Başdanışman Uçum'dan 'Batıcı Demokrasi' analizi
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum, X hesabından yayınladığı makalesinde demokrasi ve hukuk ilişkisini irdeledi. Uçum, "Bugün demokrasinin batıcı yaşam tarzından ve değerlerinden bağımsız genel bir norm ve işleyiş hukuku olduğu giderek daha net görülüyor" dedi.

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Başkanvekili Mehmet Uçum'un "Demokrasi Hukuku Notları (1) başlığıyla yayınladığı yazısı şu şekilde:
"Demokrasi Hukukunun Temeli!
Günümüzde dünyanın birçok ülkesinde teorik kurgularla tam uyumlu olmasa da toplumsal ve siyasal açıdan somut olarak yaşanan demokrasi uygulamaları var. Demokratik siyasi rekabet, siyasi eleştiri, demokratik gösteri ve ifade, seçilecek konumlara adaylık, siyasi propaganda, kampanya, seçimler ve sonucunda çeşitli yönetim görevleri üstlenmek gibi birçok unsurdan oluşan pratikler genel toplamda demokrasi olarak adlandırılıyor.
Tabii bu pratikler sadece fiili olgu değildir. Bunun bir kural sistemine uygun olması ve meşruiyetinin hukukla teyit edilmesi gerekiyor. Bu nedenle demokrasi aslında bir hukuk düzenidir denebilir.
Hukuk devleti, hukukun üstünlüğü, anayasal demokrasi gibi kavramlar çeşitli gerekçelerle demokrasinin bir hukuk düzeni olduğunu anlatır. Bu kavramlarla, bir hukuk düzenine dayanmayan demokrasinin işlemeyeceği vurgulanır. Yani demokrasinin çalışması için hukuka ihtiyaç vardır.
Buna göre demokrasi, siyasal yapının ya da geniş anlamıyla, siyasal toplumun bir hukuk düzenine dayanan işleyiş ilkesidir. Bu işleyişin hukukuna da demokrasi hukuku denebilir. Bu durumda demokrasi öncelikle hukukun konusu olur ve bir hukuk teorisi haline gelir. Ancak şimdiye kadar ‘demokrasi hukuku’nun bir disiplin olarak gelişmemesi tam tersine demokrasi ve hukuk arasında gerilim olması dikkat çekicidir.
Batıcı Demokrasi Anlayışı!
Demokrasi öz olarak her yerde geçerli genel bir norm yani hukuk düzenidir. Ancak gerek batıda gerekse batıcılığın etkisiyle ülkemizde demokrasi çoğunlukla batıya ait bir siyasal sistem ve siyasi teori olarak görüldü. Demokrasi teorisi batı toplumlarının fikri perspektifine, sosyal, siyasi ve kültürel olgularına göre ele alınınca, batıcı tercihler ve değerler açık ya da örtük şekilde demokrasi kavramının asli unsurları sayıldı.
Çağdaşlık ve demokrasi arasında zorunluluk ilişkisi kuruldu. Ancak burada kastedilen; batıcılığı çağdaşlıkla eşitleyen, batıcı tercihler ve değerlerden ibaret görülen dışlayıcı bir çağdaşlık anlayışıydı. Sonuç olarak batıcılık ile demokrasi özdeşleştirildi.
Böylelikle yaşam tarzı, inanç ve kimlik değerleri batılı veya batıcı olmayan toplumlarda gerçek demokrasinin gelişemeyeceği ileri sürüldü. Demokrasi ve hukuk arasındaki ilişki bu bağlam üzerine kuruldu. Batıcı değerleri ve tercihleri öne çıkaran, örneğin sadece seküler yaşam tarzını güvence altına alan, yaşam tarzları arasında hiyerarşi oluşturan, geleneksel yaşam tarzlarını ve inanç değerlerini dışlayan bir hukuk anlayışı demokrasi için şart sayıldı.
Bu nedenle batılı ve batıcı olmayan toplumlara batı tarzı demokrasi ve hukuk anlayışının ihracının yapılması gerektiği sonucuna varıldı ve buna ilişkin stratejiler geliştirildi. Batı tarzı demokrasi emperyalist siyasi hakimiyete hizmet yanında kültür emperyalizminin de aracı oldu. Sonuçta batının demokrasi ve hukuk bakışındaki emperyalist dayatma ve baskıcı içerik dünya geneline yayıldı. Yirminci yüzyılın özellikle ikinci yarısından itibaren emperyalizm, hem batı tarzı demokrasiyi hem de batıcı hukuku bu ideolojik taban üzerinden yeni sömürgeciliğin araçlarına dönüştürdü.
Bunun etkileri Türkiye’de de görüldü. Ülkemizde İslam inancı, Müslümanların ibadetleri ve kadınların başörtüsü batıcı çağdaşlığa (!) dolayısıyla demokrasiye aykırı görülüp baskı altına alındı, yasaklara uğradı. Muhafazakâr yaşam tarzı aşağılanmaya çalışıldı. Milli ve yerli özellikler, geleneksel değerler tasfiye edilmek istendi.
Türkiye, bu emperyalist saldırganlığa karşı Cumhurbaşkanı Erdoğan yönetimlerinde yükselişe geçen görkemli bir başkaldırı yaparak emperyalist projeleri büyük ölçüde boşa çıkardı.
Nihayetinde tüm dünyada Türkiye’nin de güçlü etkisiyle yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreği dolmadan bu emperyal-faşist ideolojik ve eylemsel saldırganlık teşhir oldu.
Bugün demokrasinin batıcı yaşam tarzından ve değerlerinden bağımsız genel bir norm ve işleyiş hukuku olduğu giderek daha net görülüyor.
Tartışmayı sürdüreceğiz."
patronlardunyasi.com