Medya


İtirafçı Cihan Oskay'ı bu defa da Futbol Extra'ya konuştu. Olay adam Oskay'ın iddiaları ve belgeleri bu kez hem Fenerbahçe'yi hem de medyayı sarsacak.

Televizyon yayınları engellenen, medya tarafından ambargo konulan "itirafçı", Telegol programının perde arkasını ve yayına çıktığı ilk günden bu yana yaşadıklarını tüm çıplaklığıyla anlattı.

"Tabii, Aziz Yıldırım'ın 'Yaptım' demesini beklemedim. Ama 70 milyon insanın gözüne baka baka yalan söylendi. Herkes de bunu biliyor. Yıldırım'ın suçluluk psikolojisiyle konuştuğu belli oluyordu. Şayet böyle bir şey yoksa ve dedikleri gibi ben meczupsam, o zaman İspanya'ya maça giderdi. Burada iki yönetici bırakır, onlar da bu meczupla ilgili gereken açıklamayı yapardı. Ama yayın durdurmakla başlayan bir paniğe kadar gidiyor bu olay.

Üç gün öncesine kadar Gürcan Bilgiç beni arar "Baba nasılsın?" diye sorardı. Bodrum'da da ağırladım onu tatile de götürdüm. Milliyet'te olduğu dönemde Fener dizileri hazırlardık. Şansal Büyüka 30 yıllık dostumdur. Keza Kazım Kanat, Onur Belge gibi çok yakın dostlarım var.

Ahmet Çakar'la görüşmemiz tamamen tesadüf. 10 dakika konuştum ama konuştuğuma bin pişman oldum. Türkiye'de bu işi yapacak tek program format olarak Telegol'dü. Yok ben 10 bin euro istemişim, onu alıp yurt dışına kaçacakmışım. Yurt dışında 10 bin euroya kaç gün yaşarsın?

Kasetleri orada doldurmamız söz konusu değil. Çünkü ben bu olayla ilgili ilk ses kayıtlarını daha 2002'de yapmaya başlamıştım. 2003'de de yaptım. Kimi 2002'de, kimi 2003'te, kimi 2005'te ve 2006'da alınmış kayıtlardır bunlar. Bunları mini hand cam'e aktarmam yenidir sadece."

Cihan Oskay, 27 Kasım gecesi Telegol programına çıkıp Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım'ın 2000-2001 sezonunda oynanan Fenerbahçe - Samsunspor maçı için şike parası, Galatasaray - Trabzonspor maçı için de teşvik primi gönderdiğini ve bu işe kendisinin aracılık yaptığını öne süren adam.

29 Kasım'da Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım ve yönetim kurulu üyelerinin, düzenledikleri basın toplantısında "meczup" diye isimlendirdikleri adam.

Ortaya attığı iddialar, Futbol Federasyonu tarafından "zaman aşımına uğradığı" gerekçesiyle araştırılmaya değer görülmeyen adam. Televizyon programları yayından kaldırılan, gazetelerdeki köşelerini kaybeden adam.

Kendi ifadesiyle, "medya linçine uğrayan" adam.

Tüm medyanın adeta bir veba hastası gibi bucak bucak kaçtığı Cihan Oskay'ı Futbol Extra konuşturdu. Oskay, hem Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım'ın 29 Kasım'daki açıklamalarına karşılık verdi, hem o ünlü 27 Kasım'dan sonra değişen hayatında neler yaşandığını anlattı, hem de Türkiye'deki futbol dünyasının içinde bulunduğu durumu kendi penceresinden aydınlattı. İşte evinin kapılarını ilk kez ve sadece Futbol Extra'ya açan Cihan Oskay'la gerçekleştirilen ilginç röportajın ayrıntıları;

- Futbol oynadınız mı?

- Yedikule Emniyetspor'da futbol oynadım, orta saha olarak. Takımı mahalli ligden 3. Lig'e çıkardık. Gökmen Özdenak benden bir yıl evvel aynı takımda oynamıştı, takım arkadaşımdır. Çok iyi görüşürüz Gökmen'le. Beni sık sık arar.

- Futbol medyasındaki çevreniz nasıl?

- 27 Kasım'a kadar futbol camiasında herkese çok yakındım. Hatta birçoklarının babası, ağabeyiydim. Üç gün öncesine kadar Gürcan Bilgiç beni arar "Baba nasılsın?" diye sorardı. Bodrum'da da ağırladım onu tatile de götürdüm. Hep ben götürürdüm. Milliyet'te olduğu dönemde Fener dizileri hazırlardık. Şimdi Gürcan'a dava açmak zorunda kaldım. Şansal Büyüka 30 yıllık dostumdur. Keza Kazım Kanat, Onur Belge gibi çok yakın dostlarım var.

 EMNİYET AÇISINDAN AİLEMDEN AYRIYIM

- Ailenizle birlikte misiniz?

- Hayır. Şu anda toplumsal bir linçe uğradığım için ailemin emniyeti açısından onlardan ayrı yaşıyorum. Bir oğlum deniz kazasından öldü. Şimdi bir kızım ve bir oğlum var. 10 yaşındaki oğlum hasta bir Fenerbahçeli. 2001 yılındaki o olaylardan sonra ya 3 ya da 4 kere maça gidebildim. Maç izleyemez oldum. Çünkü her şeyden şüphelenmeye başladım. Onu basketbole yönlendirmeye uğraşıyorum.

- Size karşı davalar açıldı, bununla ilgili neler yapıyorsunuz?

- Bir sürü avukat aradı, gönüllü avukatlığımı yapmak istedi. Mesela Gamze Özçelik'in avukatı. Ama kabul etmedim. Çünkü ailemde üç avukat var. Şu anda 50'ye yakın avukat bana gönüllü yardım etmek için başvurdu. Gerek yok bunlara, çünkü ben kendimden eminim.

