Seda Bakan: Oyunculuğa ilk gittiğim sinema filminde vuruldum
İlk kez gittiği sinema filmine kapılan ve o gün oyuncu olmaya karar veren Seda Bakan, yeni projesi hakkında konuştu.
Hürriyet'ten Hakan Gence, son dönemin popüler oyuncularından Seda Bakan ile yeni çıkan filmi hakkında bir röportaj gerçekleştirdi. İşte o röportaj:
Bu sezon gümbür gümbür geliyorsun. İki sinema filmi, bir dizi...
Evet, gerçekten öyle geliyorum (gülüyor).
Çalışırken bir yandan iki çocuğunla da ilgileniyorsun. Çok da hoş görünüyorsun, fıstık gibisin. Nasıl başarıyorsun bunu?
Çok teşekkür ederim. Sizler için çalışıyor, spor yapıyorum. Aslında sadece spor da değil, bence hayat içindeki koşuşturma beni eritiyor. İki hamileliğimde de 30’ar kilo almıştım. Sonra bunları vermek için çaba sarf ettim. Çünkü yemeyi çok seviyorum. Çocuklar için her gün evde bir şeyler pişiriliyor. O kek, poğaça kokularını duyunca dayanamıyorum, ben de yiyorum. Kiloyu korumak birazcık zor oluyor.
Geçen günlerde bir röportajında “Anne olunca işi bırakır, çalışmaz gibi bir önyargı var” demişsin. Sen buna maruz kaldın mı?
Eski starlar, çocuk yapma, evlenme kafasında değillermiş. Bizim jenerasyon biraz daha farklı yaşıyor. Ben 10 senedir evliyim. Evlendiğim dönemde birlikte çalıştığım insanlar bile “Neden evleniyorsun, meslek hayatın var. Evlenirsen bunların önü kesilir, eşin izin vermeyebilir, bir aileye gelin gidiyorsun. Neticede herkes seninle aynı düşünmek zorunda değil” dediler. Biraz argo gibi olabilir ama ben bir mülk değilim ve benim bir tapum yok. Kendi ayakları üzerinde duran, kendi mesleğini yapmaya çalışan biriyim. Bunun yanında sanatçıyım, oynadığım rol, ben değilim. O yüzden hem imajım hem aile hayatımla bunu yapabiliyorsam, bu olabilecek bir şeydir diye göstermeye çalışıyorum. O yüzden evlendim ve çocuklarımı da yaptım. Çok şükür.
Zor olmuyor mu çalışırken aile ve çocuklara vakit ayırmak?
Tabii zor ama hep bir dengesi olduğunu düşünüyorum. Gerçekten çok emek harcıyorum ve mücadele ediyorum. Sağolsun, eşim de yardımcı oluyor.
20 sene içinde karşılaştığın başka önyargılar oldu mu?
Bazı işler zor gidiyor ama ben hep profesyonel düşünceden yanayım. Mesela rolümü içselleştiriyorum ama bir yapımcı, bir yönetmen ya da bir oyuncu arkadaşımla yaşadıklarımı içselleştirmiyorum. Bu bir iş, evimin kapısını kapattıktan sonra olanlar beni çok ilgilendirmiyor. Tabii üzülüyorsun ama evime yansıtmamaya çalışıyorum.
En son bir işinin galasında, basınla konuşurken lafının kesildiği ve rol arkadaşlarınla gerginlik yaşadığına dair iddialar vardı. O haberler seni üzdü mü?
Ben ekip arkadaşlarımı çok seviyorum. Evlerimizden uzakta, bilmediğimiz yerlerde aylarca birlikte çalıştık, aynı otelde kaldık. Bizim arkadaşlığımız kolay bozulabilecek bir arkadaşlık değil. Ben oradaki hiç kimseye kırılmadım.
‘TEMİZLİĞE TAKINTILIYIM’
Oyunculuğa nasıl vuruldun?
Küçüklüğümde ilk sinemaya gittiğimde büyülendim.
Hangi filmdi seni büyüleyen?
