İşte Osman Müftüoğlu’nun ilk yazısı:
Oksijen’de 21 Mart’tan itibaren “İkinci 50” başlıklı yazılar yazacaksınız. Yani 50 yaşımızdan 100 yaşımıza kadar kaliteli bir şekilde yaşayabilmek için yapılması gerekenleri anlatacaksınız. İkinci 50’den bahsedebilmek, artık 100 yaşını görenlere o kadar şaşırmayacağımızı, gittikçe normalleşeceğini de gösteriyor. 100’ü görmek insan için ne demektir?
Herhangi bir kişi için 100 yaşı görmek aslında insanlığın başlangıcından beri var olan bir efsane. Buna yabancı literatürde ‘centenary’ler deniyor, bizde de ‘dalya’ diye bir kavram var. Dalya merakını ilk kez net gündeme getiren kişi 3. Cumhurbaşkanı, rahmetli Celal Bayar’dı. Dalyaya çok az kala kaybettik (Oksijen’in notu: Bayar 1986’da öldüğünde 97 yaşındaydı). Yine eski cumhurbaşkanlarından İsmet İnönü ve Süleyman Demirel de muhtemel adaylardandı. Demirel’i yakından resmen izlediğim için onun dalya diyebileceğini umuyordum. Ama bir şanssızlıkla, bir akciğer probleminden kaybettik. Dalya diyenlere toplum genelde zaten geleneksel olarak ayrı bir gözle bakıyor. 2000’li yılların başında Okinawa’ya yaptığım ziyarette, 100’ü geçenlerin kutsandığını, saygı göstermede farklı bir noktaya doğru taşındıklarını gördüm. 100’üncü doğum günlerinde kral gibi tahtın üzerine koyuyorlar ve omuzlarına alıyorlar.
KÖTÜ YAŞLANMAK, TOPLUMA SOSYAL VE EKONOMİK YÜK GETİRİYOR
100’E KALİTELİ ŞEKİLDE VARMAK DA ÖNEMLİ, DEĞİL Mİ?
Mesele dalya demekten ziyade, o dalyanın hakkını vermek. Yani akıllıca, bilinçle, bilgiyle, sağlıkla girmek. Özellikle gelişmiş ülkelerde 50 yaş üstündeki insanların yaşam sürelerinin kalitesini artırma konusunda muazzam çalışmalar var. Çalışmalar gösteriyor ki, ABD’de 75 yıl yaşayan biri bunun 60-62 yılını sağlıklı geçiriyor. Geri kalanında sağlık problemleri yaşanıyor. Bu da topluma büyük bir sağlık maliyeti yüklüyor. Ve aynı araştırma; bu insanların bir yılı daha sağlıklı geçirmeleri sağlanırsa, Amerikan ekonomisine katkısının 2 trilyon dolar olacağını hesaplıyor. Yani kayıp olağanüstü yüksek. Kötü yaşlanmak, bizim kendimiz ve ailemiz dışında toplumun sosyal ve ekonomik yaşamına da yük olmamız anlamına geldiği için bir problem.
İkinci 50’nin getireceği bilgiyi ve tecrübeyi de kullanamama ihtimali yaratıyor aynı zamanda.
Evet. Yeni hayat akılla, buluşla, beyin teriyle kazanılıyor. O nedenle 50’sini geçmiş, olgunlaşmış, sakinleşmiş, daha detaylı düşünebilen; letafet, sükunet, zarafet, tecrübe kazanmış insanlara bu yeni hayatta daha çok ihtiyaç var. Bu insanların aklı bizim için daha önemli diyor bütün Batılı çalışmalar. Ve mesela 65 yaşında emekliliği bir “yaşlılık zorlaması” olarak görüyorlar. Biz ikinci 50’yi ne kadar sağlıklı yaşayabilirsek, kendi alanımızdaki uzmanlık ve tecrübelerimizi ne kadar iyi sahiplenerek yaşlanabilirsek, topluma da o kadar büyük faydalar getirir ve daha az yük olabiliriz.
O ZAMAN BU YAZILAR FİZİKSEL SAĞLIK KADAR ZİHİNSEL VE DUYGUSAL SAĞLIĞA DA MI ODAKLANACAK?
