Endonezya'nın 119 yıllık Türk vefası: 'Türk adı ve özellikle Atatürk adı, bizim hafızalarımızda çivi gibi çakılıdır'
Endonezya Cumhurbaşkanı Prabowo Subianto'nun TBMM'de yaptığı konuşmada Atatürk'le ilgili alkış toplayan sözleri, 119 yıllık bir vefanın yansımasıydı.

Burak ARTUNER
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın davetiyle Türkiye'ye gelen Subianto'nun TBMM'de yaptığı ve büyük alkış alan Atatürk sözleri, bana Endonezya tarihinde Türk Devrimi'nin etkilerini hatırlattı. Subioto'nun "Türkiye tarihinin bir hayranıyım, öğreniyorum çalışıyorum. Sizin tarihiniz bana ilham veriyor. Gençken bir ikonum vardı, hayranlık duyduğum biri vardı; benim kahramanım benim ikonum Mustafa Kemal Atatürk'tü. Fatih Sultan Mehmet de idol ve kahramanlarımdan biriydi" sözlerinin arkasında aslında Endonezya üzerindeki 119 yıllık bir Türk etkisinin izleri vardır.
Osmanlı devletinin Endonezya ve Malezya Müslümanları ile bağları, İkinci Abdülhamid'in Panislam politikaları ve sonrasında 1908'de gelişen Türk milliyetçiliği, sonrasında Mustafa Kemal önderliğindeki Türk İstiklâl harbi Endonezya halkını, Türk halkıyla bir bağ içinde tutmuştu.
Bununla ilgili Süleyman Demirel Üniversitesi Tarih Bölümü hocalarından İsmail Hakkı Göksoy'un "Atatürk ve Türk İnkılâbının Endonezya’daki̇ Etki̇leri̇" adlı son derece titiz bir makalesi vardır. Bu yazımda, Göksoy’un bu makalesinden de önemli ölçüde faydalandım.
“ASYA İÇİN HÜRRİYET ŞAFAĞININ DOĞUŞU”
Mustafa Kemal Paşa önderliğindeki Kurtuluş Savaşı'nın kazanılması, Endonezya'da “Asya için bir hürriyet şafağının doğuşu” olarak kabul edilmişti. Bu zafer, Endonezya halkına kendi milli mücadelelerini hiçbir dış destek almadan kendi azim ve kararlılıklarıyla başarabilecekleri inancını aşılamıştı.
Yeni Türkiye’nin milli bir devlet olarak kurulmasından sonra, çoğu Asya toplumlarında olduğu gibi Endonezya’da da sömürge yönetiminin bir gün yıkılacağı fikri güçlenmişti.
Sene 1928...
Sukarno Endonezya'nın bağımsızlığını ilan ederken.
Hollanda sömürgesinden bağımsızlığını kazanan ve 18 Ağustos 1945"te Endonezya'nın ilk cumhurbaşkanı olacak milliyetçi lideri Ahmed Sukarno, 1928'de yaptığı bir konuşmada EndonezyalIların bağımsızlığının ne İslam dünyasının uluslar arası Panislamizm hareketinden ne de Moskova’daki uluslar arası komünist hareketten yardım alarak kazanılacağının mümkün olmadığını söylemekteydi. Ona göre, bağımsızlığın kazanılması ancak Endonezya halkının kendi öz kaynaklarıyla gerçekleşebilecekti.
“EVLERİN DUVARLARINI ATATÜRK RESİMLERİ SÜSLÜYOR”
Mustafa Kemal Atatürk, Çankaya Köşkü önünde (1923).
Türkiye’deki milli mücadelenin zafere ulaşması, yalnız Endonezya’da değil komşu ülke Malezya’yı da derinden etkilemişti. 1930’lu yıllarda Malezya’da bulunan İngiliz yazar L. R. Wheeler, Mustafa Kemal Atatürk’ün portrelerinin Hint asıllı müslümanların sahip olduğu dükkanlardan, özellikle genç Malaylar’ın yüzlerce elde ettiklerini ve evlerinin ve dükkanlarının köşelerine astıklarına dikkat çekiyordu. 1920’li ve 1930’lu yıllarda Endonezya ve Malezya’da Atatürk’le ilgili onlarca kitap basıldı.
“İSLAM’DA İLERLEMEYİ BAŞARACAK TEK ÜLKE TÜRKİYE”
Türkiye ve Medeniyeti adlı kitabın yazarı İbrahim Mahmud, Atatürk’ün gerçekleştirdiği Türk inkılabını detaylı bir biçimde ele aldı ve yeni Türkiye’yi “İslam’da ilerlemeyi başaracak ilk ülke” olarak takdim etti.
İLK CUMHURBAŞKANI SUKARNO’NUN “TÜRKİYE’YE İFTİRA ATIYORLAR” YAZILARI
Atatürk’ün reformları geleceğin ilk Cumhurbaşkanı ve milli önderi Sukarno 1940 yılında Pandji İslam adlı bir dergide yeni Türkiye’de dinin yeri ve din ile devlet ilişkilerinin ayrılması hususunda bir dizi makale yayımlayarak Türkiye’yi takip edilmesi gereken model bir İslâm ülkesi olarak sunmuştur.
