Pınar Sabancı bilinmeyenlerini anlattı: Anne ve babamın ebeveyni oldum
YASA Holding Yönetim Kurulu üyelerinden İlhan Sabancı’nın eşi Pınar Sabancı, yeni açtığı YouTube kanalından yayınladığı ilk video soru cevap format oldu. Sabancı, hakkında bilinmeyenleri ilk kez bu videoda açıkladı. Sabancı, hayatta tüm zorlukları gördüğünü, genç yaşta anne ve babasına ebeveyn olmak zorunda olduğunu yutkunarak anlattı.
YASA Holding Yönetim Kurulu Başkanı Yalçın Sabancı ve eşi Neslihan Sabancı’nın oğlu İlhan Sabancı ile evli olan Pınar Sabancı, Youtube kanalından ilk videosunu takipçileriyle paylaştı.
Pınar Sabancı, ilk videosunda takipçilerinden gelen soruları yanıtladı.
Hem özel hayatını hem de yaşam biçimini anlatan Sabancı, “Sizin şu an olduğunuz kadını var etmenizde en etkili olan insan kimdir?” sorusuna, “Annem” yanıtını verdi.
“ANNEM CEVAP VEREMEDİ, AĞLADIM”
Pınar Sabancı, alzheimer ile mücadele eden annesiyle ilgili yaşadıklarını önceki röportajında, “İlk dönemler çok acıydı bizim için… O unuttuğuna çok üzülüyordu, ben elimden bir şey gelmemesine kahroluyordum. En azından artık tamamen unuttuğu için ilk kez mutlu. Her zamanki gibi çok sevgi dolu yine. Sokakta gördüğü insanlara bile sarılmak istiyor, “Canım, canım” diye seviyor herkesi. Beni unutsa da sevdiğini hep hatırlıyor, hissettiriyor. Sarılıp öpüyor sürekli. Tabii ki birçok şeyi algılayamıyor ve rahat konuşamıyor ama sevgisini hissetmek paha biçilmez. Hastalığın şimdiki aşamasında her zamankinden daha mutlu ve huzurlu. Kendimi böyle avutuyorum. Mutsuz geçen 23 yılın ardından sonunda tüm korkular, acılar dindi gibi. Başlarda beni tam tanımamış olduğunu hisseder gibi oluyordum ama bununla yüzleşmeye hazır olmadığımdan böyle bir şey yokmuş gibi davranıyordum. Bir gün, doktor kontrolünde, doktor birkaç kez “Yanınızdaki kim?” diye sordu. Annem cevap veremedi, o zaman kontrol edilemez şekilde ağlamaya başladım. Beklediğim bir şey olmasına rağmen insan kendini hazırlayamıyor buna. Doktor ona sordukça artık sussun, sormasın istiyordum. Hem annem beni tanıyamadığı için üzülecekmiş gibi geliyordu hem de benim kalbim çok kırılıyordu.” sözleriyle açıklamıştı.
İşte Pınar Sabancı’nın Youtube kanalında dillendirdiği soru ve cevaplar:
“BİR GIDA FİRMAM VARDI”
Videosuna kendini tanıtmakla başlayan Pınar Sabancı, “Ben İstanbul'da doğdum. Robert Hill Koleji bitirdim. Üstüne Amerika'ya gittim. Northeastern Üniversitesi’nde Psikoloji okudum. Sonra 6 yıl kadar Amerika'da yaşadıktan sonra Türkiye'ye döndüm. Çalışmaya devam ettim bu süreçte. Evlendim. Bir gıda firmam vardı hatta uzun yıllar. Sağlıklı beslenme de benim çok ilgi duyduğum bir alan. Sonrasında akademik hayata devam etmek istediğime karar verdim. Çünkü zaten bu süreçte 3 çocuğum oldu bu 5 yıl boyunca gıda şirketini işletirken, akademiye geri dönüp üniversiteye, tekrar yüksek lisansa devam ettim. Uzmanlığımı aldım. Uzmanlığım hem bilişsel hem de klinik psikoloji alanında ve şimdi de psikolog olarak çalışma hayatıma devam ediyorum. Uzun bir süredir evliyim. 18 yıl kadar bir süre. Dediğim gibi 3 küçük çocuğum var. Onlarla bu hayatı böyle dengelemeye çalışıyorum.” ifadelerini kullandı.