Doğup büyüdüğüm yerde sinema yoktu. İlk kez Adapazarı’nda amcam ve kuzenlerim beni sinemaya götürmüşlerdi. ‘Maske’ filmi başladı. ‘Aman tanrım, insanlar nasıl bir hikâyenin içinde yaşıyor’ diye düşündüm. Tabii set arkasını bilmediğin için her şeyi muhteşem zannediyorsun. O plastik makyajlar, Cameron Diaz’ın muhteşem görüntüsü, Jim Carrey’nin muhteşem oyunculuğu, sinemadaki herkesi etkisi altına alıp güldürebilmesi... O an böyle bir iş yapmalıyım, bu benim ruhuma hitap eden şey demiştim. O günden sonra onun için çalıştım.
Bu sezon seni büyüleyen beyazperdede iki filmin birden var...
Evet, ‘Gelin Takımı’ 18 Ekim’de vizyonda. Çok eğlenceli bir iş. ‘Takıntılar’ da kasım ayında seyirciyle buluşacak. Kasım sonu gibi de ‘Esas Oğlan’ dizisi başlayacak.
‘Gelin Takımı’nda seni nasıl bir karakterde izleyeceğiz?
Filmde gelinimiz Ecem Erkek. Ben gelinin arkadaşlarından biriyim. Hayatımda korkunç bir şey oluyor. Sonrasında biraz kafamı toplamam lazım diye düşünüyorum. Gelin için düğünün yapılacağı otele önceden gidiyorum, kızlarla bir bekârlığa veda partisi ayarlıyoruz.
Ve orada başımıza gelmeyen kalmıyor. Çok eğlenceli bir gişe filmi. İnsanların eğlenmeye ve gülmeye ihtiyacı olduğunu düşünüyorum, filmin güzel bir komedisi var, tam bir kadın komedisi.
Senin düğününde gelin takımın var mıydı? Bekârlığa veda yapmış mıydın?
Vardı ama filmdeki gibi çıldırmadık. Bekârlığa veda yapmamıştım. Benim kınam olmuştu.
‘Takıntılar’a gelelim... Yine Ecem Erkek’le oynuyorsunuz...
Evet, Ecem ile Edi-Büdü gibi olduk. ‘Takıntılar’, Laurent Baffie’nin çok ünlü bir tiyatro oyunundan uyarlama aslında. Beş takıntılı hastaya, bir doktorun aynı anda randevu vermesiyle birlikte bu hastalar muayenehanede başbaşa kalıyor. Ben bir temizlik hastasını canlandırıyorum. Çok komik, bir kara mizah hikâyesi.
Senin gerçekte takıntıların var mı?
Evet, ben de gerçekte temizliğe takıntılıyım. Çocuklardan sonra aslında biraz daha kendimi rahat bırakmaya çalışıyorum. Mesela eskiden arkadaşlarım bana geldiğinde “Aman bu evde de oturulmaz, yastıkların bile yeri bozulmuyor” derlerdi. Şu an biraz daha rahat olmaya çalışıyorum. Şimdi bir bahçe dubleksinde oturuyoruz. Düşün, önünden çocuklardan biri ekmek yiyerek geçiyor, her yer her yerde, bütün karıncalar eve yol yapıyor. ‘Biraz sal Seda, koyver gitsin’ modundayım. Daha rahat olma derdindeyim.
Seni daha çok komedi işlerinde görüyoruz. Kendini komedyen olarak tanımlar mısın?
Yok ama öyle denk geldi. Aslında komedi oynamak daha zor, herkes komedide başarılı olamaz çünkü orada bir ritim tutturman gerekiyor. Doğru zamanda yapmazsan kimse gülmez, öyle laf olarak kalır. Oynadığım dram işler de oldu. Ama bundan sonra ters köşe bir şey oynamayı da çok isterim.
‘KÜÇÜKKEN SESİMDEN MUTLU DEĞİLDİM’
Hafızalara kazınmış, hafif çatallı bir ses tonun var...
Hep böyleydi, bir farkındalık kazandırıyor değil mi?
Aynen. Mutlu muydun bu ses tonundan?