BANKAYI İKİMİZ SOYDUK BAŞKAN

- Bu işi ortaya koymaya ne zaman ve ne sebeple karar verdiniz?

- İnsanlara ne kadar iyilik yaparsan yap, insanların doğasında nankörlük var. Bunu kabul etmemiz lazım. Peki, bu olay neden kaynaklandı derseniz, şimdi ben bu gerçekleştirdiğimiz olaydan çok etkilendim, artık her şeyden şüphelenmeye başladım. Her maça bu yaşadığım Samsun - Fenerbahçe ve Galatasaray - Trabzonspor maçlarına baktığım gözle bakmaya başladım. "Acaba bunun altında bir şey var mı?" diye. Sonra işten güçten de elimizi ayağımızı çekince bir şey yapayım istedim. Türk futbol kültüründe kalıcı bir şey yapmak istedim. Benim tek çıkış noktam budur. Bu tür işleri yapanlar hep baştaki insanlar. Bunu birebir yaşadım. Beni en çok yıkan şey ne biliyor musunuz? Yıkıldığım an, 29 Kasım'da Fenerbahçe Yönetim Kurulu'nun yaptığı basın toplantısı. Tabii, Aziz Yıldırım'ın 'Yaptım' demesini beklemedim. Ama 70 milyon insanın gözüne baka baka yalan söylendi. O an, umudumu yitirdim. Biz bankayı ikimiz soyduk başkan. Herkes de bunu biliyor.

 YILDIRIM AÇIKÇA TEHDİT ETTİ

- Aziz Yıldırım'ın basın toplantısını nasıl buldunuz?

- Bir kere o günkü basın toplantısında bana karşı yapılan büyük biri tehdit var. Müthiş bir tehdit. "Bulurlar, öldürüp bir hendeğe atarlar, benden bilirler" dedi. Bu açık bir tehdit. Kim ne derse desin zaten mahkemeye verdik. İki, "Bu vatan için hapiste yatanlar var" diyor. Bunu söylerken insan biraz dikkat edecek, bu ağır bir laftır. Sen ve etrafındakiler bunu söylüyorsunuz ama sen bu vatan için üstüne düşen bütün görevleri yaptın mı bir kere.

- Aziz Yıldırım'ın tavrını ve psikolojisini nasıl buldunuz o toplantıda?

- Suçluluk psikolojisiyle konuştuğu belli oluyordu. Şayet böyle bir şey yoksa ve dedikleri gibi ben meczupsam, o zaman İspanya'ya maça giderdi. Burada iki yönetici bırakır, onlar da bu meczupla ilgili gereken açıklamayı yapardı. Ama yayın durdurmakla başlayan bir paniğe kadar gidiyor bu olay. Fotoğraf ortada. Yaşanan panik her şeyi anlatıyor aslında.

BAŞKANIN ŞİRKETİNE ENGİN VEREL'LE ÇOK GİTTİM

- Aziz Yıldırım "Şirketime gelse kapımı bulamaz" dedi. Şirketini ve odasını tarif edebilir misiniz?

- Binlerce kez hem de. İsterseniz Engin Verel'e sorun. Engin'le de çok gittim.Bakın bunu söyledikten sonra, gittim, Alpay bizi başkanın şirketine götüren Pendik Deniz Taksi'deki şoförü buldum. Girersin, asansörle ikinci kata çıkarsın. Sağa dönersin, sekreter sağda oturur. Düz gidersin, koca bir kapıdır. İlk gidişimde Alpay'la, tam kapının karşısındaydı masası. Solda bir oturma grubu vardı. Orada, Taner Yelkovan çekleri yazıyordu. Beşiktaş'a yollanacak bonservis bedelinin çeklerini. Fadıl'ın (Fadıl Akgündüz) çeklerini kabul etmemişler. Sonra Engin'le (Verel) gittiğimizde masasını sağa dibe almıştı. Bana Meriç Tunca'yı arattırdı. Fatih Çekirge'nin telefonu lazımmış. O sırada Star'da yazıyordu, ben de Meriç'i aradım.

- Aziz Yıldırım'la bu kadar yakın ve beraberdiniz, ne oldu da bir anda koptu bu ilişki?

- Bilmiyorum, ona soracaksınız. Bizi kullanıp mendil gibi attığına inandım. Arkama dönüp baktım, ne maddi ne manevi bir kazancımız olmuş. Manen de çok affedersiniz 'köpek' kadar değerim olmamış.

- Ahmet Çakar'la da mı tesadüfen görüştünüz?

- Laila'nın da yöneticisi olduğum için oraya gidiyordum. O an bizim Aygün Özipek "Ağabey gel, bizim şirketin orada beş dakika bir çay içelim, sonra Laila'ya devam edelim" dedi. Orada öyle bir sohbetimiz oldu. Ahmet Çakar'la görüşmemiz tamamen tesadüf. O zaman elimde ne öyle bir kasetim var, ne bir şeyim var. Ahmet Çakar'la bir çay içtik, o da ağzımdan burnumdan geldi. Oradan çıkarken Kazım'la (Kanat) görüştük. O da benim 30 yıllık arkadaşımdır, şimdi dedikleri beni şaşırtıyor.

 YURT DIŞINDA 10 BİN EUROYA NE KADAR YAŞARSIN ?

- Peki, neden Serhat Ulueren'e gittiniz? Bu fikir kafanızda ne zaman oluştu ve ne zaman buluştunuz?

- Serhat Ulueren'le de 10 yıldır tanışıyorum. Çünkü Türkiye'de bu işi yapacak tek program Telegol'dü. Format olarak tabii. Yok ben 10 bin euro istemişim, onu alıp yurt dışına kaçacakmışım. Yurt dışında 10 bin euroya kaç gün yaşarsın? Sonra Serhat'ı aradım, "Seninle bir şey konuşacağım" dedim, gittim ve konuştum. İlk başta kasetleri götürmedim. Serhat, olayları duyunca çok şaşırdı ve "Bu beni aşar, kasetleri de getirirsen bunu yönetime sunmam lazım" dedi.