“ÖĞRENMEYİ ÇOK SEVİYORUM”
“Neden psikoloji? Sizi psikoloji okumaya yönlendiren nedir?” sorusuna Pınar Sabancı, “Edebiyat, psikoloji, felsefe benim her zaman çok ilgi duyduğum alanlardı. Dediğim gibi ilk üniversitemde okurken de psikoloji dersleri almıştım. Çok sevdiğim bir alan olduğu için. Sonrasında da ikinci üniversite olarak hiçbir zaman geç değil diye düşünerek psikoloji okumaya başladım. İnsan psikolojisine çok ilgi duyuyorum. Yani neyi, neden yaptığımız, bazı konularla nasıl baş edeceğimiz, ortak insanlık dediğimiz o tema çok ilgimi çekiyor her zaman. Aynı zamanda hayatım boyunca okumak isterim. Bana çok mutluluk veren bir şey. O yüzden akademisyen olarak da akademide ilerlemek istediğim için de ikinci üniversitem olan psikolojiye geri döndüm. Çok mutlu olarak okuduğum bir alan benim psikoloji. Her bilimde olduğu gibi öğrenmenin hiç sonu olmayan bir alan. Her gün yeni bir şeyler öğreniyorum ve beni çok heyecanlandırıyor. Öğrenmeyi çok seviyorum, anlatmayı çok seviyorum. Gerçekten beni tamamlayan çok coşkuyla, mutlulukla yaptığım işi ve alanı bulduğumu düşünüyorum.” yanıtını verdi.
PINAR SABANCI EŞİ İLHAN SABANCI İLE NASIL TANIŞTI?
“Eşinizle nasıl tanıştınız? İlişkiniz nasıl başladı?” sorusuna açıklık getiren Sabancı, “Ben Amerika'da öğrenciydim. Eşim İlhan, Londra'da yaşıyordu o dönem ve ortak arkadaşlarımız vardı. Zaten İlhan'ın kuzenleriyle, küçük kuzenleriyle ben aynı dönemim. Onlarla okuyordum. Yani bir tanışıklığımız uzaktan da olsa vardı ortak arkadaşlarımız. Öyle başladı. Uzak ilişkiydi yani bir buçuk yıl boyunca uzaktan uzağa yürüttük ilişkiyi. Sonrasında da zaten ben Türkiye'ye döndüm.” dedi.
DUYGUSAL ‘ANNE’ CEVABI
“Sizin şu an olduğunuz kadını var etmenizde en etkili olan insan kimdir?” sorusuna duygusal bir yanıt veren Pınar Sabancı, Alzheimer hastalığı ile mücadele eden annesinin olduğunu söyledi:
“Bence annem. Hem olduğu kişiyle hem olmadığı kişiyle, benim de bugün hem olduğum hem olmaktan korktuğum kişiyle bence çok büyük bir etkisi var. Yer yer ona çok benzediğimi görüyorum ve onun benden istediği beklentilerine göre yaşadığımı, böyle yaşamak istediğimi de fark ediyorum. Ama bazen de bazı huylarında da çok iyi kalpli ve çok naif bir insan olduğu için ve bundan dolayı da bence hayatında bazı dönemlerde çektiği için onun gibi olmayacağım derken tam tersini yapmaya çalıştığım zamanlara da şahit oluyorum ama aslında yaptığım ya da yapmadığım her şey dediğim gibi bir noktada onun hayatımdaki temasıyla şekillenmiş diyebilirim aslında.”
DÖRDÜNCÜ ÇOCUĞU DÜŞÜNMÜYORLAR
Pınar Sabancı, eşi İlhan Sabancı ile, dördüncü çocuk düşünmediklerini de soru cevap arasında dile getirdi.
“HACİZLER DE GÖRDÜM SAĞLIK SORUNLARI DA, ANNESİ VE BABASINA EBEVEYN OLMASI GEREKEN ÇOCUK OLDUM”
Sabancı, kendisine sorulan ''Bu kadar güçlü bir kadın olmayı nasıl başarıyorsunuz?'' sorusunu, “Şu an aslında çok da güçlü hissetmiyorum, daha çok yorgun hissediyorum diyebilirim mesela hayatımın bu döneminde. Çünkü güçlü olmak da sürekli olan bir hal değil. Bazen daha kırgın oluyoruz, bazen daha güçsüz oluyoruz, bazen kendimizi yenilmez hissedebiliyoruz. Dediğim gibi hayatımın bu döneminde biraz daha yorgunum. Ama kendimde diyebileceğim bir tane şey var bence. Gerçekten sevdiğim bir özellik olarak düşüneceksem, yıllar içinde kendimi tanıdıkça. Hayatta başıma ne gelirse gelsin. Çok kötü şeyler de yaşadık ailemle de. Şimdi de biz sağlık sorununun içindeyiz. Maddi sıkıntılar da gördüm, hacizler de gördüm, sağlık sorunları da gördüm. Çok küçükken ailemin hastalıklarını da gördüm. Birçok şeyi atlattım aslında yaşam içinde ve hep şeyi düşünüyorum yani en kötü günde bile çok garip bir şekilde içimde bir umut açıyor. Yani sanki böyle dibe vurdum ve buradan daha kötüye gidemez ve buradan ben zaten yukarı çıkacağım gibi bir umut beliriyor. Albert Camus'un çok sevdiğim bir sözü vardır. Kışın ortasında içimde yenilmez bir yaz vardı diye. İşte tam öyle hissediyorum aslında. Ben küçükken biraz daha böyle annesi babasına ebeveyn olması gereken bir insan oldum. İkisi de annemin daha kırılgan olduğu dönemler vardı, başımızda bir otorite figürü zaten yoktu ve böyle avutma görevini çok erken üstlenmem gerekti hayatta. Biz bunun içinden çıkarız, her şey iyi olacak, sen merak etme gibi o rolü üstlenen bir çocuk oldum. Dolayısıyla nasıl zannediyorum, kendim de buna inandığım zaman içinde, o yüzden ne yaşarsam yaşayayım dediğim gibi, Bundan sonra çok iyi olacak ve bu da geçer. Yani o hep kafamda oluyor, hep yankılanıyor. Ne kadar kötü olsun bir şey o kadar daha yüksek çıkıyor o ses aslında. Bu da geçecek ve her şey muhteşem olacak diyorum ve gerçekten bir şekilde bir bakıyorum çok zor da olsa tekrar geçiyor bir şeyler ve en başa dönüyorsun. Yani hayat böyle bir döngü.” diyerek yanıtladı.