Küçükken çok mutlu değildim, bir abim var adı Kaan. Çevremizdekiler “Kaan mı Seda mı, hanginiz geldiniz” gibi şeyler söylerlerdi. Bu ara bazen kısılıyor da sesim. Bu yoğun çalışmalar bende reflü yaptı. O yüzden gece başımı yükseğe koyup yatmadığım zamanlarda ve kendime çok bakmazsam hemen sesim kısılıyor. Sana biraz da öyle bir anım denk geldi.
Çok güzelsin ama rollerin de duruşun da biraz maskülen...
‘BEN KOŞTURDUM, ONLAR DA KOŞTURSUN’
Kızlarından Eda 2, Leyla 5 yaşında. Çocuklar sana hayat adına ne öğretti?
Daha sakin, daha özverili olmayı, daha çok empati yapmayı öğretiyorlar. Mesela eskiden uçakta çocuk ağladığında Ali ile “Susturamadılar” derdik. Şimdi yanımızda oyuncak varsa onlara yardımcı oluyoruz. Bütün hayata, çocukları olanlara, başka bir kalp gözüyle ve başka bir sevgiyle yaklaşıyoruz.
Çocuklarının geleceğini şimdiden onlar adına planlayan annelerden misin?
Öyle çocuklarını dersten derse yollayan biri değilim. Sadece şunu diliyorum; benim hiçbir zaman okulda öğretmenlerimle aram barışmadı. Tek istediğim şey onlar okullarını ve öğretmenlerini sevsinler. Çünkü öğretmenini sevmediğin zaman okulunu sevmiyorsun ve okumak istemiyorsun.
Oyuncu olmalarını ister misin?
Çok zor... İstiyorlarsa olsunlar, onları destekler ve elimden ne geliyorsa yaparım ama torpil de olmuyor ki oyunculukta. Bir projeye girer ama yeteneği yoksa olmaz. Ama çok istiyorlarsa denesinler. Ben koşturdum, onlar da koştursun.
Sık sık çocukların günümüzde maruz kaldığı şeylere dair korkunç haberler duyuyoruz. Bunlar seni nasıl etkiliyor?
Biz artık ‘Allah iyi insanlarla karşılaştırsın’ diye dua ediyoruz. Kayınvalidem gazeteci, Gazeteciler Cemiyeti’nde. Türkiye’deki bütün haberleri çevirip Avrupa’ya yolluyorlar. Dünyadan da çok haberleri var. Bütün dünyanın şirazesi kaymış durumda. Tabii biz eskiden bu kadar çok haber almıyorduk ama şu an sosyal medyada bir haberi duyuyorsun, arkasından başka felaket geliyor. Bunun iyi insanların psikolojisini de bozduğuna inanıyorum. Çocuklarımızı çok seviyoruz. Onları iyi yetiştirmeye çalışıyoruz. Her şeyden önce kızlarımıza kendi sevgimizi veriyoruz. Dua ediyoruz, bundan sonrasını bilemeyiz. Herkesin evladını Allah korusun.
‘ÇOCUKLAR 40 DERECE ATEŞLE YANARKEN, AŞK ATEŞİ NE Kİ’
10 yıldır evlisin. Güzel bir evliliğin yol haritası nedir sence?
Evliliğin bence en zor senesi ilk sene. Dayandığınız zaman sonrası daha kolay oluyor. Ben de
o dönemde çok zorlandım.
Neden zor?
Birbirine alışmaya çalışıyorsun. Aileler işin içine dahil oluyor. Onun ailesi, benim ailem herkes eve gelince her şeyin yerini değiştiriyorlar. Sonra hemen çocuk yapmadık. ‘Biraz gezelim, tozalım, hayatımızı yaşayalım’ dedik. Bir zaman sonra çocuklar hayatımıza girdi. Çocuklarla tam aile oluyorsun. Evlilik bence daha güzel bir şekilde ilerliyor.
“Evlilik aşkı öldürüyor” diye bir klişe vardır. Sen “Evlilik aşkı öldürmez, güldürür” demişsin. Peki, aşkın ateşini korumanın sırrı ne?