- Serhat'a gitmeden kaset kayıtları hazır mıydı?

- Kasetleri orada doldurmamız söz konusu değil. Çünkü ben bu olayla ilgili ilk ses kayıtlarını daha 2002'de yapmaya başlamıştım. Kimi 2002'de, kimi 2003'te, kimi 2005'te ve 2006'da alınmış kayıtlardır bunlar. Bunları mini hand cam'e aktarmam yenidir sadece. Sonra ben Serhat'a "Bak sen bunu üstlerine filan anlatırsan bu iş dallanır budaklanır, sonra ben de engellenmeye çalışılırım" dedim. "Yok yok, sen merak etme" dedi. Sonra Serhat benimle bir röportaj yaptı, anlattım tüm bu olayları. Ama kendisine "Bu bantla olacak şey değil, benim canlı yayına çıkmam lazım" dedim.

- Peki, neden önce röportaj yapıldı?

- Belki vazgeçerim, canlı yayına gelmem diye röportaj yaparak işi sağlama almaya çalıştılar sanki.

YAYIN KARARINI ERTUĞRUL ÖZKÖK VERDİ

 Yayınla ilgili Mehmet Ali Yalçındağ dahil üst düzeydeki herkesle görüşüldü. En son Ertuğrul Özkök'ün kararına bırakıldı. O da kasetleri belgeleri inceledi Serhat'a "Tamamdır, bu haber beklemez, hemen yapalım" dedi.

Serhat'a "Ertuğrul Bey'e verdiğin vakit kasetler aynen karşı tarafa gidecektir" dedim. Ve haklı da çıktım. Benim aldığım bilgi, gerçekten röportajın dökümü filan hepsi Fenerbahçe tarafına götürülmüş. Programa bir saat kala yapılması kesinleşti. Çünkü saat 20.30'da yayın yapılmayacak denmişti.

Ama doğru, ama yanlış onu bilemiyorum. Doğan Grubu'nun reklam gelirlerinin yüzde 63'ünün Koç Grubu'na ait olduğunu söylendi. Bu şartlarda yayına çıkmanın çok zor oldu. Sıkıntının nedeni buydu.

Star televizyonunu ancak sabah 06.00'da terk edebildim. Etrafta binlerce insan vardı. Sonra Star bana Dedeman Oteli'nde yer ayırtmış, oraya götürdüler beni. Bir haftam bur da geçti odadan çıkamadım. İlk gittiğimde sadece lobide kahve içtim.

Bu söylediklerimi yurt dışında söylesem beni ayrı bir yerde tutarlar. Çünkü orada basın tarafsız. Bir kere bu olaya medya ambargo koydu. Beni linç ettiler. Üçkâğıtçı, herkesi çarpan biri konumuna getirildim. İnanın Papa vurulsa medya benden bilecekti o hale getirildim.

Kadir Çelik arayıp "Telefonla bağlanıp yaşadıklarını anlatır mısın?" dedi. "Olur" dedim. Benimle ilgili alt yazı geçmeye başladılar ama bir süre sonra kuşak silindi. O grup programı yayınladıktan sonra zevahiri nasıl kurtarırız?" işine gitti.

Perşembe günü tekrar Star'a gittim, yeni çekim yapıldı, ama yayınlamadılar. Üst yönetim, bu konunun hiç konuşmamak üzere kapatılmasını istemiş. Serhat bana "Yasaklandı ağabey, bu işe giremiyoruz" dedi. Bence etik olarak çok büyük yanlış yaptı.

Ertuğrul Özkök beni damadı Ercan Saatçi'ye sorsa o çok iyi anlatırdı. Ercan'la ilk mesleğe başladığında yıllarca beraber çalıştık. Ercan'ı bu olayla ilgili hiçbir şey yazmadı. Çünkü neden? Benim içimi dışımı bilir.

Fatih Altaylı programda beni yıpratmak istiyordu kendi açısından. Fenerbahçe'ye biraz şirin gözükecek, onun için.

- Peki, olayları anlatınca Serhat "Hemen yayınlarız" okeyi verdi mi size?

- Hayır, hemen okey vermedi. "Bu büyük bir olay, kasetleri de inceleyeceğiz" dedi. Sonra bu olayla ilgili Mehmet Ali Yalçındağ dâhil üst düzeydeki herkesle görüşüldü. En son Ertuğrul Özkök'ün kararına bırakıldı.

- Peki, bu yayınlama kararının Ertuğrul Özkök'e bırakılması programdan ne kadar önceydi?

- Yaklaşık 10 gün önceydi. Serhat, Ertuğrul Özkök'le görüşüyor. Özkök, Serhat'ı Hürriyet'teki makamına çağırıyor ve kasetleri biraz daha inceleyeceğini söyleyerek "Ben size olup olmayacağını söyleyeceğim" diyor. Serhat çıkıyor oradan. Neyse, ertesi gün Ertuğrul Özkök Serhat'a "Tamamdır, bu haber beklemez, hemen yapalım" diyor. Ve pazartesi gününe özel program konularak yapılmasına karar veriliyor. Buraya kadar güzel. Ben Serhat'a kasetleri Ertuğrul Özkök'e getireceğini söylediğinde "Sen Ertuğrul Bey'e kasetleri verdiğin vakit kasetler aynen karşı tarafa gidecektir" dedim. Yanılmamışım. Benim aldığım bilgi, yaptığımız röportajın dökümü filan Fenerbahçe tarafına götürülüyor. Ve ondan sonra büyük bir savaş başlıyor. Mesela programın tanıtımları dönmeye başlamasına rağmen cumartesi günü bir anda bu işten vazgeçilmesine karar veriliyor. Sonra "Pazartesi günü buna karar verelim" deniyor bu olay o güne bırakılıyor. Ondan sonra Aziz Yıldırım'ın büyük mücadelesi başlıyor yayınlatmayın diye. Ben yayının olacağı gün pazartesi öğle saatlerinde Star'a gittim. O arada baktım müthiş bir mücadele var. Üst düzey tarafından trafik çok sıkıştı programın yayınlanmaması konusunda. İşte Aziz Yıldırım'a teklif yapıldı "Siz de programa katılın" diye.

