Türkiye’de Kasım 2024 itibarıyla aylık tüketici enflasyonu yüzde 2,24 olarak kaydedildi. Bu oran, G20 ülkeleri arasında oldukça yüksek bir seviyede yer alıyor. Ancak risk priminde gözle görülür bir iyileşme yaşandığı dikkat çekiyor. Son haftalarda 247 baz puan civarında seyreden risk primi, geçmiş dönemlere kıyasla belirgin bir düşüş gösterse de bu seviyenin daha düşük düzeylere inmesi gerekiyor.
MAKRO İHTİYATİ KISITLAMALAR ENFLASYONLA MÜCADELEYİ OLUMSUZ ETKİLİYOR
Kredi piyasasında uygulanan makro ihtiyati kısıtlamalar, kredi faizlerinin enflasyonla mücadele için gerekli seviyelerin üzerinde kalmasına neden oluyor. Düzenlemelerin arz ve maliyet yönlü olumsuz etkileri göz önünde bulundurularak yeniden değerlendirilmesi ve ayrıca dolar cinsinden kredi arzını kısıtlayıcı önlemlere rağmen, sürecin finansal istikrar açısından dikkatle izlenmesi gerekiyor.
YÜKSEK BÜTÇE AÇIĞI DEVAM EDİYOR
2024 yılı itibarıyla alınan önlemlere rağmen bütçe açığı yüksek seviyelerde kalmaya devam ediyor. 2025 yılı için Orta Vadeli Program (OVP) hedeflerine ulaşabilmek adına ilave tedbirlerin alınması önem taşıyor.
Tek seferlik fiyat artışları yüksek enflasyon oranlarına neden oluyor
Kamunun belirlediği mal ve hizmet fiyatlarında yapılan tek seferlik yüksek artışlar, önemli üretim girdilerinin fiyatlarını etkileyerek dinamik bir maliyet yükselişi sürecine yol açarak enflasyonla mücadeleyi zorlaştırıyor ve yüksek aylık enflasyon oranlarına neden oluyor.
RASYONELE DÖNÜŞ SÜRECİ YETERİNCE DESTEKLENMİYOR
Ekonomideki rasyonele dönüş süreci sosyal kesimler tarafından yeterince desteklenmiyor. Süreç kapsamlı bir programa dönüştürülmez ve sosyal destek sağlanmazsa enflasyonla mücadelenin etkinliği sorgulanabilir.
Uygulanan programın sadece para politikasına dayanması ve yapısal unsurlar içermemesi, ekonomik faaliyette yavaşlama sinyalleri verilmesine yol açarak programın sürdürülebilirliğini sorgulatıyor.
FARKLI BEYANLAR PARA POLİTİKASININ ETKİSİNİ AZALTABİLİR
Merkez Bankasının açıklamaları dışında yapılan beyanlar, para politikasının etkisini azaltma ve risk primi üzerinde olumsuz etkiler yaratma riski taşıyor.
TÜİK’in açıkladığı enflasyon verileri ile diğer kurumların verileri arasındaki farkların hala yüksek olması, kamuoyunda "hangi enflasyona göre" faiz kararının alındığına dair eleştiriler yaratabilir.
YILLIK ENFLASYON HEDEFİ BELİRSİZ
Orta vadeli yüzde 5 enflasyon hedefi açıklanmış olsa da aradaki yıllar için resmi hedeflerin belirlenmemesi faiz kararlarında belirsizlik yaratıyor.
Rekabetçi piyasalarda faaliyet göstermeyen şirketlerin kâr oranlarını belli bir seviyede tutmaya yönelik fiyatlama davranışları, enflasyonda atalet yaratıyor.
Temmuz-Kasım 2024 dönemi arasında gerçekleşen aylık enflasyon oranlarının, Merkez Bankasının yıl sonu tahminlerinin üzerinde olması, beklentilerin iyileşmemesine neden oluyor. Faiz indirimi yapılmadan önce bu uyumsuzluğun giderilmesi gerekiyor.
2025 yılı sonu için Orta Vadeli Program (OVP) ve Merkez Bankasının Enflasyon Raporu’nda öngörülen ve sırasıyla yüzde 17,5 ve yüzde 21 seviyelerinde belirlenen enflasyon hedeflerine yalnızca para politikası ile ulaşılmaya çalışılması, toplumsal maliyet açısından uygun bir seçenek olarak değerlendirilmiyor.
YENİ BİR KALKINMA STRATEJİSİNE İHTİYAÇ VAR
Günümüzde, Türkiye ekonomisinde tek sorunun enflasyon olduğu ve mevcut ekonomi programının bu sorunu çözmeye odaklandığı algısı, programı tasarlayan ve uygulayanların açıklamalarıyla da pekiştiriliyor. Ancak, geniş toplumsal kesimlerce benimsenebilecek ve "ülkede önemli değişiklikler oluyor" heyecanını uyandıracak yeni bir kalkınma stratejisine ihtiyaç bulunuyor. Bu stratejiye dayalı yapısal reformlarla güçlendirilecek bir ekonomi programı, enflasyonla mücadeleyi kolaylaştırırken ekonomik büyüme ve istikrar için sağlam bir temel oluşturabilir.
Maliye politikasının enflasyonla mücadeleyi desteklemesi önem taşıyor. Bu doğrultuda vergi reformu, kayıt dışı ekonomiyle mücadele, kamu harcamalarının etkin yönetimi ve koşullu gelir garantilerinin gözden geçirilmesi gerekiyor Ayrıca, hükümetin fiyatlara ilişkin aldığı kararların enflasyonla mücadeleyi desteklemesi, fiyatlama davranışlarındaki yapısal sorunların çözülmesi, rekabetin artırılması ve şirketlerle uzlaşma sağlanması önemli.
YAPISAL DÜZENLEMELER GEREKLİ
Makroekonomik istikrarı destekleyecek politikaların yanı sıra, TCMB, TÜİK ve BDDK gibi bağımsız kurumların güçlendirilmesi, verimliliğin artırılması, yeşil dönüşümün hızlandırılması, eğitimin niteliğinin yükseltilmesi ve adil, hızlı bir hukuk sisteminin oluşturulması gereken yapısal düzenlemeler arasında yer alıyor.
POLİTİKA FAİZİNDE DEĞİŞİKLİĞE GEREK YOK
Kısıtlı bir faiz indiriminin enflasyonla mücadeleye zarar vermeyeceği öne sürülse de enflasyonun ana eğiliminde aşağıya doğru bir hareketin toplumun geniş kesimlerini ikna edecek şekilde netleşmesi gerekiyor. Ayrıca, Türk lirası cinsinden finansmana erişimi zorlaştıran düzenlemelerin etkileri, liranın reel değerlenmesi ve olası finansal istikrarsızlık unsurları dikkatle izlenmeli. Merkez Bankasının döviz rezerv seviyeleri göz önünde bulundurularak faiz indirimleri için temkinli yaklaşılmalı ve döviz alımları öteleyici sonuçlar doğurabilir. Merkez Bankası, ekonomik aktörlerle güçlü bir iletişim kurarak bekleyiş ve fiyatlama davranışlarını kontrol altına almalı. Bu bağlamda, Bankanın yıllık enflasyon hedeflerini hükümetle birlikte açıklaması önemli bir adım olabilir. Son olarak, ekonomide tam anlamıyla rasyonele dönüş sağlanması için yukarıda belirtilen adımların hızla uygulanması gerekiyor.
patronlardunyasi.com