Kesinlikle. Çünkü bedenimiz ve ruhumuz yaşamak zorunda olduğumuz gerçek evimiz. Onlar sağlıklı olduğu sürece ailemizde, toplumumuzda, mesleğimizde yaşama şansı buluyoruz. Onun için ilk bakımı kendi beden ve ruh evimizde yapmak zorundayız.
ÇOK TECRÜBELİ BİR HEKİMSİNİZ. SİZCE TÜRKİYE’DE İNSANLARIN İKİNCİ 50’YLE İLGİLİ YAŞAMASI MUHTEMEL EN BÜYÜK SORUN NE OLUR? EN AZ DİKKAT ETTİĞİMİZ ŞEY NE?
Gözlemlediğim kadarıyla bizim daha iyi sağlık okuryazarı olan bir toplum yetiştirmeye ihtiyacımız var. Sağlığımızın değeri ve yönetimi konusunda okul yaşamlarımızda çok iyi bilgilendirilmiyoruz. Yönetim kademelerimiz de; adı Sağlık Bakanlığı “hastalık bakanlığı” olarak çalışıyor. Hastane açmakla övünüp seviniyoruz ama sağlıklı yaşamı güçlendirebilecek olan toplumsal ve sosyal organizasyonlar ve ekonomik yapılanmaları pek gündeme almıyoruz. İnsanları çok genç emekli etmek gibi büyük hatalara düştük. Bir emekli ordusundan oluşan ama aynı zamanda yeteri kadar ekonomik gelire sahip olmayan ve iyi beslenmek, belleğini güçlendirmek, egzersiz yapmak, iyi uyumak, sosyalleşmek gibi imkanlardan mahrum bir toplum yarattık. Bu toplum mutsuz, huzursuz, karamsar, stresli. Ama iyi yaşamın birinci planında mutlu olmak var. Biz yeni bir sağlık paradigmasına ihtiyaç duyuyoruz. Bizim yeteri kadar hastanemiz, sağlık organizasyonumuz, tedavi edici sistemimiz var. Artık gereken, daha hastalanmak. Bunun için de çok sağlık bilgisine sahip olmamız, daha çok sağlığımızı koruma yönünde yönetilmemiz lazım. “Hastalık bakımı” başlıklı tıbbı evirdiğimiz zaman hastanelerde ameliyathane, MR sırası bekleyen, randevu kuyruğunda kişi sayısı otomatik olarak azalacak çünkü daha az hastamız olacak. Daha çok çalışanımız olacak, daha az rapor alacaklar, daha çok işlerine güçlerine bakabilecekler, daha çok üretecekler, zenginleşen bir toplum haline geleceğiz. Bu birbirini izleyen bir paradigma. Sağlık hayat treninin lokomotifidir. O lokomotif sağlam olmazsa arkasına zamanla tansiyon vagonu, diyabet vagonu, Alzheimer vagonu vb. eklenir.
OKURLARI ‘GOOGLE ÜNİVERSİTESİ’NE BAŞVURMAKTAN KURTARACAĞIM20 YILI AŞKIN SÜREDİR BİLDİKLERİNİZİ MEDYA ÜZERİNDEN KİTLELERLE PAYLAŞIYORSUNUZ. BİRÇOK KAVRAMI TÜRKİYE SİZİNLE KULLANMAYA BAŞLADI, TIPTA YENİLİĞİ SİZDEN ÖĞRENDİ. SAĞLIĞA BAKIŞ AÇISINI DEĞİŞTİREN KİŞİLERDEN BİRİ OLDUNUZ. OKSİJEN OKURU BU YAZILARDA SİZDEN YENİ NELER ÖĞRENECEK?