 SAAT 20.30'DA PROGRAMIN YAPILMAYACAĞI SÖYLENDİ

- Peki, bu teklifi kim yaptı Aziz Yıldırım'a?

- Üst düzeyden Serhat'a geldi Serhat da Aziz Yıldırım'ı aradı, o da "Yok" dedi. Serhat "Ben geleyim yayın arabasıyla, sizin yanınızda yapalım bu canlı yayını" dedi. Yıldırım "Yurt dışına gideceğim" dedi ve yanaşmadı. Serhat'a "Bunu yayınlama, yayınlarsan yanlış yaparsın" diye baskı yaptı. 20.30'da programın yayınlanamayacağı söylendi bir anda.

- Peki, ne oldu o anda?

- Üst düzeyden müthiş bir baskı var, telefonlar geliyor bilinen güçler tarafından. Çok anormal bir şekilde. Serhat ve ekibi de muazzam bir stres yaşıyordu.

- Arayanlar kimlerdi?

- Yukardan, işte "Yayınlamasanız olur mu?" diye. Fakat sonunda en üst düzey şuna karar veriyor. Yayınlanmasının tek sebebi var ben size söyleyeyim. Karşı tarafın bu kadar büyük panik ve telaşı yaşamasından dolayı bu işin yayınlanması kararı çıkıyor. 20.45'te, yani programa bir saat kala yayınlanması kesinlik kazanıyor.

- Sizce grubun yayınlama konusunda sıkıntı yaşamasının nedeni ne ?

- Bana verilen bilgi bu. Ama doğru, ama yanlış, onu bilemiyorum, Doğan Gurubu'nun reklam gelirlerinin yüzde 63'ünün Koç Grubu'na ait olduğunu söylendi. Bu şartlarda yayına çıkmak çok zor oldu bizim için tabiki.

 NECİL ÜLGEN YAYINI ENGELLEMEYE ÇALIŞTI

- Yayından önce sizin direkt olarak "Yayınlanmasın" baskısına şahit olduğunuz kimler vardı?

- Yayından önce odaya sık sık Star'ın Genel Yayın Yönetmeni Fatih Eyüboğlu geliyordu. Ancak programın yayınlanmaması için değil, sadece telefon trafiği yönlendiriyordu. Çünkü her an telefonlar yağıyordu. Ama yayınlanmaması için gelen mesela Fanatik'in Genel Yayın Yönetmeni Necip Ülgen'di. İşte "Bu adam üç kağıtçıdır, bu adamı çıkarmayın" diyordu..

- Siz bunu kulaklarınızla duydunuz mu?

- Evet, çünkü onlar yan odadaydı, toplantı odasında. Ben bunları hep duydum. Necil Ülgen'le birkaç kez yemek yemişimdir ve kendisi Aziz Yıldırım için ağıza alınmayacak laflar söylemiştir zamanında. Birde Hasan Ali Atasoy vardı odaya girip girip çıkan.

 TEŞVİK PARASI İKİ GÜN EVİMDE KALDI

- Programdan önce eşinizle konuştuğunuzu söylediniz. O bu olayı biliyor muydu?

- Eşim de olayları biliyordu. Para iki gün evde kaldı çünkü. Trabzonspor - Galatasaray maçında beklenen olmayınca gece parayla eve geldim. Ertesi gün de iş olmayınca parayı Tamer Yelkovan'a teslim ettim.

- Odaya gelip de "Yayınlanmasın" diye baskı yapan başkaları da oldu mu?

- Hayır, gördüğüm şahit olduğum bir tek Necil Ülgen oldu. Belki başkaları da olmuştur ama o hengâmede görmemiş olabilirim. Hasan Ali Atasoy vardı bir de, söyledim demin.

- Televizyona kaçta gittiniz?

- Saat üç gibi. Erken gel dediler çünkü. Programa taksiye binip, elimi kolumu sallaya sallaya gittim. Programdan sonra sabahın altısında etraftaki insanlar dağılınca ancak gizlice beni kaçırdılar oradan.

- Sizce bu işin yayınlanmasında Telegol'ü etkileyen neydi ?

- Şayet benim o kaset kayıtlarım olmazsa böyle bir yayının içine girmezlerdi, ben size söyleyeyim.

 BEN HERKESİ KAYDA ALIRIM

- Cihan bey ilk kayıtlara 2002'de'de başladığınızı söylediniz peki o zaman mı bunu açıklamayı kafaya koymuştunuz?

- Hayır, ben bu işe o zaman karar vermedim. Bununla ilgili kayıtlara 2002'de başladım. Bir de ben her arkadaşımı kayda alırım. Mesela bir menajer vardı John Karyo; onun da telefonda ses kaydını aldım. İyi ki de almışım, sonra çok önemli bir iş gördü. Fenerbahçe Lorant'tan önce hoca arıyor. Hagi de Fenerbahçe'ye hoca olmak için Sadettin Saran'ı arıyor. O da "Menajerlik firmam var, orayı ara" diyor. Bunu da Hikmet Dağcı ile konuşuyorlar. Neyse ben bu olayı kaydetmiştim. Aldım yazdım bunu, o zaman Habertürk'te yazıyorum. Bazen de böyle lazım oluyor ses kayıtları. Yani 2002'de alınmaya başlanan bu kayıtlar bir gün bunları açıklayacağım diye yapılmış kayıtlar değil.

- Bu kayıtları üç-dört sene önce almaya başlamanız ve beş sene sonra açıklamanız tuhaf değil mi?

