Dünya


ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu dün Beyaz Saray’da bir araya geldi. Netanyahu konuşmasında “Türkiye ile kötüleşen komşuluk ilişkilerimiz var. Suriye’nin, Türkiye’de dahil olmak üzere hiç kimse tarafından İsrail’e saldırı için üs olarak kullanılmasını istemiyoruz. Türkiye, ABD ile harika ilişkileri olan bir ülke” ifadelerini kullandı.

İşte tam da bu görüşmenin ardından bugün gazeteci Yahya Bostan’ın analizlerine göz atmak gerekiyor.

İşte, dikkat çekici o yazı:

Türkiye ile İsrail arasında yaşanan Suriye gerilimine ilk dikkat çeken gazetecilerden biriyim. Son yazım, Netanyahu Provokasyon Hazırlığında (25 Mart) başlığını taşıyordu. Bu yazıdan birkaç gün sonra İsrail, Suriye’deki üslere saldırı düzenledi.

İsrail yönetimi bu saldırıların Türkiye’ye bir mesaj olduğunu vurguluyor. İsrail medyasına bakarsak, mesaj “Sınırlarımıza yaklaşırsan savaşırız” içeriği taşıyor. Peki, gerçekten öyle mi?

Perde arkasındaki gelişmeler aksini söylüyor. Tel Aviv, Suriye konusunda Washington’dan istediğini -şimdilik- alamadı. Türkiye de tehditlere pabuç bırakacak bir ülke değil. Bu yüzden tansiyonu artırıyorlar. Amaçları Trump’ın dikkatini konuya çekmek ve Ankara ile bir uzlaşma noktası yakalamak. Nasılını anlatayım. Ama önce genel çerçeveyi ortaya koyalım.

İSRAİL’İN HAYALİ TEHDİTLERİ

Bir. Uluslararası ilişkilerde mutlak güç yoktur. Gelişmelerin seyrine, ilgili aktörlerin kapasitesi, saha gerçekleri ve konjonktür yön verir.

İki. Suriye’de olan şey birbirine yüz seksen derece zıt iki bakış açısının çatışmasıdır. Bir yanda kaostan beslenen İsrail, diğer yanda Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunan Türkiye vardır.

Üç. İsrail’in Suriye politikası ülkenin dört kantona bölünmesidir. SDG ile yakın temastaydılar, Dürzi topluluğu kışkırttılar. Suriye’yi bir arada tutacak güçlerin ülkede faaliyet göstermesini istemiyorlar (Bakınız, Netanyahu Türkiye’den Korktu, 4 Mart).

Dört. ABD Başkanı Trump’ın tutumu gelişmelerin seyrini etkileyecek. Bu yüzden İsrail, Washington’a tam saha pres uyguluyor. Erdoğan-Trump görüşmesini engellemeye çalıştılar (Bakınız, İsrail O Görüşmeyi Erteletmeye Çalışmış, 18 Mart). Washington’a “Türkiye’nin Suriye’de etkinlik kazanmasını önleyin” diyorlar.

Beş. Psikolojik harp yürütüyorlar. İsrailli gazetecilere “Türkiye ile bir çatışma kaçınılmaz haberleri yapın” dediler (Bunu İsrail medyası açıkça yazdı). Çatışma ihtimalini konuşturmak, baskı oluşturmak istiyorlar. Bir yandan da hayali tehditler yaratıp Trump’ı ikna etmeye çalışıyorlar. Neymiş? İran’ın Şii aksının yerini Türkiye’nin Sünni aksı alacakmış.

TRUMP’A O SÖZÜ SÖYLETEMEDİLER

İsrail açısından bu maddelerin sağlaması şudur: SDG ve Dürziler Tel Aviv’in istediği yola girmiyor. Türkiye geri adım atmıyor. Şam’ın uluslararası kabulü artıyor. En önemlisi, ABD, Suriye konusunda İsrail’in istediği noktaya gelmiyor.

İsrail, Erdoğan-Trump görüşmesini engelleyemedi. Dışişleri Bakanı Fidan’la görüşen ABD’li mevkidaşı Rubio “Türkiye ile Suriye ve diğer konularda işbirliği yapmak istiyoruz” dedi (27 Mart.) Bu da yenidir: Trump Suriye söz konusu olduğunda sürekli “Türkiye” vurgusu yapıyor. Trump’ın metnine İsrail’i de koymaya çalışmışlar. Ama Trump “İsrail” dememiş.

BOMBALAMA O GÖRÜŞMEDEN SONRA BAŞLADI

İsrail, Erdoğan-Trump görüşmesinin hemen ardından kartlarını açık oynamaya başladı. Türkiye’nin üs kuracağını varsaydıkları askeri noktaları bombaladı. Tansiyonu Trump’ın dikkatini konuya çekmek için artırdı.

İsrail Başbakanı Netanyahu, apar topar ABD’ye gitti. İsrail medyasına yansıdı: Trump’a, Suriye’de İsrail’in kaygılarını giderecek, Türkiye’nin de Suriye’deki varlığını kabullenen bir öneriyle gitti. 6 Nisan tarihli, Ron Ben Yishai imzalı haberde diyor ki… “İsrail, Suriye’nin nüfuz alanlarına bölünmesini öneriyor.” “İsrail’in Türkiye’ye önerdiği dağılım şu; doğuda ABD, batı kıyılarında Rusya, kuzeyde Türkiye, güneyde ve doğuda ise İsrail.”

Bu “Suriye dört kantona bölünsün” teklifinin devamıdır. Suriye’yi bölünmeye götürecek her teklif Türkiye için yok hükmündedir. Nitekim bu konulara karar vermesi gereken de Suriye’nin bizatihi kendisidir. Dışişleri Bakanı Fidan’ın “Suriye'de İsrail ile herhangi bir çatışma görmek istemiyoruz çünkü Suriye Suriyelilere aittir” mesajı bununla ilgili.

Trump’ın Suriye’den bir an önce çıkmak istediği düşünülürse Netanyahu’nun bu teklifine sıcak bakmayacağı söylenebilir. Buna mukabil, ABD’nin, Suriye’de bir çatışmasızlık mekanizması önermesi de ihtimal dahilindedir.

PEKİ, TÜRKİYE NE YAPACAK?

Ankara’nın Suriye’deki hiçbir faaliyeti üçüncü ülkelere karşı değil. Ankara Şam’ın terörle mücadele ve istikrar kapasitesini geliştirmek istiyor. Şam’la yakın diyaloğu var. Suriye Cumhurbaşkanı Şara, önümüzdeki hafta Türkiye’ye gelecek (Birleşik Arap Emirlikleri’ne de gidecek. BAE, İsrail’le yakındır.)

Suriye hükümeti, Türkiye’yi resmen davet eder ve eğitim desteği isterse, Ankara buna hayır demez. Uluslararası hukuk bağlamında, buna kimse karışamaz. Eğer Şam isterse, Suriye’de kara, hava, deniz eğitim üsleri kurulur. Burada Suriye askerlerine eğitim verilir. Bu üsler yoluyla DEAŞ’la mücadele de sürdürülür.

Ama İsrail buna karşı çıkıyor? Prosedürdür: Mehmetçik bir bölgede konuşlanırken, tüm taraflara konum bildirimi yapılır. O tarihten sonra da kimse orada bir şey yapamaz. Yaparsa, savaş sebebidir. Kimsenin savaş istediğini sanmıyorum.

patronlardunyasi.com