İkinci hayat yolculuğunun nasıl yapılması gerektiğini öğrenecek. Bu yolculuğun nasıl daha konforlu hale getirilebileceğini, nasıl daha mutlu ve huzurlu bir şekilde yürütülebileceğini öğrenecek. Bu yolculuğun keyfine varacaklar. Hipokrat geleneğinin, bilimsel tıbbın da ötesinde yeni bir tıp geliyor. Bunun “ilaç tıbbı” olmaktan çıktığını öğrenecekler. Geleneksel bilgilerin yanında Çin tıbbının, Şamanist tıbbın, Hint tıbbının da önemli olduğunu görecekler. Bunları pas geçemezsiniz. Bizim kendi İbn-i Sina geleneğimiz de çok önemli. Doğduğumuz andan hasta olduğumuz zamana kadar bizi sağlam tutan, yetersiz kaldıkları için hastalandığımız doğal maddelerden oluşan ilaçlarla tedavi edilebileceğimizi öğrenecekler. Maydanozdaki apigeninin bir kanser ilacı bile olabileceğini ama aynı apigenin sayesinde daha kolay uyuyabileceklerini öğrenecekler. Onları heveslendirerek yol arkadaşı haline getirip daha çok bilgilendireceğim. Ve tabirimi hoş görün, “Google Üniversitesi’nin arama mühendisi” olmaktan çıkaracağım onları. Oksijen Üniversitesi’nin sadık okur mühendisleri haline getireceğim. Bu çok önemli çünkü ‘Google Üniversitesi’ndeki arama mühendisliği insanları ikinci 50’de en çok mutsuz eden problemlerden biri. ‘Google Üniversitesi’nin otoyollarına isteyen istediği hızla hareket eden arabalar bırakıyor. Polis yok, elektronik denetleme sistemi yok. Sağlıkla ilgili 10 bilginin 9’u yalan yanlış. Geçenlerde yayınlanan çok büyük bir araştırma diyor ki; sağlık bilgileri veya sağlık ürünlerinden faydalanma konusunda interneti kullananların ölüm ihtimalleri yüzde 40 artıyor. Biz Oksijen’de bir ‘İkinci 50 üniversitesi’ açıp bu yolculuğa çıkanlara yol arkadaşlığı olma hevesiyle bu sayfayı oluşturmayı düşündük.
YANLIŞ BİLGİ ALMANIN YANI SIRA, ORADA OKUNANLAR MUHTEMEL BİR HASTALIĞIN TEDAVİSİNDE ÇOK ÖNEMLİ OLAN MORALİ DE ETKİLİYOR DEĞİL Mİ?
Tabii ki. Çünkü okunabilmek için en başta en kötüyü yazıyor.Diyelim ki birinin vücudundaki ferritin yüksek çıktı. İnternete yazar yazmaz “Karaciğer sirozu olabilirsiniz” cümlesini görüyor, kafası karışıyor. Oysa farkında değil ki gündüz bir demir tedavisi almıştır, o nedenle ferritin iki hafta yüksek kalacaktır. Ama pazartesi bana gelene kadar büyük tansiyonu 18, küçük tansiyonu 12’ye yükseliyor. İki tane uykusuz gece geçiriyor. Google Üniversitesi’nde arama motoru mühendisi olmak bu nedenle çok iyi bir şey değil.
“BOL BOL BİYOMOLEKÜLER BELİRTEÇ VE ‘OMİK TIBBI’ KONUŞACAĞIZ”
Çok sık yapacağım bir uyarı var: “Kendinize iyi bakın, daha uzun yaşayacaksınız.” Siz hiçbir şey yapmasanız bile, istisnalar hariç, bugün 75-80 yıl cebinizde. Şu anda ortalama küresel ömür 73. Bunu 1900’lü yılların başında hayal etmek bile imkansızdı. 100 yılda buraya geldik. Bir 100 yıl sonra çok daha uzayacağı kesin. Bütün mesele bu süreçte ömür uzunluğuyla sağlıklı yaşamı birbirine yakın hale getirebilmek. Bunun sırlarından biri biyomoleküler tıp. Yani biz ne kadar çok biyomoleküler belirteç sahibi olabilirsek kendimizi o kadar iyi tanıyoruz. Benim öğrenciliğimde 100-150 civarında laboratuvar testi vardı, bugün neredeyse 2 bini geçti. Ama son iki yılda bunlara 500 civarında yeni test eklendi, genetik testler dahil değil. Önümüzdeki beş yılda minimum beş bin daha gelecek. Bunlar ‘omik’ veriler, yani biyomoleküler veriler. Mesela proteinin yapısı, proteomikler… Bağırsağımızdaki mikrobiyolojik güç olan probiyotik bakteri gücünün yapısı, mikrobiyomikler… RNA ve DNA’mızdaki yapılanmalarda oluşan biyomoleküler değişimler, transkriptomikler… Metabolizmamızda oluşan hormonal ve diğer biyomoleküler değişimler, metabolomikler… Yani o kadar çok omik gelecek ki elimize, o kadar çok biyobelirteç alışı içinde olacağız ki ben yolda yürüyüşünü gördüğüm bir kişinin, ankilozan spondilit (bir çeşit iltihaplı romatizma) hastalığına yakalanıp yakalanmayacağını bile tahmin edebileceğim. Uçakta yanımda oturan kişinin konuşma tarzından, el kol hareketlerinden pek çok şeyi tahmin edebileceğim. Ama daha önemlisi, bana gelen kişiye sadece şekeri, tansiyonu, kolesterolü var mı diye bakmayacağım. O kişinin telomerlerinin uzunluğunu-kısalığını, DNA’daki metilasyon süreçleriyle kansere yakalanma olasılığını, kalbinde plak-pıhtı tehdidini tahmin ederek hareket edeceğim. Yani biyobelirteçler ve omik tıp kocaman bir derya deniz olarak bizi bekliyor. Oksijen okurları bunları herkesten önce öğrenecek, farkına varacaklar.