- Adam öldürüyor insan, sonra çıkıp 20 sene sonra teslim oluyor, "Ben öldürdüm" diyor. Şimdi burada hep kaçırılan olay şu. Terörizmde de böyle. Hep tetikçi yakalanır ama tetiği çektiren yakalanmaz. Ben burada bir şeyi işaret ettim. Aziz Yıldırım transferleri de kendisi yapıyordu. Bakın ne anlatacağım. Oktay, ben üçümüz (Aziz Yıldırım'la birlikte) Çırağan Oteli'nin lobisinde buluştuk. Daha Mart ayı. Oktay Gaziantep'te oynarken. İmzaları attık, vekaletleri bende var. Şimdi kötü adam olduk o ayrı. Ben Oktay adına 300 bin dolar aldım, 100 bin dolar aldım. Götürdüm Sümerbank Suadiye Şubesi'ne yatırdım. Niye "20 bin dolar" diyorlar biliyor musun? Öbürlerini söyleyemiyorlar. Makbuzları kulüpte, çıkarılsın bakılsın. Çünkü Oktay'la 1 milyon dolara mukavele yapılıyor. Ben Kadıköy 6. Noter'de Şaşkınbakkal'da imza attım. Bir baktım 200 milyar TL, yazıyor. Dedim "Bir yanlışlık olmasın?" Tabii olayların nasıl işlediğini bilmiyorum ya !. "Hayır" dediler, "O gene bir milyon dolarını alacak, sen imzayı at" dediler. Herkes doğru da ben mi yanlışım? Onu anlatmaya çalışıyorum.

- Peki Telegol programında sizi şaşırtan bir şey oldu mu?

- Ziya ağabey program sonrasında gelip beni tebrik etti. "Böyle bir şey yapmışsın seni tebrik ediyorum" dedi. Herkes şunu söyledi, "Bir yanlış yapmışsın, bu yanlışı söylemek bir erdemdir. Keşke o yanlışı yapmasaydın" dediler. Tutumları bu oldu.

- Programdan sonra ne oldu?

- Programdan sonra, saat 06.00'ya kadar toplantı salonunda durum değerlendirmesi yaptık. Çünkü dışarıda bine yakın Fenerbahçeli taraftar vardı. Hatta eski binaya kadar da gitmişler. Kendi kendime "Acaba biz adam mı öldürdük, adam mı kestik?" diye düşündüm.

- Sonra nereye gittiniz, nerede kaldınız?

- Star bana Dedeman Oteli'nde yer ayırtmış misafirleri olarak. Oraya götürdüler beni. Televizyonun şoförü götürdü.

- Peki, otele geldiğinizde personelinin tepkisi nasıldı?

- Gayet normal. Lobide oturdum bir süre, hatta kahve içtim. Bir anda bütün ülkeyi üstümde hissettim. Otelde kendi adıma kayıtlı odada kaldım. Odadan çıkamadım. Hatta güvenlik şefi aradı, ismi Ercan Bey, "Cihan Bey burada bizim güvenliğimiz altındasınız merak etmeyin" dedi, beni rahatlattı.

 MEDYA BENİ LİNÇ ETTİ

- İyi cesaret lobide oturmak.

- Şöyle cesaretim var, çünkü kimseye iftira atmıyorum, yalan söylemiyorum, olmayan bir şeyi anlatmıyorum Gerçekleri söyledim. Beni en fazla öldürürler. Yani beni öldürdükleri zaman Türk futbolu temizlenecek mi? Bu cesaret, yürek işidir. Ne Fenerbahçe ne Federasyon bu yürekliliği gösteremedi. Bakanlığı katmıyorum. Çünkü onların görevi değil. Ben Fenerbahçe Kulübü'nün yerinde olsam, bir yazıyla Federasyon'a "Evet ben incelenmesini istiyorum" diye talepte bulunur ve iddiaların araştırılmasını isterdim. Bu işten kaçtılar. Bu söylediklerimi yurt dışında söylesem beni ayrı bir yerde tutarlar. Çünkü orada basın tarafsız. Hani ben çamur atıp yurt dışına çıkıyordum? Hani ortada yoktum? Bir kere bu olaya medya ambargo koydu. Kendimi ifade edemedim. Bana fırsat vermediler. Beni medya linç etti. Ben üçkâğıtçı, herkesi çarpan biri konumuna getirildim. Hürriyet'te bir sürü şeyler çıktı benimle ilgili, aslı astarı olmayan.

 DOĞAN GRUBU ZEVAHİRİ KURTARMAYA ÇALIŞTI

- Peki, neden Hürriyet?

- Şimdi oraya geleceğim. Bir kere o grubun, yani Doğan Grubu'nun konuğuydum. Ne olursam olayım, ki öyle değilim, beni bir anda medya linç etti. İnanın Papa vurulsa benden bileceklerdi. "Papaya da suikastı Cihan Oskay yaptı" derlerdi. Mesela olaydan sonraki perşembe günü Kadir Çelik aradı, Objektif programından. Otelde kalıyordum. Serhat vermiş Kadir Çelik'e telefonumu. Bana "Telefonla bir bağlanır mısın, yaşadıklarını anlatır mısın?" dedi. "Olur" dedim. Başladılar benimle ilgili alt yazı geçmeye, "Hedef adam birazdan telefonla Objektif'e bağlanacak" diye. Bir baktım kuşak silindi. Dediler ki "Seni çıkaramıyoruz." Bence şu oldu; yönetime (Doğan grubu) bu yönde de kızgınım. Çünkü bana kendimi ifade etme şansı vermediler. Koca bir grup olaya inanmasa yayınlar mı? Hem de kaç kademeden geçti. Yayınladıktan sonra "zevahiri nasıl kurtarırız?" işine gittiler. Bu işi nasıl düzeltiriz diye...

 İKİNCİ ÇEKİMİ YAYINLAMADILAR

- Kime karşı?

