Gündem


Uğur Cebeci’nin Hatay izlenimlerini anlattığı yazısı şöyle:

Depremden sonra ilk kez Hatay’a uçuyorum. Havalimanı dev bir inşaat sahasına dönmüş. Tozdan göz gözü görmüyor. Sadece akşam üzerleri inşaat duruyor ve toz hafifliyor. İşte o saatlerde birbiri ardına THY ve iki Ajet uçağı iniş yapıyor. Sonra bu uçaklar karanlıkta kalkıyor. Gündüz, daha doğrusu sabah uçuşu yok. Bu da bölgede büyük sorun olmaya başlamış. Ama halen yamalarla ayakta duran Amik gölü ya da bataklığı üzerindeki pist, tepesine vuran uçaklara zorla direniyor.

Havalimanının yeni pisti yine orada yapılıyor. Çünkü bütün aramalara rağmen başka uygun yer bulunamadı. Eğer şu andaki pist doğru inşaat tekniği ile yapılmış olsaydı büyük ihtimalle depremden çok hasarlı çıkmayacaktı. Ya da hiç hasar almayacaktı.  Sık sık su basan terminal binası ise kurtarılıyor. Yeniden beton kuşaklama, doğru teknoloji ile yapılıyor.

THY pilotu çok güzel bir alçalışla piste indi. Sonra çukurdan geçer gibi bir his yaşanıyor. Belli ki pistin omurgasında sorun var. Ama güvensiz değil. 2026 yılı başları. O tarihlerde Hatay Havalimanı bütün gün uçuşlara açılacak ve büyük ihtimalle rekorlar kıracak. Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu’nun Basın Müşaviri Osman Bekar, inşaatın her saatinin titizlikle izlendiğini ve açılış tarihinde bir gecikme beklemediklerini söyledi.

KADIN GÜCÜ HAKİM

İlk durağım Antakya oldu. Şu meşhur The Museum Otel’e gittim. Tarihi dokunun, muhteşem mozaiklerin üzerinde, çullanmadan yer alan otel gerçekten muhteşem. Ama daha muhteşem olan bir ailenin risk alarak büyük bir parayı buraya yatırması. Doğru tekniklerle inşaat edilen otel neredeyse tüm çevresi depremde yıkılıp harabeye döndüğü halde dimdik ayakta kalmış. Elbette kırılan camlar falan olmuş ama hizmetini neredeyse kesinti yapmadan sürdürmüş. İşin başında ailenin başarılı kızı Sabiha Afsuroğlu var.  Gerçek bir turizm savaşçısı. Dikkatli, sürekli otelin işletmesinde. Her dakika ile ilgileniyor. İşler normale çoktan dönmüş, otel gurme lezzetleri de doruğa çıkarmış. ‘Ayan Meyan’ adlı alanında yemek yiyorum.

Gecenin sabahında Arsuz’a gidiyorum. Arsuz depremde çok daha az hasar almış. Hızla toparlanmış. Ve İstanbul’da bir markanın kurucu ortağı, tasarımcı Banu Yentür bölgenin kanını yeniden kaynatmaya başlamış. Deprem sonrasının hüzünlü kasabasının hüznü bile dağılmaya başlamış.

Bir gün Bakü’de bindiğim taksi şoförünün söylediği aklıma geldi. ‘Nere doğmuşsan ora lazımsın’ demişti. Banu hanım da doğduğu büyüdüğü topraklarda şimdi yepyeni bir marka yaratıyor. Adı NEOLONCA. İnanılmaz tasarımlarla neredeyse zanaatkârlara ve bütün imalathanelere ulaşmış. Dokuma tezgâhları, cam atölyeleri, demir, ahşap ve bakır ustaları aralıksız çalışıyor. Dünya çapında tanıtımı hedeflenen ürünler yalnızca kültürü korumakla kalmayıp çağdaş yorumlarla yeniden hayat buluyor.

Banu hanım akademisyenler, tasarımcılar ve sanatçılarla kurduğu ekibin sürekli yanında. Arsuz yepyeni bir güçle yeniden doğuyor. Valisinden kaymakamına, belediye başkanına kadar herkes bu yeni loncaya el vermiş. Çalışanlar büyük bir heyecan içinde. Ünlü 8 oda oteli ya da İstanbul’dan bile sipariş alan Petek Pastanesi hepsi sisteme katılmışlar. Benim, görüp hayran kaldığım tasarımların doğumuna çok az kaldı.”

patronlardunyasi.com