İKİNCİ 50 HAZIRLIĞINA BAŞLAMAK İÇİN DOĞRU ZAMAN 30 YAŞGüncel bir olaydan yola çıkarsak… Gene Hackman ve eşinin herkesi şoke eden ölümüyle ilgili yorumunuz nedir?
En kritik sorunun bir örneği. Eğitimden, paradan, güçten bağımsız olarak dünya toplumunun, özellikle de bizim Türk toplumunun bir ‘yaşlanma planı’ yok. Yaşlanma planı denince bizim aklımıza gelen “Kenara 3-5 kuruş koy, başını sokacak bir evin olsun, bir de sana her ay gelecek olan bir emekli paran olsun.” Ama yaşlanma ekonomik yönden ibaret değil. Sosyal, ruhsal ve fiziksel yönleri var. Buna dikkat etmediğiniz zaman Gene Hackman gibi iki Oscar kazanmış, 95 yaşı görmüş biri olmanıza rağmen Alzheimer hastalığına yakalanan, yalnız, toplumdan uzak, kimsenin aramadığı, sosyalleşmeden ciddi ölçüde fukaralaşmış bir şekilde yaşamınızı sürdürmek zorunda kalırsınız. Sonra da evinizdeki karınızın yedi gün önce öldüğünden habersiz bir şekilde hayatınızı tamamlarsınız. Sizin öldüğünüzden de insanların neredeyse 15 gün haberi olur. Ben aslında insanların, belki hoşunuza gitmeyecek ama, evde ölmelerini hastanede ölmelerine tercih ederim. Daha huzurludur. Benim çocukluğumda ölümler evde olurdu. Çekirdek aile kaybolmadığı için evladın başında olurdu, torunun başında olurdu. Bizim o toplumsal yapımızı kaybetmememiz lazım. Eğer huzurevinde yaşlanmak yerine evde yalnız yaşlanmak istiyorsak bunu mutlaka sosyal çoğalmayla yapmamız gerekiyor. Gene Hackman’ın parası mı yoktu ki bu kadar yalnız kaldı? Hayır, planı yoktu. Onun için bana “Hocam artı 50 programına girmek istiyorum” diyen herkese şunu söylüyorum: “Yaşlanma planın var mı kardeşim?” Parası ya da aklı var mı diye sormuyorum. Bir yaşlanma planı olup olmadığını soruyorum. Dolayısıyla bizim İkinci 50’deki temel gayemiz insanlara aynı zamanda bir yol arkadaşlığı yaparak bir yaşlanma planı oluşturmalarını sağlamak. O kadar çok şeyimiz yaşlanıyor ki: Gözümüz, kulağımız, dizimiz, kalçamız… Bunları hem yavaşlatmak hem yönetmek hem de çarelerini sadece paramızla değil, ilişkilerimizle, temasımızla, çevremizle aramak mümkün.
BİR İNSANIN İKİNCİ 50 YAŞ HAZIRLIKLARINA BAŞLAMASI İÇİN DOĞRU VAKİT NE PEKİ?