- Öbür tarafa, Aziz Yıldırım'a… Önce habercilik yaparak Türkiye'nin gündemine oturdular, sonra da öbür tarafa yaranmaya çalıştılar. "Tavşan kaç, tazı tut" misali. Sonra bakın perşembe günü tekrar Star'a gittim, yeni çekim yapıldı. Aziz Yıldırım'ın benimle ilgili söylediklerine karşı her şeyi detaylı bir şekilde tekrar anlattım. "Tanıtım dönelim bir daha" dediler. Baktım, tık yok. Yayınlamadılar. Üst düzey yönetim, bu konunun hiç konuşmamak üzere kapatılmasını istemiş.

 ERCAN SAATÇİ BENİ TANIDIĞI İÇİN TEK SATIR YAZMADI

- Peki, bunu Serhat size nasıl söyledi?

- Serhat bana "Yasaklandı ağabey, bu işe giremiyoruz" dedi. Bence etik olarak çok büyük yanlış yaptı. Halbuki Ertuğrul Özkök beni damadı Ercan Saatçi'ye sorsa o çok iyi anlatırdı. Ercan'la ilk mesleğe başladığında yıllarca beraber çalıştık. Abi- kardeş çok iyi sevişiriz. Beni sever. Ercan'ı şu yönden takdir ediyorum, bu olayla ilgili hiçbir şey yazmadı. Çünkü neden? Benim içimi dışımı bilir.

- O zaman lehte yazabilirdi?

- Lehte yazamaz. Ben onu saygıyla karşılıyorum.

 SERHAT YAYINLAMAYINCA TUĞRUL'A GİTTİM

- Serhat'a röportaj verdiniz, yayınlanmayınca ne yaptınız? Tuğrul Yenidoğan'ı mı aradınız?

- Evet, Tuğrul'u ben aradım. Çünkü Tuğrul'u gözüpek, hiçbir şeyden sakınmaz birisi olarak tanırım.

- Sizd e telefonu var mıydı ?

- Habertürk'ü aradım, telefona çıkan kızdan cep telefonu istedim ve öyle ulaştım kendisine. Kendisini aradım ve gelip beni aldı.

 BİR SÜRE TAKİP EDİLDİM

- Nereden aldı?

- Dedeman Oteli'nden. Ama arkamızda bizi takip eden bir araba vardı. Belki de emniyetin aracıydı bilmiyorum. Onu atlatana kadar çok uğraştık. Kırmızı ışıkta bile geçtik. Sonra geldik, o çekimi yaptık. İstiyorsun ki, Türkiye bunu öğrensin ve temiz futbol sayfası açılsın; bunun miladı da ben olayım. Benim bütün rantım o. Ama bir baktım Türkiye bırakmış bu işi, Cihan Oskay'ın üstüne geliyor. Medya kapılarını kapamış, sistem kendini koruyor, onu anladım. Sonra Tuğrul'un da başına gelenler ortada.

ALTAYLI, "BİZİM EKRANIMIZI KİMSE KARARTAMAZ" DEDİ

- Peki, Teke Tek olayı nasıl oldu? Fatih Altaylı mı sizi buldu?

- Habertürk'ten bizim ortak bir dostumuz vardı, Sevilay Hanım. O Fatih Altaylı'yı aramış, o da "Ben çıkartırım" demiş. Beni aradı, söyledi. "Ben konuşayım Fatih Altaylı'yla" dedim. Sonra Fatih Altaylı aradı beni, "Cihan Bey, Bizim ekranımızı kimse karartamaz, istediğinizi konuşabilirsiniz" dedi. Ben de kabul ettim.

 HERKESLE UĞRAŞILIR, FENERBAHÇE İLE UĞRAŞILMAZ

- ATV'ye nasıl geldiniz?

- Fatih Altaylı beni kendi aracını ve iki korumasını göndererek Tuzla'da kaldığım evden aldırdı. Çekimi yaptık, sonra yine kendi aracıyla bıraktırdı. Çekimden önce bana yalnızca tek bir cümle söyledi. "Babam bana bir nasihat etmişti Cihan Bey. O lafı unutamam. Siz de unutmayın. Medya olarak Türkiye'de Cumhurbaşkanı'yla uğraşabilirsin, Başbakan'la uğraşabilirsin, Genel Kurmay Başkanı'yla uğraşabilirsin, Yargıtay Başkanı'yla uğraşabilirsin ama sakın Fenerbahçe'yle uğraşma diye. Bu bana baba nasihatidir. Ben bu yüzden hayret ettim size. Bu nedenle de sizi çağırdım programıma" dedi. Ben de kendisine "Ben Fenerbahçe ile uğraşmıyorum, Fenerbahçe ile uğraşmak kimin haddine?" cevabını verdim.

 AÇIĞIM OLSA ORTAYA ÇIKAMAZDIM

- Teke Tek programına Ahmet Çakar da çıkacaktı, kim kabul etmedi?

- Kendini davet ettirmeye çalışmış. Ancak Fatih Altaylı'nın prensibi "Teke Tek" olduğundan kabul etmemiş. Bana kimsenin delikli bir kuruşu geçmemiştir. Böyle bir şey olsaydı beni şimdiye kadar topa koyarlardı. Onun için rahatlıkla çıkıp konuşabildim. Açığı olan bir insan böyle benim gibi ortaya çıkar mıydı?

 ALTAYLI FENERBAHÇE'YE ŞİRİN GÖZÜKMEYE ÇALIŞTI

- Teke Tek programını nasıl buldunuz?

- Beni yıpratmak istiyordu kendi açısından. Fenerbahçe'ye biraz şirin gözükecek, onun için. Böyle şirin gözükme gayreti vardı. Medya tamamen bana kapıları kapadı. Boyuna yazıyorlar, Cihan Oskay üçkâğıtçı, yaramaz bir adam. Burada bir olay var, onunla ilgilenen yok. Medya sınıfta kaldı.

