Celal Şengör de gözaltında
Ergenekon soruşturması kapsamında Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri yeni operasyonlar düzenliyor.

Ergenekon soruşturması kapsamında Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri yeni operasyonlar düzenledi... Emniyet yetkililerinin Yusuf Bulgu ve Ahmet Uçkun Geray'ın yanısıra deprem bilimci Celal Şengör'ü de gözaltına aldıkları bildirildi.
Ergenekon soruşturması kapsamında Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri yeni operasyonlar düzenliyor. Operasyon kapsamında 'darbeci profesör' olarak anılan deprem bilimci Celal Şengör, Yusuf Bulgu ve Ahmet Uçkun Geray'ın evlerinde arama yapıldığı belirtiliyor.
CELAL ŞENGÖR KİMDİR?
M. Celâl Şengör 24 Mart 1955'te İstanbul'da doğdu. 1973 yılında Robert Academy'yi bitirdi, 1978'de State University of New York at Albany'den jeolog olarak mezun oldu. 1979'da master, 1982'de de aynı üniversiteden doktora aldı. 1981'de İTÜ Maden Fakültesi, Genel Jeoloji kürsüsüne asistan oldu.
1984 yılında Londra Jeoloji Cemiyeti'nin “Başkanlık Ödülü”nü, 1986'da TÜBİTAK'ın Bilim Ödülü'nü aldı. Aynı yıl İTÜ Maden Fakültesi Genel Jeoloji Anabilim Dalında doçent oldu. 1988'de Neuchâtel Üniversitesi Fen Fakültesi'nden şeref bilim doktoru (Docteur ès sciences honoris causa) pâyesi aldı. 1992 yılında İTÜ Maden Fakültesi Genel Jeoloji Anabilim Dalı'nda profesörlüğe yükseltildi. 1993 yılında Türkiye Bilimler Akademisi kurucu üyesi oldu, Akademi konseyine seçildi, aynı yıl TÜBİTAK Bilim Kurulu üyeliğine seçildi.
1990 yılında Academia Europaea'ya ilk Türk üye olarak seçilen Celal Şengör, 86 ülkenin bilimler akademisi'ne üye. Şengör'ün yayınlanmış 1826 makalesi var. Bu makalelere 12658 atıf yapılmış. Yurtdışında birçok üniversitede bulunmuş olan Prof. Şengör birçok uluslararası ödülün de sahibi. Şengör ayrıca pek çok uluslararası dergide editör, yardımcı editör ve yayın kurulu üyeliği yapmıştır ve yapmaktadır.
Bunlar Celal Şengör'ün “bilimsel” özgeçmişinden kesitler…
Ahmet Mehmet Celal Şengör'ün bir de sivil ve siyasi özgeçmişi var. Bir de o özgeçmişe göz atmak lazım geliyor. Çünkü YÖK üyeliği hakkındaki kanaatimizi bu özgeçmişi şekillendirecek.
Öğrencilerinin gözünden Şengör:
Bu özgeçmiş, öğrencileri tarafından yazılmış bilgilerden derlendi daha çok…
Bilimsel camiada bu kadar tanınan Şengör, Türkiye'de ancak 1999 depremi sonrası ünlendi. Hepimiz onu 'felaket tellallığı' yaptığı deprem yorumlarıyla tanıdık. Fakat söylediklerinden çok dikkatimizi çeken papyonundan olacak, “Sevimli tonton profesör” dedik ona.
Gel gör ki papyonlu, sevimli jeoloji uzmanı, Güney Asya depremindeki sismik hareketi, bilimsel açıdan 'enfes bir deprem' olarak niteleyince, alnımızdan vurulmuşa döndük. Somut olarak binlerce insanın hayatının kaybettiği deprem, bilimsel olarak enfes… Bilim ile toplum arasındaki uçurumu görmek için “enfes” bir yorum gibi…
Deprem profesörünün 'enfes' depremleri değerlendirdiği, “Şengör Gayrimenkul Yatırım Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi” adlı bir şirketi de var.
Şengör ayrıca, “tarih bulunduğu yerde değil anlaşıldığı yerde güzeldir” anlayışından hareketle, Bergama Zeus sunağı gibi eserlerin yurtdışına 'çıkarılmasına' varan görüşlere de sahip… Nitekim tarihi eserlerin Avrupa'da daha iyi anlaşıldığını da belirtiyor…
Prof. Şengör, hayatı boyunca hiçbir askerle telefonda oturarak konuşmadığını, mutlaka ayağa kalktığını övünerek anlatıyor. Harp Akademisi'nin 2006-2007 senesi ilk dersini verirken konuşmasına "bana gönderilen emirde konunun şu şu şu olacağı" şeklinde başlayarak, “arz ederim” diyerek asker selamıyla bitirebiliyor.