- Bir genç bana 30’unda “Ben ne yapayım” diye gelirse çok daha fazla mutlu oluyorum. Çünkü 30 yaşındaki bir gencin 50 yaşında başına gelebilecek diyabetini, insülin direncini, karaciğer yağlanmasını, kolesterol problemini, stent taktırıp taktırmayacağını vs. tahmin edebiliyor ve onu yönetebiliyorum. Çoğu şey bitmeden, belli bir kayba uğramadan yakalama şansı oluyor. 30 yaş altın, 40 yaş gümüş, 50 yaş ise köprüden önceki son çıkış.
TIP DÜNYASI BU UÇURUMU KAPAMAK İÇİN KAFA YORUYOR
Daha önceki röportajımızda konuşmuştuk; tahmin ediyorum ikinci 50’de de “life span-health span” (ömür-sağlıklı yaşam süresi) arasındaki derin uçurumun üzerinde çok duracaksınız.
Çok önemli. Bütün dünya şu anda buna kafa yoruyor, bizde henüz yeterince tartışmaya bile açılmış değil. Aslında bana sorarsan, biz ilki MIT’de kurulan ve “AgeLab” adı verilen bir yaşlanma laboratuvarını açacağız Oksijen’de. Peki niçin Harvard, MIT, Stanford veya Yale gibi üniversiteler iyi yaşlanma bölümleri, longevity merkezleri oluşturmaya çalışıyor? Çünkü ömrü uzatırken paralel olarak sağlığı uzatamazsanız bir hasta yaşlılar ordusuyla karşı karşıya kalıyorsunuz. Bizde erkeklerin 77 yıl, kadınların 79 yıl ortalama ömrü var ve muhtemelen sadece 62-64 yılı sağlıklı geçiyor. Geri kalan 15 yılı hastane kuyruklarında, doktor muayenehanelerinde, ameliyathanelerde, yoğun bakım veya hastane odalarında şifa arama çabasıyla geçiyor. Bunun biraz önce söylediğim gibi ekonomik, sosyal ama aynı zamanda çok ilginç psikolojik ve ruhsal sonuçları var.
BU YOLCULUKTA BAŞKA NELER VAR?
- Bağırsak beyin ekseni
- Nutrigenomikten
- Nootropikler ve psikedelikler
- Kriyoterapi
- LED terapileri
- Plazma değişimi
- Hiperbarik oksijen
- Ten pass ozon terapisi…
- Biyo-hacking
- PEMF
- Pressoterapi ve benzeri gençleştirici uygulamalar….
- miRNA ve Eksozom tedavileri
- Mitokondri müdahaleleri
- Telomer iyileştirmeleri
SÜLEYMAN DEMİREL’İN ÖZEL DOKTORUYDU
Osman Müftüoğlu, 1955’te Anamur’da doğdu. 1972’de Anamur Lisesi’ni, 1978’de Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitirdi. 1984’te iç hastalıkları uzmanı, 1989’da endokrinoloji ve metabolizma hastalıkları klinik şefi yardımcısı, 1989’da doçent, 1990’da iç hastalıkları klinik şefi, 1997’de profesör oldu. Uzun yıllar 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in özel doktorluğunu yaptı. 1993-2001 arasında Ankara Numune Hastanesi başhekimliği ve cumhurbaşkanının sağlık başdanışmanlığı görevlerinde bulundu. Türkiye Diyabet Derneği, Ankara Diyabet Derneği, Türk Hipertansiyon ve Nefroloji Derneği, Türk İç Hastalıkları Derneği ve Osteoporoz Çalışma Grubu üyesi olan Prof. Dr. Osman Müftüoğlu, Sağlık Bakanlığı Yüksek Sağlık Şurası, Etik Kurul ve İlaç Ruhsatlandırma Komisyonu üyeliklerinde bulundu. Kurduğu Yaşasın Hayat Kliniği’nde hekimlik mesleğini sürdüren Müftüoğlu’nun yayımlanmış dokuz kitabı var.
HAYAT ARTIK DÖRT FAZ OLMALI, ‘EMEKLİLİK’ SÖZCÜĞÜ YASAK!