Endonezya Cumhurbaşkanı Sukarno 1959"da Celal Bayar'ın davetlisi olarak Türkiye'ye gelmişti. Ankara'da halkı selamlarken.
Sukarno, Atatürk’ün ölümünden yaklaşık bir buçuk yıl sonra' 1940 yılı ortalarında Pandji İslam adlı bir dergide “Apa Sebab Turki Memisah Ağama Dari Negara ? (Türkiye Dini Devletten Niçin Ayırdı ?)” başlığı altında din ile devlet ilişkileri üzerine kaleme aldığı bir dizi makalesinin başına Ziya Gökalp’in “Biz Doğu’dan geliyoruz, Batı’ya doğru yürüyoruz” sözünü koymuştur. Sukarno Endonezya’da bazı çevrelerin Türkiye’de yapılan inkılâplarla ilgili olarak halkı yanlış düşüncelere sevk ettiklerini ve bunun düzeltilmesi gerektiğini vurgulayarak başladığı yazılarında, modern Türkiye’deki yeni liderlerin îslâm ve din aleyhtarı bir politika sürdürdükleri ve dini kurumlan kapattıkları yönündeki propagandalarına şöyle yanıt vermişti:
“İnsanlar nasıl olur da kolayca genç Türkiye’ye iftira ederler ! İnsanlar kendi gözleriyle görmeden, çeşitli çizgilerdeki kitapları daha önce hiç okumadan Genç Türkiye’deki tüm durum hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadan Türkiye’yi suçlamaktadırlar, hiç de gerçek olmayan şeylerle ona iftira atmaktadırlar. Türkiye’nin dini tamamen kaldırdığını söylerler. Halbuki durum hiç de öyle değildir...”
Sukarno, modern Türkiye’de yapılanların dini yok etmek değil, aksine dini kendi ulvi mecrasına çekmek olduğunu belirttikten sonra, Atatürk’ün komünist Rusya’da olduğu gibi dini toplum hayatından tamamen silmek gibi bir niyetinin olmadığını vurgulayarak, şunları yazdı:
“Bu meseleyi, derin bir şekilde inceledim ve ulaşabildiğim tüm kitaplara baktım ve özellikle bugünkü Türk liderlerinin çeşitli yerlerdeki konuşmalarını ve yazılarına dikkatli bir şekilde baktım. Sonunda şu sonuca vardım ki, Türkiye’nin dini yok etmek gibi bir hedefinin olmadığını gördüm. Zannediyorum Türkiye’deki dıııumu dikkatli ve tarafsız bir şekilde inceleyen herkes aynı sonuca ulaşacaktır”
1908’DEKİ ŞEYHÜLİSLAM KARARINI HATIRLATTI
Sukarno ayrıca, Ziya Gökalp’den de alıntılar yaparak 1908 yılında Türk kabine üyeliğinden şeyhülislamın çıkarıldığını ve Hıristiyan kiliselerindeki papazlar gibi sadece din işlerinin başkanı konumuna dönüştürüldüğünü vurguladı. Ziya Gökalp’in Türkiye’de ilk defa dini millileştirmeye çalıştığını, ilk defa Kuran’ı Türkçe’ye çevirisine öncülük ettiğini ve birçok müslüman Türk aydınının İslam’ı yeniden yorumlamaya başladıklarını belirtti. Sukorno bu yazısında, Atatürk’ün dinle devlet işlerinin ayrılması konusunda yaptığı işin “dünya tarihini yüzde 100 etkileyen bir hareket” olduğunu ve gerçek İslam’ın kaderini değiştireceğine inandığını söyledi ve şöyle devam etti:
“Tekrar bir defa daha söylemeliyim ki, Kemal Atatürk dünya tarihinde öneme haiz olan müthiş bir iş yaptı...İster onunla aynı görüşte olalım veya ister olmayalım, o, yüzyıllarca geçerli olan tarih teorisini yakalayabildiğin! ve onu anlayabildiğini her zaman tarihen ispatladı. Onun (Atatürk'ün) radikal faaliyetlerinin İslâm’a göre doğru olup olmadığına hükmetmek bizim işimiz değildir. Sadece gelecek onun hakkında bir karar verecektir. Sadece tarih Kemal’in diktatör mü yoksa çok akıllı bir adam mı olduğuna karar verecektir.”
Ruslan Abdülgani.
“ADI HAFIZAMIZDA ÇİVİ GİBİ ÇAKILIDIR”
1940’ların sonunda Endonezya Bağımsız Hareketi liderlerinden olan ve Sukorno hükümetlerinde bakanlık yapan Ruslan Abdülgani de bir yazısında, “Türk adı ve özellikle Mustafa Kemal Atatürk adı, bizim hafızalarımızda prensip ve cesareti gerektiren modernleşme faaliyeti sebebiyle de çivi gibi çakılıdır. Çünkü milli devrini vasıtasıyladır ki, Genç Türkler ve Yeni Türkiye Batı dünyası içinde yer alarak azgelişmişlikten kurtulmayı hedeflediler...” demişti.
patronlardunyasi.com