Tarih, sanat ve görsel şölen... Rönesans'ın kalbi, işte karşınızda Floransa
Tarih, sanat, görsel şölen, yüzlerce yıllık mutfaklar, bin yıla yakın üzüm bağlarının sunduğu eşsiz şaraplar, dünya markaları butikleri ve daha saymakla bitmeyecek onlarca sebep. Ama her şeyden önemlisi de Rönesans. Neresi mi? Tabii ki Floransa. Bu sefer büyükçe bir bardak kahveyi hazırlayın.
Kaan İNCİLİ
Sanatın ve tarihin beşiği İtalya’nın tam ortası, Etrusci - Tusci - Tuscany - Toscana olarak da bölgeye adını veren Etrüsklülerin ilk yerleştiği yer, Toscana şaraplarının ve Floransa bifteklerinin merkezi Floransa. Ya da daha doğrusu eski ismi ile Fiorentina, bizim söylemimizle Floransa ama benim en çok yakıştırdığım çağrışımı İtalyanların seslenişiyle Firenze.
Anlatmak yetmez, dinlemek yetmez, okumak yetmez. Yaşamak ? Belki bir süre sonra anlamaya başlamanın başlangıcına ulaşabiliriz. Bütün ülkenin birbirine merhaba dediği yerde bir coğrafya düşünün ki bütün ülkenin en temiz, en doğru gramerini kullansın ve de merhaba yerine ‘saygılarımla’ (Salve) diye birbirine seslensin. Veya şık bir restaurantın muhteşem meydan manzarasında kendisine sipariş soran garsona ‘ eğer sizin için bir mahzuru yok ise, bir kadeh şaraba sahip olabilme imkanım var mı?’ desin. İşte böyle bir coğrafyada yolculuk yapacağız bugün.
Önce güzel bir tepeden bakmak lazım bu şehre. Bize sunacağı görsel ziyafetin ön hazırlığını görmek gibi düşünün. Piazzale Michelangelo bize bu imkanı veren en güzel nokta olacak. Muhteşem bir sofrada en özenle hazırlanmış tabağın önünüze geldiğini ve onu dakikalarca incelediğinizi düşünün. İşte burası Firenze şehrinin tüm detaylarını ayaklarımızın altına seriyor.
Arno nehri kenarında yürüyüş yaparken pastel renkler neymiş, tonları nasılmış, nasıl bir şehrin tüm yapıları bu denli uyumlu olurmuş gibi düşüncelere dalacaksınız. Ve bir anda harika bir müzenin önünde kendinizi bulacaksınız, Galleria degli Uffizi. Zamanında şehrin hakimi Medici ailesinin kendisine ofis olarak yaptırdığı (adı üzerinde) ancak sonrasında fazlaca sanat eserlerini sergilemek için müzeye çevrilmiş bir yer burası. Özellikle de Boticelli’nin Venüs’ü bakışlarınızın esiri olacak eserlerin başında geliyor.
Müzenin avlusu ise İtalya tarihine damga vurmuş kişilerin heykellerinin (sanat, mimar, heykel, bilim vb.) kendi içlerinde gruplanıp, kronolojik olarak sergilendiği bir açık hava müzesini andırmaktadır.
Hemen akabinde Piazza della Signoria ise hiç bir şehrin Firenze’nin yerini dolduramayacağını adeta eserleri ile kulağımıza fısıldıyor. Michelangelo’nun Davide’si için bu kadar da olmaz derken Benvenuto Celli’nin bronz Perseus’unu görüyorsunuz. Sabine’li kadınların kaçırılış heykelinin 360° olmasını hayranlıkla izlerken Nettuno ve Ercole kafanızı başka bir tarafa çevirmenize sebep oluyor. Böylece Rönesans sanat akımının doğduğu topraklarda Dünya üzerinde var olan en muhteşem eserler ile tam anlamıyla başınız dönüyor.
O zaman bu muhteşem meydanı enfes bir kahve ile sindirmek gerekli. Hemen bütün meydana hakim 19. yy. dan beri var olan bir caffeye oturuyoruz. Hemen sabah caffemizi söylüyoruz. Düz, basit, sade, caffe. (Espresso veya Italian caffe diye bildiğiniz) Italian coffeye İtalya’dayken Italian coffee demek abes olabilir :) sadece coffee. *Başlı başına bir tam günü bu kahve işlerine ayırmamız gerekli.
Biraz yorgunluğu attıysak gezmeye devam etmeliyiz. Ponte Vecchio özellikle üzerindeki kuyumcular ve bunların yüzyıllardır koruduğu kapı-kepenk-vitrin tarzları ile dikkat çekmektedir. İyi bir saat veya tasarım bir takı için en özel yerdesiniz.
Piazza della Repubblica ise heybetli yapılar ve lüks caffeler ve oteller ile dikkat çekmektedir. Bu derli toplu ve yürüyerek gezmenin çok basit ve keyifli olduğu şehir aynı zamanda Calzaiuoli ve Calimala adlı birbirine paralel iki ana cadde ile de her şeyi daha da basit hale getirmektedir.
Bu yolların sonunda karşınıza çıkacak dev yapı sizi ürkütmesin. Her ne kadar Rönesans bir düşünce, bir akım olsa da bu düşüncenin karşımıza fiziki olarak çıktığı ilk yer işte bu heybetli yapının kubbesidir. Santa Maria del Fiore. Kilise, vaftizhane ve Giotto kulesi diye de adlandırılan çan kulesi ile harika bir üçlemedir.
Sanata doymayanlar için Galleria dell’Accademia bu açık hava müzesi şehir de gezilmesi gereken önemli yerlerden bir diğeridir. Yine bununla beraber Palazzo Pitti özellikle meşhur Boboli bahçeleri ile gezmeye değer özel yapılardandır. Dante gibi ortasındayız ömrün diyorsanız, evini ve Beatrice ile ilk karşılaştığı Chiesa di Santa Margherita dei Cerchi’yi de görmeyi ihmal etmeyin.
Gelelim yeme-içme kısmına. Her zamanki mottomuz şehir bize ne kadar bonkörse biz de o kadar eli açık olmalıyız. Dünya’nın en özel eserlerini bize sunmuş bir şehir inanın yeme-içmedeki kalitesi ile de sizi şaşırtacak. Mutlaka ama mutlaka bir akşam iyi bir Micheline, bir akşam kavı olan avlulu müthiş bir et restaurantı, bir gece Arno nehri kenarında A+ roof bar tamamlamaniz gereken görevlerdendir.
Belki de otelinizden akşam yemeğine bir faytonla gidersiniz, neden olmasın.
* Müzeler için mutlaka seyahat programınızı yaptığınızda biletlerinizi de almayı unutmayın.
Tatmadan Dönmeyin : Bistecca alla Fiorentina, Fiori di Zucca fritti, Tiramisu, Gelato
Görmeden Dönmeyin : Piazza della Signoria, Galleria degli Uffizi, Catedrale di Santa Maria del Fiore, Galleria dell’Accademia
Ertelemeyeceğiniz tek hayaliniz, sizi farklı ufuklara götürecek yeni seyahatler olsun. Sevgiyle kalın.
patronlardunyasi.com