Ekonomi


Oğuz Demir'in yazısı

Yüzde 70 belaları

EKONOMİDE moralin ve psikolojinin önemi büyük. Bu amaçla pozitif gelişmeleri her fırsatta vurguluyoruz. Ancak ekonomimizi bekleyen sıkıntıları kaleme almayı da ihmal etmiyoruz. Tribünden ahkam kesmek gibi bir niyetimiz yok. Sadece kralın çıplak göründüğü yerleri de bizim bakış açımızla aktaralım istedik.

Türkiye’nin en büyük sorunu cari açık. Kısa vadede dış ticaret ve cari işlemler açığı ancak büyüme hızı düşerse azalır. Kurların yükselmesi ithalatın hızını bir miktar kesebilir. Ancak bu geçici bir çözüm. Kurların yükselmesi ayrıca enflasyonu yükseltebilir. Yatırımların azalmasına neden olur. Peki ne yapmak lazım?

Bu konuda Türkiye’nin önünde dört tane ‘Yüzde 70 belası’ var.

Bunlardan ilki, enerjide yüzde 70 oranındaki dışa bağımlılık. Çin, Hindistan, Rusya ve Brezilya gibi ülkelerdeki yüksek büyüme devam ettiği için ham petrol fiyatlarında kısa sürede bir düşüş olmaz. Rüzgar enerjisi ve tarım ürünlerinden akaryakıt üretimi ise ancak orta vadede çözüm olabilir. Dolayısıyla enerji faturamız kısa vadede düşmeyecek.

İkinci yüzde 70 belamız, ara malı ithalatı. Ara malı ithalatımız toplam ithalatın yüzde 70’ini buluyor. Demir-çelik, plastik ve kimya gibi sektörler ancak yüksek düzeyde ithalatla üretimini artırabiliyor. Yeni bir petrokimya tesisi yapılması ihmal edildiği sürece kimya sektöründeki yüksek oranlı ithalat sürecek. Yeni kurulan demir-çelik fabrikaları ancak birkaç yıl sonra ara malı ithalatını azaltabilir. Makineciler son yıllarda atak yaptı. Ancak mevcut sanayi ihtiyacın yarısını bile karşılayamıyor.

Üçüncü sıkıntı otomotivde. Burada da yüzde 70 oranında ithalat var. Bu sektörde ithalat ve ihracat dengeli. Yerli kompakt bir otomobilin üretimi için bugün düğmeye basılsa üretime başlama ve pazarda tutunma süreci 4-5 yılı alır.

Son olarak sanayi üretimimizin yüzde 70’i tarım ürünleri ile düşük ve orta teknoloji ürünlerinden oluşuyor. Bu alanlarda rekabet yoğun. Bu yüzden kar marjları düşük. İleri teknoloji ürünlerin (cep telefonu, TV, bilgisayar vs) ithalatımızdaki payı ise çok yüksek.

Düşük kazançla orta seviye teknoloji ürünleri ihraç ediyor, ileri teknoloji ürünlerini pahalıya alıyoruz. Bu da dış ticaret açımızı derinleştiriyor. 

Evet, cari açık on yılların sorunu. Bize göre ekonomi yönetimi cari açık konusunda bugün gösterdiği yüksek duyarlılığı 2004 ve 2005’te göstermeye başlasaydı epey mesafe alabilirdik. Ama geç kalındı.
Özel sektör girişimcileri de kazandıkları parayı ileri elektronik ve çip üretimi gibi yeni yatırım alanlarına kaydırmadı. Cesur ve ileri görüşlü olamadılar. İş dünyası lüks konut yapmak yerine yeni yüksek teknolojili alanlara girselerdi bugün cari açık çok daha düşük olurdu.

Bu yeni alanlarda yatırım tek bir şirketin başa çıkamayacağı kadar zor bir iş. Japonya ve Güney Kore bu işi devletin destek verdiği ve ağırlıklı ortak olduğu projelerle çözdü.

Türkiye’nin ekonomi kurmayları da bu tür örgütlenmeleri artırmalı. Son dönemde Dünya Bankası başta olmak üzere birçok uluslararası kuruluş bu tür yeni tip KİT’lerin kurulmasını öneriyor. PPP (public private partnership) adı verilen bu girişimlerin sayısı artmadıkça modern sanayi dallarında bırakın Güney Kore’yi, Çin’i, bir Malezya ayarına bile gelemeyebiliriz. Bu konuda geç de olsa yeni birkaç adım atıldı. Küçük adımlar olumlu. Ancak Türkiye’nin geleceği için yetersiz. Çözüm için geç kalmadan büyük adımlar atmak gerekiyor.

Para