Türk siyasetinde isminden sıkça söz ettiren, iki kez de bakanlık koltuğuna oturan Eyüp Aşık, politikaya ara verdikten sonra ticarete yöneldi. Kendisine bir ortak bularak, Kaynaşlı’da tekstil fabrikası kurmak için harekete geçti. Uzun yıllar devlet yönetiminde bulunmanın rahatlığıyla, ‘birkaç küçük prosedürü’ rahatlıkla halledebileceğini düşündü. 2004 yılında ruhsat almak için girişimlere başladı. Ancak evraklar 1 yılda 27 kez Düzce’den Ankara’ya gidip gelmesine rağmen sonuç alamadı. Bürokratik engelleri aşamayınca 500 işçinin çalıştığı fabrikayı ruhsatsız çalıştırmaya başladı. Bir yılda 10 milyon dolarlık ihracat yaptı. Kur farkı sebebiyle 700 milyar lira zarar etse de asıl sıkıntıyı bürokraside yaşadı. Aşık, devleti idare ederken önemsemediği bazı gerçekleri ticaret hayatında çok iyi gördüğünü belirtiyor. “Yıllarca masanın bir tarafında durdum. Şimdi öbür tarafına geçtim ve gördüğüm gerçekler var. Bürokrasinin bu kadar acımasız, bu kadar engelleyici olduğunu hiç düşünmemiştim. Kalkınmanın önündeki en büyük engel bürokrasidir.” diyor. Organize suç örgütü kurmakla suçlanan Alaattin Çakıcı ile yaptığı telefon görüşmesinden Mesut Yılmaz’la yaşadıkları görüş ayrılığına kadar birçok konuda Zaman’ın sorularını cevaplayan Eyüp Aşık, günlerini Bolu Tüneli’nin hemen bitiminde inşa ettiği tekstil fabrikasında geçiriyor. Eyüp Aşık, tesise ruhsat almak için verdiği mücadeleyi, “Yazsam kitap olur.” sözleriyle özetliyor. Yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Eğer dosyanın sonucunu beklesem hâlâ bekliyor olacaktım. Fabrikayı bitirince baktım beklemek akıl işi değil. 500 kişiye iş imkanı sağladım. Önce meslek öğrettim sonra işe aldım. Hükümet Teşvik Kanunu’nu çıkardı; ama bunun itici gücünden daha çok ters taraftan bürokrasinin direnci geliyor. Başımdan geçenleri Ali Coşkun’a anlattım. Gülmekten öldü. O da Başbakan’a anlatmış.”
Eyüp Aşık, yaşadıklarından sonra devlet yönetiminde bürokrasinin ‘birinci derecede halledilmesi gereken konu olduğu’ kanaatine varmış. Tesisin kuruluş aşamasında arsa tahsisi için Köy İşleri’nden görüş alınması gerekince eski bakanın brokrasi ile mücadelesi başlamış. İki günde çözüleceğini düşündüğü mesele aylar sürmüş. Eyüp Aşık, olayı şöyle özetliyor: “Normalde sorulmasına bile gerek yok, iki satırlık bir yazı. Köy İşleri bölgeye, bölge de Ankara’ya yazdı. 3 ay sonra iki mühendis geldi. Mühendisleri arsaya götürdüm. Onaylı kroki istediler. ‘Ne yapacaksınız?’ diye sordum. ‘Krokiden buranın yola ve Ankara’ya olan mesafesini bulacağız’ dediler. Ben de, ‘Size sorulan bu değil ki? Buranın üzerinde size ait yol, çeşme var mı ona bakacaksınız?’ dedim. Olmadı. Kroki için 2 buçuk milyar isteniyor. Gittim onu da alarak, ‘Verin cevabınızı hadi’ diye kızdım. ‘Biz cevap vermek için değil, size cevap verecek mühendislerin harcırahını hesaplamak için gönderildik.’ dediler. Dondum kaldım.”
Para değerlendi, ürün ucuzladı
Geçtiğimiz yıl 700 milyar lira zarar etmesi deneyimli siyasetçiyi oldukça sıkıntıya sokmuş. Kendi ifadesiyle, ‘eş ve dosttan aldığı borç paralarla’ sıkıntılı günleri atlatmış. Aşık, bütün tekstilcileri etkileyen kur farkının kendisini de zor durumda bıraktığını anlatıyor. Türk parasının aşırı değerli olmasından şikayetçi. Geçtiğimiz yıl İngiltere’ye ihracat yaparken sterlinin 2 milyon 755 lira olduğunu, sene sonu itibarıyla da 3 milyonu bulmasını beklediklerini anlatıyor. Ancak hesaplar tutmamış. Sterlin şimdi 2 milyon 300 bin lira civarında. 10 milyon dolarlık ihracatın neticesinde 1 buçuk milyon dolar zarar ettiklerini ifade ediyor. Kârı düşünce 700 milyar liralık açığı cebinden kapatmak zorunda kalmış. “TL’nin bu kadar değerli olmaması lazım. Aslında insana gurur veriyor; ama ‘param değerli’ demek ‘malım ucuz’ demektir. Başkasının malını teşvik etmek demektir.” ifadelerini kullanıyor. Eyüp Aşık, rahmetli Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın, “Türkiye gibi gelişmeye ihtiyacı olan ülkelerin paraları yüzde 5’li değerin altında olması lazım ki üretimi teşvik etsin, tüketimi cezalandırsın.” dediğini aktarıyor.
Çakıcı görüşmesinin bedelini ödedim