 HALUK ULUSOY FENERDEN KORKTU

Federasyonun beni çağırmasını bekledim ama tık yok. Şike Tahkik Kurulları kuruluyor, yapanlar gidip "Ben yapmadım, bilmiyorum" diyor. Ben "O size gelen insanlar yapanların ta kendisi" diye işaret etmek istedim. Bu olay bir şeyin miladı oldu; artık kimse çıkıp da böyle şeyleri yaptığını anlatmaz.
Bu olayı inceleyecek tek bir mercii var, o da Futbol Federasyonu. O da "zaman aşımı" diyerek bu olayı kapattı. Herkes topu birbirine atıyor. Olduğunu biliyorlar ama ortaya çıkarmak istemiyorlar. Çünkü Türkiye buna hazır değilmiş. Ama Türkiye bunun zararını görecek.

Federasyon'un bu işi soruşturmaya, incelemeye yüreği yetmedi. Herkes beni Federasyon'un adamı zannediyordu. Eğer öyle olsaydı, ben bugün burada olmazdım. Seyşel Adaları'nda oturur, güneşin altında biramı içerdim. Ben sonuna kadar buradayım. Açık ve net söylüyorum

Bakanlığa ne söyleyeyim, yetkisi yok. Onlar da adamları dinliyorlar ama yapan adamları çağırıyorlar komisyonlara. Hırsız hiç "Ben çaldım" der mi?

Türk medyası bu tutumundan dolayı utanmalı. Medya sahiplense, Federasyon soruşturma başlatır ve bu iş çoktan sonuçlanırdı. Kimse çıkıp "Gel bakalım, bilgi, belge neyin var getir, inceleyelim" diyemiyor. Muz cumhuriyeti olsa birileri "Ya kardeşim gel şu şike olaylarını bir anlat" derdi.

- Ailenizden, akrabalarınızdan nasıl tepiler aldınız?

- Biliyorsunuz, kardeşim kızımı program günü Hollanda'da kapının önüne koydu.

- Peki, kızınız geceyi nerede geçirdi, sokakta mı?

- Tabii kayınpeder ve hanım duyunca üzülmüşler. Hemen konsolosluğu aramışlar, "Bir gece sizde kalabilir mi?" diye. Onlar da dini bütün, iyi bir hanım bulmuşlar, 30 senedir orada kalan. Ücret karşılığı o da orada kalmış. Kızım oraya lisan dersleri için gitmişti ve dönecekti zaten.

- Dedeman'da kalırken aileniz yanınıza geldi mi?

- Hayır. Ailemle epey zaman bir araya gelemedim. Çünkü bir süre Dedeman'da kaldım.

 ALİ KIRCA HARP OKULUNDAN ARKADAŞIM

- Medyadan o an size başka "Yayına çık" teklifi geldi mi ?

- Ali Kırca beni çok aradı. Ali Kırca benim Deniz Harp Okulu'ndan sınıf arkadaşımdır. O Galatasaraylıların başıydı, ben Fenerbahçelilerin başıydım. Çok aradı ama çıkmadım. Ana habare çağırdı.

 BANA EN BÜYÜK DESTEĞİ MORALİ ŞANSAL BÜYÜKA VERDİ

- Peki, konuşmalarınızdan sonraki beklentiniz neydi?

- Ben sonra Federasyonun beni çağırmasını bekledim ama çağırmadılar. Hiç tık yok.

- Bu olaylar sırasında görüştüğünüz, fikir alışverişinde bulunduğunuz futbol dünyasında önde gelen birisi var mıydı?

- Benim en çok güvendiğim insan Şansal Büyüka'dır. Onunla konuştum, "Kamuoyu bunun sonucunu vermiştir" dedi. "Sen iyi bir insansın" dedi, moral verdi. Kedi en nankör hayvandır. Ama kediyi beslesen, kedi bile nankörlük yapmaz. Ben onu yaşadım. Bakın bir başkası yapsa ben de gider mum yakardım. Ama ben bunu birebir yaşadım. Şunu insanlar bilsin istedim; Şike Tahkik Kurulları kuruluyor, yapanlar gidip ifade ediyor, "Ben yapmadım, bilmiyoruz" diyor. Ben "O size gelen insanlar yapanların ta kendisi" diye işaret etmek istedim.

- Hedefinize ulaştınız mı, milat oldu mu sizce?

- Varamadım, olmadı. Ama bir şey için milat oldu benim olayım, bundan sonra kimse çıkıp böyle şeyleri yaptıklarını anlatmaz. İtirafçı bulamazsınız artık.

- Yaptığınızın hiç faydası olmadı mı?

- Şöyle bir faydası olabilir. Ben Aziz Yıldırım'a çok yakındım. O istediği kadar "Değil" desin. Bundan sonra artık o ve onun gibi kişiler en yakınında bile çekinecek şike ve teşvik gibi işleri yapmakta. Belki böyle bir faydam olur.

- Yani geçmişe değil, geleceğe faydası olur mu diyorsunuz?

- Evet. Bana yapılanları herkes gördü, bu yapılanlardan sonra kim çıkar yaşadığı bu tür bir işi anlatır? Tek kötü yani bundan sonra itirafçılar olmayacaktır. Kimse benim belgelerimden sonra, "Bu iş olmamıştır" diyemez. Bu insanlar "Yapmadım" diyerek nasıl kafalarını yastığa koyabiliyorlar anlamıyorum.

 ORTAYA ÇIKARMAK İSTEMİYORLAR

- Sorumlu kurumların bu tavrını neye bağlıyorsunuz ?

- Bu olay dün itibarıyla kapatıldı. Bu olayı inceleyecek tek bir mercii var, o da Futbol Federasyonu. O da "zaman aşımı" diyerek bu olayı kapattı. Açık kapı bıraktılar "Fenerbahçe isterse araştırabiliriz" diye. Ama Fenerbahçe kabul etmiyor. Bakanlık da bir şey yapamaz. Bunun adı takiyye. Herkes topu birbirine atıyor. Olduğunu biliyorlar ama ortaya çıkarmak istemiyorlar. Çünkü Türkiye buna hazır değilmiş. Biz çomağı kötü soktuk arı kovanına. Biz günah keçisi yapılmak istendik. Ama Türkiye bunun zararını görecek.