- Erken ölümler herkes için acı verici ve üzücü. Ve çok yıllar önce “insan yaşamının potansiyel gücünün en büyük kısmı kendilerine ayrılan süre dolmadan, erkenden ölen kişiler tarafından heba edilmiştir” diye yazan Peter Laslett şimdilerde çok daha haklı… Yaşamı sağlıklı bir beden ve ruhla, bize bağışlanacak o son nefese kadar olabildiğince sağlıklı formda ve fit kalarak uzatabilmek modern tıbbın ve biz hekimlerin insanlığa en büyük hediyesi ve başarabildikleri en önemli iş olacaktır…
- “İkinci 50”de sadece bedensel değil zihinsel ve duygusal olarak da daha iyi yaşlanabilmenin yol haritasını inceleyeceğiz. Ve yaşlılığa 50’li yaşlardan çok daha evvel, 30’larda, 40’larda, beden ve ruhun oluşturduğu daha kaliteli bir hamurla ulaşmaya gayret edeceğiz.
- Neyi, ne zaman ve ne için yapacağımızı ya da yapmayacağımızı çok iyi öğrenerek kendi sağlığımızın CEO’su biz olmalıyız. Daha iyi bir hayat ve yaşlanma yolculuğu için buna mecburuz. Zira bize bağışlanan ömürler giderek uzuyor ve görünen o ki daha da uzayacak. Bu uzatmaları da formda, fit, güçlü ve sağlıklı bir oyuncu gibi oynayabilmek için hazılıklı olmak zorundayız…
- Yeni hayat üç değil, dört fazlı olmalıdır. Bilimsel veriler, dünyamızdaki tüm biyolojik süreçler gibi ömrümüzün de çan biçimli bir eğri gibi geçtiğini gösteriyor. Basitçe anlatırsak: Şu anda üç fazlı bir yaşam eğrimiz var. İlk fazında doğuyoruz, büyüyoruz, okuyup meslek ediniyoruz, evlenip çocuk sahibi oluyoruz. İkinci fazda mesleğimizde veya işimizde yükselip ekonomimizi iyileştiriyoruz. Üçüncü fazda ise emekli olup yaşlılığımızla baş başa kalıyoruz… Eskiden 10-15 yıl süren bu faz şimdilerde nerede ise 40-50 yıla kadar uzayabiliyor. Bu nedenle artık dördüncü fazı oluşturup “mükemmel yaşlanan” biri olarak yeni bir hayat planını devreye sokmak zorundayız… Bu yeni fazda ‘emeklilik’ sözcüğü yasaktır. Ya bilinen işlere devam edilecek, bilinen meslek sürdürülecek ya da yeni beceriler edinilecek, yeni şeyler öğrenilecek. Böylece yalnızlaşmadan, hatta daha da çoğalarak, aileyle, dostlarla yaş almaya devam edilecek...
“İKİNCİ 50”NİN CEVAPLAYACAĞI BAZI SORULAR
- Uzayda yaşamak ömrü uzatıyor mu?
- Biyolojik yaşı ölçen testler güvenli mi?
- İri bedenli olanların veya uzun boyluların ömrü daha mı uzun?
- Yaşam tarzı tıbbının güncel tıptan farkı ne?
- “İkinci 50 “için önerdiğiniz “5P tıbbı” nedir?
- Bizi bir “kronik hastalık tsunamisi” bekliyor derken ne anlatmak istiyorsunuz?
- Longevity kavramı neden ve nasıl sağlık gündemimizin bir numarası oldu?
- “Derin tıp” kavramını özetleyebilir misiniz?
- Giyilebilir sağlık teknolojileri işe yarıyor mu?
- Takviye vitamin almak şart mı?
- Sağlıkta “gelecek” kavramı nasıl değişti?
- Koroner arterlerinizdeki plakların hangileri ne zaman kopabilir?
- 50'ye yaklaşırken kansere yakalanma riski 5-10 yıl öncesinden nasıl tahmin edilebilir?
- Koroner arterlerdeki iltihaplanma plakla ve pıhtılar oluşmadan önce nasıl görülebilir?
- Yapay zeka ile evlerde, işyerlerinde, ayak üstü hangi sağlık taramaları gerçekleştirilebilir?
