttığı gerçek.
Gözlerini Hürriyet bürümüş.
Acıyorum, onların işi de kolay değil.
Bu nefrete hangi yürek dayanır?..
Tabii büyük olmanın, ciddiye alınmanın bedeli de var.
Küçük parazit balıklarla birlikte yaşamaya alışacaksınız.
ABD"de herkes New York Times"la uğraşır. Fransa"da Le Monde hedeftedir. Almanya"da Bild"le uğraşırlar.
Türkiye"de de Hürriyet. Ne yapacaksınız, biz de alıştık...
Bir köşe yazarının ilk günü
KAÇ genel yayın yönetmeni, kaç köşe yazarı fark etti bilmiyorum.Türk köşe yazarlarının duayeni Çetin Altan, 29 Ocak günü Milliyet"te çok önemli bir yazı yazdı.
Yazıda Çetin Altan, Abdi İpekçi döneminde yazmaya başladığı ilk gününü anlatıyordu.
Şöyle bir cümle dikkatimi çekti:
"Onunla çalışmaya başladığım gün, 4 yazı birden götürmüştüm.
- Hangisini istersen koy, demiştim."
Bu ne demektir?
Basit bir nezaket mi, yoksa bir gazeteci gerçekçiliği mi?
Yazının biraz altında bu sorunun cevabını da alıyoruz:
"Menderes iktidarının zorlu günleriydi. Sakıncalı bulduğu yazıları gönlümü kırmadan değiştirmek, yahut bir başkasını yazdırmak için ne kadar ince, ama tartışmaya olanak vermeyecek kadar kararlı konuşurdu. Bunu nasıl başarırdı anlayamazdım."
Çetin Altan açık açık şunu söylüyor:
"Genel yayın yönetmeni yazılarımı değiştirir veya yenisini yazdırırdı."
BEN DE YAZARLARA MÜDAHALE ETTİM Mİ
Dünyanın her yerinde bir genel yayın yönetmeninin, yazarlar üzerinde böyle bir yetkisi vardır.
Bana, "Peki sen de böyle şeyler yaptın mı" diye sorarsanız, cevabım çok net:
"Evet yaptım..."
Ha, bir şey daha söyleyeyim.
Yazı işlerindeki arkadaşlarım da birçok defa benim yazımı değiştirttiler.
Hatta başka yazı yazdırdılar.
Neticede kimse, ama kimse Hürriyet markasının üstünde değildir.
Hepimiz Hürriyet"in yayın ilkelerine uymak zorundayız.
Hürriyet kültürü işte böyle bir şeydir.
Ama size büyük bir iç rahatlığıyla şunu söyleyebilirim.
Hürriyet bu tür işlerin en az yapıldığı gazetedir.
O GÜN TÜRKİYE"Yİ AYAĞA KALDIRIRIM
Şimdi bakıyorum, bazı gazeteler, Deniz Baykal"ın bir sözünün üzerine atlayıp, Hürriyet"in yazarlarına baskı yaptığı tezini işliyorlar.
Dün de belirttim.
Bize bu konuda hükümetten gelen bir baskı falan yok.
Ama gelebilir de.
Geçmişte çok geldi. Hatta yazarlarımızı susturmamızı isteyen siyasetçiler bile çıktı.
Bu gazetenin sahibi, mesleki hayatında hep şununla övündü:
"Bana kimse yazar attıramadı..."
Bugün böyle bir baskıyla karşılaşırsak, kimse merak etmesin bütün Türkiye"yi ayağa kaldırırım.
Sadece CHP değil, bütün partilerin kapısını çalar, hatta gider Avrupa Birliği"nde bunu anlatırım.
Nitekim 1997"de yaptım.
YAZARLARIMIZ BURADA İSTEYEN ARAR SORAR
Bugün Hürriyet"e saldıran gazetelerin siciline bakıyorum.
Geçmişte, hatta dün birçok gazetecisini işten atmış.
Kimsenin ruhu duymamış.
Hükümete muhalefet eden neredeyse tek yazarları yok.
Sayfalar iktidarın emrine amade..
Ya Hürriyet?
Sadece Emin Çölaşan mı?
Başyazarından başlayayım.
Oktay Ekşi, Bekir Coşkun, Tufan Türenç, Mehmet Y.Yılmaz, Yalçın Doğan, Özdemir İnce, Yalçın Bayer.
HÜRRİYET ÜZERİNDEN SİYASET YAPANLAR
Hemen hepsi iktidara eleştirel bakan yazarlar.
Adını saymadığım öteki yazarlarımız da istediğini serbestçe yazıyor.
İşte buradalar.
Gidin kendilerine sorun.
Kim ne zaman baskı yapmış?..
Bir de öteki gazetelere bakın.
Zerre kadar utanma duyguları olsa, bu konuyu ağızlarına almazlar.
Ama nerede o utanma, arlanma...
Niye bütün bu insanlar, bu gazeteler Hürriyet"e yükleniyor?
Cevabı basit.
Hürriyet bu ülkenin en büyük gazetesi.
Temel direklerinden biri, Amiral Gemisi.
O yüzden herkes onun üzerinden siyaset yapmaya, ondan çöplenmeye çalışıyor.
Kimi yıkmak istiyor, kimi zarar vermek.
Kimi ise medet umuyor.
O nedenle Hürriyet"in tek sütun haberi ülke meselesi olurken, onlarınkini kimse fark etmiyor.
Manşetlerine çıkan asparagasları bile kimse iplemiyor.
Herkes saat ayarını Hürriyet"e göre yapıyor.
FİLİKA KAPTANLARI KÜÇÜK GÖRÜNÜYOR
Amiral gemisinin patronu olmak zordur. Bedel ödersiniz.
Kaptanı olmak zordur. Yazarı, gazetecisi olmak zordur.
Amiral gemisinden aşağı bakınca, filikalar küçücük görünür.
Tabii bu tamamen optik bir yanılma.
Ama beni asıl şaşırtan, filika kaptanlarının da kendilerini küçük görmeleri.
Bu optik yanılma değil, psikolojilerinin yansıttığı gerçek.
Gözlerini Hürriyet bürümüş.
Acıyorum, onların işi de kolay değil.
Bu nefrete hangi yürek dayanır?..
Tabii büyük olmanın, ciddiye alınmanın bedeli de var.
Küçük parazit balıklarla birlikte yaşamaya alışacaksınız.
ABD"de herkes New York Times"la uğraşır. Fransa"da Le Monde hedeftedir. Almanya"da Bild"le uğraşırlar.
Türkiye"de de Hürriyet. Ne yapacaksınız, biz de alıştık...