Öyle bir şey yok Hakan. Çocuklar 40 derece ateşle yanarken aşk ateşi ne ki, hiç umurunda bile değil. Anlıyorum evet; aşksız olmaz, sevgisiz yaşanmaz. Zaten biz Ali’yle (Erel) birbirimizi çok seviyoruz ve çok iyi arkadaşız. Ama şu an önceliğimiz hiç bunlar değil.
Nedir öncelikleriniz?
Ali benden daha disiplinli mesela. Ali’ye “Çocukları bırakıp iki günlüğüne bir yere gidelim” diyorum. “Nasıl çocukları bırakıp bir yere gitmeyi düşünebilirsin” diyor. Ali bazı konularda gerçekten benden daha korumacı bir yapıda olabiliyor. Onun öyle olması benim de çok hoşuma gidiyor, gözüm arkada kalmıyor. Mesela bir WhatsApp grubumuz var dadılarımızla. Bir görsen, takvimler, okuldan alınmalar... İkimiz de canla başla çocuk büyütmeye çalışıyoruz.
Aşk ne oldu o kısmı atladık sanki...
Şöyle diyeyim, aşk ölmüyor çünkü daha büyük aşklar var şu anda, Leyla ile Ela. Biz de çok iyi ikiliyiz, çocukları bir durumdan kurtardığımızda birbirimize sarılıp “Seni çok seviyorum” diyoruz. Yani şu andaki motivasyonumuz tamamen çocuk.
Üçüncü çocuk istiyor musunuz?
Hayır, Allah olmayanlara versin artık.
‘HEP ÇALIŞMAK ZORUNDAYDIM’
Göründüğün kadar yüksek enerji kadını mısın?
Düşük enerjili asla değilim. Bu şununla da ilgili olabilir: Her şeyi çekip çevirmeye o kadar alışkınım ki, çok küçük yaştan beri çalışıyor, kendi paramı kazanıyorum. Ben okurken de çalışıyordum. Sosyal tarafım da fazla herhalde bunlarla alakalı.
Senin için her şey nerede başlıyor?
Doğma büyüme Gebzeliyim. Adapazarlıyız aslında. Babam Boşnak. Annem Tarım Kredi Kooperatifleri’nde çalışıyormuş. Biz doğduktan sonra işini bırakmış, emekli. Babam da esnaf, kasabı var. Döneminde babam iyi para kazanıyordu çünkü Gebze’deki tek sakatatçıydı. Sonra büyük marketler, onların kasap reyonları geldi. Oradan darbe aldı, işleri bozuldu. Tam onun işlerinin bozulduğu zaman ben bu işlere girdim. Her konuda sorumluluğum arttı. Yani hep çalışmak zorundaydım.
Dış ticaret mezunuymuşsun. İsteyerek mi seçmiştin bu bölümü?
Hayır, bir tek Sakarya Üniversitesi’ndeki o bölümü kazanabilmiştim. İki senelikti okul. Zaten hiç okul kafasında da değildim. Konservatuvara girmeyi çok istedim ama ona da annem karşı çıkmıştı. Yani biraz zor oldu buralara kadar gelmem. Ben hep kalbimde yanan ateşi takip ettim. Girmediğim deneme çekimi, fotoğraf vermediğim ajans kalmamıştı.
Gebze’den sonra bu işleri yapmak için geldiğin İstanbul senin adına korkutucu muydu?
Yok çünkü gençlik ateşiyle böyle şeyler düşünmüyorsun. Tamamen hedeflediğin bir nokta var, oraya doğru koşmaya başlıyor, etrafında ne oluyor ilgilenmiyorsun. Gençlik enerjisi, cahil cesareti dışında bir de hep iyi insanlarla karşılaştım gerçekten.
O anlamda da kendimi korudum açıkçası.
Kim keşfetti seni?
Kendi kendime zorla keşfettirdim herhalde. Number One TV’de çalışıyordum, oradan hemen karşı plazadaki eğitime gidiyordum. Hocalarım “Değişik sesi olan biri, bir rol verelim, deneyelim” dediler. Her şey bir reklam çekimiyle başlamıştı.
patronlardunyasi.com