New York Times’ın restoran yazarı Pete Wells sağlığını kaybedince işi bıraktı
The New York Times’ın 12 yıllık restoran yazarı, doktora gitti ve şu sonucu görünce işi bırakmaya karar verdi: Kolesterol, şeker, hipertansiyon, prediyabet, karaciğer yağlanması...Konuştuğu meslektaşlarının çoğu da benzer durumda. Çünkü işin doğası bu: Tek bir restoran yazısı için aynı yerde üç öğün yiyor, yanındakilerin siparişleri ile 36 tabak tadıyor.
New York Times'ın yemek yazarı Pete Wells, yıllardır başarıyla sürdürdüğü işinin sağlığına mal olduğunu belirterek işi bırakmaya karar verdiğini açıkladı. Wells, son yazısında neden böyle bir karar verdiğini yazdı. İşte Wells'in o yazısı:
Uzun zaman sonra bu yıl başlarında doktora gittim. “New York’un En İyi 100 Restoranı” serisinin 2024 edisyonunu yazmadan önce gitmeyi planladığım 140 restoranlık listenin yarısını tamamlamak üzereydim. Ama hayatımın en sağlıklı döneminde olmadığım belliydi. Bütün değerlerim kötü çıktı. Kolesterol, şeker, hipertansiyon değerlerim bundan beter olmamıştı. Prediyabet, karaciğer yağlanması ve metabolik sendrom da almış başını gidiyordu. Teknik olarak obezdim. Sadece teknik olarak değil.
Hayatımı değiştirmem gerektiğini biliyordum. Listemdeki diğer 70 restoranı da tamamladıktan sonra değişmeye söz verdim. Ama bütün bu yeme sürecini bitirdikten sonra komik bir şey fark ettim: Aslında aç değildim. Hâlâ da değilim. En azından eskisi gibi değilim. Bu yüzden The New York Times restoran eleştirmeni olarak geçirdiğim 12 yılın ardından ayrılmaya karar verdim.
Restoran eleştirmenliği işinde ilk önce kimsenin şikayetlerinizi duymak istemediğini anlıyorsunuz. Her akşam özenle seçilmiş arkadaş grubu ve aile fertleriyle dışarıda yediğiniz bir meslek, başkalarına tatil gibi geliyor. New York gibi büyük bir şehirde çalışıyorsanız bu tempo inanılmaz bir deneyim zenginliği.
Bu yüzden iki üç meslektaş bir araya gelmedikçe şikayetlerimizi kendimize saklıyoruz. Sağlığımızı neredeyse hiçbir zaman gündeme getirmiyoruz. Aktörler “Macbeth” demekten nasıl kaçınırsa biz de “kilo” demekten öyle kaçıyoruz. Bu tabuyu konuşmak için kısa süre önce davet ettiğim Adam Platt “Muhtemelen Amerika’daki en sağlıksız iş bu” diyor. Platt 24 yıl New York dergisinin restoran eleştirmenliğini yaptıktan sonra meslekten ayrılmıştı.
''EN SAĞLIKSIZ İŞ''
Şimdi “Etkileri hala geçmedi” diyor. Gut, hipertansiyon, yüksek kolesterol ve tip 2 diyabet tedavisi için bir sürü doktora gidiyor. ''Normalde hiç tatlı yemezdim, işle başladım. Şeker bağımlısı oldum. Üstelik insan çok fazla içmeye başlıyor. Belki haftada dört kez çok zengin öğünleri sindirmek gerekiyor. Kimseye iyi gelmez bu. Benim gibi dana cüsseli bir adam için bile zararlı.”
Onunla meslekten ne kadar çok kişinin emekli olmadan aniden öldüğünü konuştuk. Londra Sunday Times’tan restoran eleştirmeni A. A. Gill 62 yaşında kanserden gitti. Los Angeles Times ve LA Weekly’den Jonathan Gold 58 yaşında pankreas kanseri teşhisi konduktan sonra çok yaşamadı. Henüz 1963 yılında The New Yorker’dan A. J. Liebling 59 yaşında bronşiyal zatürre teşhisiyle hastaneye yatıp çıkamamıştı. Elbette bunlar tek tük vakalar ancak geceleyin midemin rafineri yangınları gibi yandığı hissiyle uyanınca yatak odamın tavanına bu manşetlerin yansıdığını görüyordum.