PINAR SABANCI’NIN 24 SAATİ
Bir gününüzü nasıl geçirdiğini anlatan Pınar Sabancı:
“Aslında hafta işleri çok rutin bir hayatım var. Sabah çocuklar çok erken kalkıyorlar. Uzakta okulları çünkü eve göre. O yüzden ben de 7'ye doğru kalkıyorum. Onları yolculuyorum. Sonra evde sessizlik hâkim oluyor. Ve birazcık kendime kahve koyuyorum, kitaplarımı alıyorum. Bazen defterimi alıyorum. Hafif ufak notlar yazıyorum. Yani böyle yarım saat bile olsa kendime zaman ayırmaya çalışıyorum o günün sessizliği içinde. Sonra işte günü planlarım, neler yapacağıma dair. Önceden, bu birkaç ay önce spora gidiyordum, spora da yapıyordum ama şu dönem o kadar yoğun çalışıyorum ki o biraz rafa kalktı. Şimdi ilk önceliklerimden biri tekrar ona geri dönmek ve öyle bir program oturtmak kendime. Çünkü bana çok iyi geliyor. Yani onu çok iyi hissediyorum. Mesela spora gittiğim zaman o salgıladığım endorfinle bütün gün kendimi daha iyi hissediyorum. O yüzden bu yine Rusya'ya ekleyeceğim şeylerden biri. Ama eğer bu mümkün değilse bile bugünlerdeki gibi mutlaka yürüyorum. Mesela şimdi ofisteyim, ofisten çıkınca da mutlaka yürüyeceğim. Yürüyerek... Ya eve yürüyerek geçmem mümkün değil yani denizden yüzmem falan gerekiyor ama en azından sahile yürüyorum. Ondan sonra o sabahki vakti geçirince kalkıyorum, eşyalarımı toparlıyorum, çıkıyorum ofise geliyorum genelde. Dışarıda işim varsa, toplantım varsa onlara katılıyorum. Ofiste şimdi artık çekimler de yapıyoruz. Bazen çekim günlerimiz oluyor. Çok güzel konuklarım geliyor. Onlarla konuşmak hep bir heyecan. Onlar hakkında araştırmalar yaparak, onlarla konuşarak yeni konular, neler konuşayım diye araştırarak böyle geçiyor günlerim. Akşam üstüne doğru dediğim gibi ofisten çıkıyorum. Bazen İstanbul'un sokaklarında yürüyorum. Çok severim çünkü gerçekten özellikle şu an ofisime bulunduğu yer. Çok sevdiğim eski sokakların olduğu, eski binaların olduğu bir yer. İşte oralarda dolanıyorum. Müzik çok dinlerim ben gün içinde. Hayatımın hep soundtrack'i var diyorum hatta. Kulağımda müzikle böyle sokaklarda dolaşıyorum. Sahile iniyorum. Ondan sonra da eve geçiyorum genelde. İşte bazen arada birçok az görüştüğüm arkadaşım var. Gerçekten biraz böyle çok sosyal bir insan değilim. Kemikleşmiş o birkaç arkadaşım. Hep onları görmek istiyorum yani. Yapı olarak öyleyim biraz. O yüzden arada da onlarla bir araya gelirim. Onun dışında hafta sonları da böyle yeni bir şeyler eklemeye çalışıyorum hayatıma. Tiyatroları takip etmeyi çok seviyorum. Müzikalleri, onun dışında konserlere gitmeyi seviyorum. Genelde öyle şeyler ekliyorum. İstanbul'u gezmeyi çok seviyorum. Çocuklara gezdirmeyi de çok seviyorum. O yüzden bazen belli rotalar belirliyorum. En son mesela Moda'ya gitmiştik tekrar. Orada gezdik çocuklarla. Birkaç kez götürdüm. Çok seviyorlar oraları da. O yüzden hep böyle belirlediğim bir yer üstünden. Bazen bir sergiye, bazen bir müzeye gidiyoruz. Öyle geçiyor günlerim. Bazen de çok yorgun oluyorum ve sadece yatakta durmak istiyorum hafta sonu mesela. Böyle tembellikle geçirmek istiyorum bir günü ve öyle geçiriyorum. Yani aslında o hafta sonları biraz daha rutin dışı. Ne istersem onu yapıyorum diyebilirim.”
patronlardunyasi.com