- Bundan sonra kim bu dosya hakkında ne yapabilecek? Bakanlık mı, Federasyon mu, savcılık mı?

- Hiç kimse. Savcılığın yetkisi yok ki. Savcılığa göre TCK'da bunun suç olarak bir yeri yok. Savıcılık en son Denizli maçındaki iddialarla ilgili olarak takipsizlik kararı verdi.

 FEDERASYONUN ADAMI DEĞİLİM

- Peki, sizce Futbol Federasyonu niye topu Fenerbahçe'ye attı da incelemeye almadı?

- Federasyon'un bu işi soruşturmaya, incelemeye yüreği yetmedi. Herkes beni Federasyon'un adamı zannediyordu. Eğer öyle olsaydı, ben bugün burada olmazdım. Seyşel Adaları'nda oturur, güneşin altında biramı içerdim. Ben sonuna kadar buradayım. Açık ve net söylüyorum

- Federasyonun bu konuda hatası büyük mü sizce?

- Kesinlikle. Haluk Ulusoy'un da yüreği yetmedi, Aziz Yıldırım'ın da yüreği yetmedi.

 ULUSOY DA FENERBAHÇE'DEN KORKTU

- Peki, bundan sonrası için Federasyon'dan umudunuz var mı?

- Hiç kimseden umudum yok. Haluk Ulusoy Federasyonu da korktu Fenerbahçe'den. Haluk Ulusoy'un hemen o gün istifa etmesi lazımdı. Federasyonun yaptığı tamamen eyyamcılık. Burada herkes birbirini kolluyor. O da korktu Fenerbahçe'den. Hiç kimse istemiyor, kaçıyor.

- Yani bu saatten sonra bu olanlar size bir hatıra olarak mı kalacak?

- Çocuklarıma bir hatıra. Belki hayatım boyunca bu açıklamalarımın sıkıntısını çekeceğim. Ama alnım açık başım dik olarak gezeceğim. Şu andaki Fenerbahçe medyasından daha temiz ve daha dik dolaşacağım.

- Peki açıkladınız, rahatladınız mı?

- Vicdanen rahatladım. Hiç kimseden para almadım, bir yere kaçmadım. Şekip Mosturoğlu bana söylediklerinin hesabını verecek. Bana 'meczup' diyor. Meczup deli demek. Madem ben deliyim, deliye 600 milyarlık dava açılır mı?

 DAVALARIM SEMBOLİK

- Sizin açtığınız davalarda para var mı?

- Benim açtığım davalar sembolik tazminat davalarıdır. Çünkü buna teminat parası yatıracak gücüm yok. Gayem para kazanmak değil ki.

- Peki mahkemeleri kazanırsanız alacağınız parayı ne yapacaksınız?

- Sokak Çocukları Derneği'ne, Yusuf Kulca'ya bağışlayacağım.

 HIRSIZ HİÇ "BEN ÇALDIM" DER Mİ ?

- Bakanlığa bir mektup filan yazarak müracaat etmeyi düşünmüyor musunuz? Çünkü komisyonlar filan kuruluyor, Meclis'te insanları dinliyorlar. Belki sizi de dinlerler.

- Bakanlığa ne söyleyeyim, yetkisi yok. Onlar da adamları dinliyorlar ama yapan adamları çağırıyorlar komisyonlara. Hırsız hiç "Ben çaldım" der mi? Benim esas işaret ettiğim bu zaten. Erman Toroğlu bile o zaman komisyondan çıkarken ne söyledi: "Ben enayi miyim isim vereyim, kendimi yakayım." Yani herkes her şeyi biliyor ama anlatmıyor. Tek konuşan ben olduğum için birinci adamı söylüyorum. O zaman çok kişi şahit bizim olaya.

 MEDYA İSTESE BU İŞ ÇÖZÜLÜRDÜ

- Bu açıklamanı daha önceki Levent Bıçakcı döneminde yapmış olsaydınız Federasyon'un tavrı farklı olur muydu?

- Bilemiyorum, çünkü kimseye güvenemiyorum bu futbol camiasında. Bakın lafım meclisten dışarı, Türk medyası bu tutumda olduğu sürece hiçbir şey açığa kavuşmaz. Bu işlerde sonuç alınmaz.

- Sizce bu konuda asıl ve ilk suçlu medya mı?

- Bu işlerde asıl vebal altında olan medyadır. Medya sahiplense, Federasyon soruşturma başlatır ve bu iş çoktan sonuçlanırdı. Medya bence utanmalı. Kimse çıkıp "Gel bakalım, bilgi, belge neyin var getir, inceleyelim" diyemiyor. Muz cumhuriyeti olsa birileri "Ya kardeşim gel şu şike olaylarını bir anlat" derdi. Medya isteseydi bu iş araştırılır, bir ay içinde çözülür, geçer giderdi. Medya istemedi.

MEDYADAKİLER DE BU İŞİ BİLİYOR

- Peki, bunun böyle olmasını medya mı engelledi size göre?

- Kesinlikle. Medyanın yüreği yetmedi. Bu işte cesur olsaydı medya, İtalya'dan da beter olurdu. Medyaya güvenim kalmadı. 30 senedir medyanın içindeyim. Medyanın içindeki çoğu insan benim bu işi yaptığımı biliyor. İsim vermek istemiyorum.

- Mesela Şansal Büyüka biliyor muydu?

- Hayır. Ama çok bilen var. Fenerbahçeli yazarlara sorun, bulursunuz. Bu işe çok yakın şahit olanlar var. Onlar gidip her yerde konuşuyor. Duyuyorum etraftan, "Cihan'ın söylediklerinin fazlası var, azı yok" diyorlarmış.