GİYİLEBİLİR SAĞLIK ÜRÜNLERİ ERKEN TEŞHİSTE KULLANILABİLİR
Araştırmalar akılcı sağlık taramaları ve doğru biyobelirteçler kullanılırsa, 40-50 yaş aralığındaki kişilerin dörtte birinde en az bir tane teşhis edilebilir kronik hastalık öncü belirtilerinin olduğunu gösteriyor. Aynı insanlar 65 yaşına geldiklerinde ise üçte ikisinde kronik bir hastalık saptanabiliyor. Özetle, hastalık ihtimalini tahmin ve erken teşhis için yeni ve daha fazla biyobelirtece ihtiyacımız var…
Dr. Leroy Hood’a göre bu biyobelirteçlerin bir bölümü yaşamsal kaynak kodumuz ‘genom’umuzda gizlidir. İkincisi, genomumuz yaşam tarzımız ve çevremizle etkileşimin bir sonucu olarak bedenimizde oluşan değişimleri yansıtan ‘fenom’umuzun değerlendirilmesi ile başarılır. Omik yaklaşım bu nedenle önemlidir. Biyokimyasal analizler bizi bu hedefe ulaştırır.
Üçüncü sırada ise dijital sağlık ölçümleri vardır. Akıllı telefonlar, saatler, yüzükler, ayakkabılar, iç çamaşırlarıyla; kan basıncınızı, nabzınızı, ateşinizi oksijen-şeker-laktat düzeylerinizi, kalp ritminizi hatta kalp akciğer seslerinizi erken teşhis için kullanabiliriz.
MENOPOZ SÜRECİNİ YÖNETMEYİ, CİLDİ GENÇ TUTMAYI KONUŞACAĞIZ
- İkinci 50’de sadece yaşlanmayı değil genç kalmayı ve hatta gençleşmeyi, daha doğrusu ‘rejeneratif tıbbı'da sık sık tartışacağız…
- High-tech beauty bize neler vaat ediyor, ‘parabiyoz’ yani “genç kanı nakli ile gençleşme” ne anlama geliyor, ‘plazmaferez’ yani “kanı atık maddeler ve toksinlerden temizlemek” neden hızla popüler bir gençlik çeşmesine dönüşüyor… Hepsini tek tek masaya yatıracak ve eğrisini doğrusunu anlamaya çalışacağız.
- mTOR nedir? AMPK neden önemlidir? Sirtüinler ile ömür nasıl uzatılabilir? IGF-1 neden bir uzun ömür freni gibidir? İnsülini 5’ten az olan, ‘iyi kolesterol’ olarak bilinen HDL’si 70-80’i aşan, ürik asidi dip yapan, trigliserit düzeyi 80’den az olanların neden daha şanslı birer ‘uzun ömür yolcusu’ olduklarını da “İkinci 50” okurları herkesten daha erken öğrenecek.
- Bu yazılarda aynı zamanda, uzun ömürlülükte beslenme-uyku-egzersiz-stres meselelerindeki gelişmeleri ve yenilikleri öğreneceğiz. Kilo ve metabolizma yönetiminin sırlarına vakıf olacak, yaşlanmayı frenleyen ‘süper gıdalar’ ve gıdalardaki ‘ilaç moleküller’in neler olduklarını anlatacağız. Sosyal bağlantıların önemine ve yalnızlık tehdidine değineceğiz..
- Başka detaylar da yazılarda yer alacak. Mesela şunları konuşacağız: Cilt yaşlanmasına dur demeyi… Belleğimizi her daim güçlü tutabilmeyi… Menopoz ve andropoz süreçlerini başarıyla yönetebilmeyi… Aile dinamiklerini sürdürebilmeyi… 50 yaş sonrasının sağlıksal sosyal ve finansal planlamasını yapmayı… Bağışıklığı güçlü bir ikinci 50 sakini olabilmeyi… Modern tıptaki son yenilikler yanında ikinci 50’nin geleneksel bilgi ve tavsiyelerini… Longevity ve wellness alanındaki yeni trendleri…
- Yaşlanmayı kötü yönde etkileyip hızlandıran glikasyon (şekerlenme) inflamasyon (iltihaplanma) oksidasyon (paslanma) üçlüsünü de sık sık gündemimize alacağız. İnsülin direncinin obezite tsunamisindeki rolünün yanı sıra; obezitenin kalp damar hastalıkları, kanserler ve Alzheimer pandemilerindeki etkilerinin boyutlarını bilimsel verileri esas alarak size aktaracağız.
patronlardunyasi.com