Biraz da dedikodu: Pepsi'nin Türkiye'deki dağıtım hakkına sahip olduğu rivayet edilen Celal Şengör, araştırma görevlisi iken okula şoförlü özel otomobili ile geldiği de söyleniyor.
Şengör, Harp Akademileri Komutanlığı'nın önceki gün yapılan açılış töreni sonrasında öğrenci subaylara “Atatürk ve Eğitim” konulu ilk dersi verirken bakın, neler diyor:
* “Halk da üniversiteler de sivil toplum kuruluşları da siyasi partiler de ortada. Türkiye'de bilimsel tek bir kuruluş varsa o da Türk Silahlı Kuvvetleri'dir. Hükümet demokrasiyi engellerse demokrasi kendi önünü açar.
* Ne yazık ki halkın kendilerine güvenerek iktidara getirdiği kişiler halka hizmet etmektense kendilerine çalışmayı yeğledi. Halkın temiz duyguları sömürüldü ve din siyasete alet edildi. Cumhurbaşkanımızın, Genelkurmay Başkanımızın, rektörlerimizin belirttikleri gibi Türkiye'de gerçekten irtica yani gericilik hortlatıldı ve bugün ulusal güvenliğimizi tehdit eden boyutlara ulaştı. Üzülerek görüyorum ki iktidar bu tehdidin katlanarak artmasında birinci rolü oynamaktadır.
* Ordu eleştiriliyor ancak herkes şunu unutuyor ki bu ülkeye demokrasi orgeneral emeklisi bir cumhurbaşkanı tarafından getirilmiştir, Atatürk'ün vasiyeti ordumuz içerisine demokrasi anlayışını yerleştirmiştir. 3 tane askeri darbe Cumhuriyet tarihimizde varsa bunun sorumlusu demokrasiye ihanet eden politikacılardır.
* Demokrasi seçilmişlerin diktası değil, seçilmişlerin yasalar çerçevesinde halkın menfaatini kollamaları demektir. Halk demokrasiyi kurumlar eliyle yönetir. Bu kurumlar Meclis, hükümet, mahkemeler ve cumhurbaşkanıdır. Ancak yürütmeyi hükümet yapar. Eğer hükümet yasalara uymazsa ve Meclis, hükümeti uyarmazsa halk kendini koruyacak başka yollar arar. Ülkemizde halkın en güçlü sesi bağrından çıkardığı Türk Silahlı Kuvvetleri'dir.
Tabi Harp Akademisi'nin açılışında geç subay adaylarına 'Atatürk'ün eğitim felsefesini' anlatmak için binlerce insanın öldüğü depremler hakkında "Ben depremi çok severim. Sarsıntı anında orgazm olurum" diyen bir profesörün seçilmesi de ilgi uyandırıyor. Ülke üniversitelerinde Atatürk'ün eğitim felsefesini anlatacak başka uzman yok muydu acaba?
Son olarak Prof Şengör'ün bir de kendi ağzından çıkanlara göz atalım:
* “Bana göre bu durum (deprem ihtimali ve önlem planının uygulanması) Türkiye'nin bağımsızlığını tehdit edecek büyüklükte bir krizdir. Bu durumda kriz yönetiminin hükümetin elinden alınıp Türk Silahlı Kuvvetleri'ne teslim edilmesi lazım...”
* “Bunun iki temel yararı var. Birincisi şu: Kriz yönetimi süratli karar almayı gerektirir. Demokrasilerde süratli karar alınmaz. İkinci yararı şu: Türkiye'de iyi okumuş tek bir sınıf vardır ve o da Türk Silahlı Kuvvetleri'dir...”
* “Siz bana deseniz ki, kurumsal açıdan üniversite hocalarını bir sınıf olarak, Silahlı Kuvvetleri ayrı bir sınıf olarak ele aldığımızda, mesela entelektüel kapasite açısından hangisi daha yüksektir, Tereddütsüz. TSK derim...”
* “Halk cahil, halkı yönetenler de nihayetinde halkın içinden gelen kimseler...”
* “Ben bir yabancı gibiyim Türkiye'de. Çünkü ben Türkiye'nin yetiştirdiği adam değilim. Türkiye bilim camiasının içinde olan bir adam değilim. Böyle bir camia da yok zaten. Türkiye'ye gelip akıl veren bilim adamlarından bir tek farkım İstanbul'da oturuyor olmamdır...”
İşte tam sivilleşiyor, demokratlaşıyor dediğimiz YÖK için bir adayın portresi..