Örnek aldığım kadınlar ise daha uzun yaşadı. New York’ta Platt’ın mesleğinin mucidi olan Gael Greene 88’ini gördü. Cue, The Village Voice ve The New York Times’ın eleştirmeni Mimi Sheraton spor yapmaktan nefret ettiğini söylemesine rağmen 97 yaşına kadar yaşadı.
İŞİ BIRAKTI 9 KİLO VERDİ
40 yılı aşkın süredir Atlanta dergisi için aynı işi yapan Christiane Lauterbach ile konuştuğumda “En fazla birkaç lokma yiyorum. Hiçbir restoranda tabağımı bitirmiyorum. Bitirseydim 150 kilo olurdum” diyor. 20 yıl boyunca Los Angeles Times’ın restoran eleştirmeni olarak haftanın altı gecesi dışarıda yiyen S. Irene Virbila ise yanında “Obur” adını verdiği bir adam getirip yemekleri ona bitirtiyormuş.
İşten ayrıldıktan sonra “hiçbir çaba göstermeden” iki ayda dokuz kilo vermiş. Bugün kolesterol ilacını saymazsak sağlıklı.
Şimdiye kadarki yaklaşık 500 incelememin tamamını hakkında yazı yazdığım mekanda üç öğün yedikten sonra yazdım. Genellikle yanımda üç kişi getirip her birinden aperitif, ana yemek ve tatlı sipariş etmesini isterdim. Yani tek kelime yazmadan önümüze 36 tabak geliyordu. Restoran incelemelerinin basit matematiği böyle olsa da daha karmaşık hesaplar da var. Eleştirmenler Gael Greene’in bir zamanlar “incelenecek kadar iyi de kötü de olmayan” diye nitelediği bir sürü restoranda yiyor.
KAÇ HAMBURGER YEDİM?
Tabii bir de bilgi sahibi olmak, sahtekarlık yapmamak için yenen referans yemekleri var. Ben genellikle buralar yüzünden başımı derde soktum. “En İyi 100 Restoran” listemi hazırladığım aylarda sonunda kitaba koyacağım Hamburger America restoranı için acaba kaç smash burger yedim? Aynı kitap için hangi restoranın şehrin en iyisi olduğuna kesin karar vermek amacıyla kaç tane Uygur usulü erişte, Porto Riko usulü rosto veya Azerbaycan usulü sakatat götürdüm? Bu tür araştırmalar belli bir yerden sonra insanı hasta ediyor.
Platt, “Vücudunuz zamanla değişiyor. Şişkin karnınız sürekli doldurulmayı bekliyor. Beyninizde yemek diye haykıran acayip sensörler sürekli alarm halinde. Bağımlı oluyorsunuz” diyor.
KENDİM İÇİN Mİ YEDİM?
İş icabı tepsinizi patates püresi, ekmek, kuru pasta ve turtalarla doldurduktan sonra bir aşamada açık büfe sırasında kendiniz için mi yoksa takipçileriniz için mi beklediğinizi sormanız gerekiyor. Zamanla durmaksızın tıkınmayı meslekte iyi konuma gelmenin tek yolu olarak görmeye başladım. Şehirde keçi gibi dolaşarak parası bol restoranların lehine hileli olan bu düzeni adil hale getirebileceğimi düşündüm. Dışarı çıkmalıydım. Yoksa önemli bir restoran gözden kaçabilirdi.
SMOKİNİ DEVREDİYORUM
Bu tavır bana mayıs ayına kadar normal görünüyordu. Fıtık ameliyatı sonrası restoran turlarıma iki hafta ara verdim. Gece deliksiz uyudum. Gün boyu uyanık kaldım. Uzun yürüyüşlere çıktım ve bu sefer fırına uğramadım. Bu iki haftada hayatın işimden ibaret olmadığını anladım. 2006 yılında The New York Times’a ilk geldiğimde bir muhabir işimle kendimi aşırı özdeşleştirmemem gerektiği konusunda beni uyarmıştı. “The New York Times’taki her iş kiralık bir smokindir” demişti. Ne dediğini bu yıla kadar anlamamışım.
Smokini iade etme vakti. Pantolonun paçalarını birkaç santim açtırdım ama terzi yine daraltır. Ceketteki leke ise domuz yağından. Bence biraz karakter bile katıyor.
patronlardunyasi.com