Murat Ülker'in röportajda sorduğu sorulardan ve Ali Sabancı'nın verdiği cevaplardan öne çıkanlar şu şekilde:
"BİZİM ŞİRKETİMİZDE MERİTOKRASİ, LİYAKAT YOKTU"
Bir röportajında anlattığına göre rahmetli Sakıp Bey’e, ayrılıyorum deyince, ne istiyorsun, söyle değiştireyim demiş. Sonra, o jenerasyon yeni jenerasyonun yönetime geçmesine izin vermiyordu, dedin mi? Geçmişe baktığında gerçekten öyle miydi yoksa sabırsız mıydın?
Sene 2004 ve 36 yaşımdayım. Bir mart ayı idi, karar verdim Sabancı Holding’den ayrılacağım. Önce eşimle konuştum. O zaman stratejinin başındaydım ve CEO’ya raporluyordum.
Babam Londra’da yaşıyordu o dönem. Konuşmak için Sakıp Amcama gittim…
Sakıp amcama “ben gidiyorum” dedim, rahmetli de beni çok sever oğlu gibi görürdü, hep hissettirdi. Benziyoruz da biraz onunla tip olarak. Ben gidiyorum dediğimde hakikaten tatile gidiyorum sandı. “Nereye” dedi. Ayrıldığımı açıkladım ben de. Hemen, “ne yanlış gidiyor söyle düzelttireyim,” dedi. Bu çok onur verici bir laf ama aynı zamanda çok yanlış da bir laf. Neden yanlış olduğunu söyleyeyim; benim gibi 10 tane kuzen var, her defasında biri ayrılıyorum diye geldiğinde bunu derse, olmaz, bu kurumsallık değildir. Ben de kendisine “izin verirseniz ayrılayım, yeğeniniz olarak konuşalım” dedim. Çünkü oradayken konuşursam pazarlık yapıyor gibi olacaktı.
“Risk almıyor musun?” dedi bana, “evet amca alıyorum” dedim. “Şoförün, asistanın, odan, düzenin var” dedi. “36 yaşımdayım, param, eğitimim var. Bu yaşımda denemezsem ne zaman yapacağım. Ama ben ayrılayım sonra da size bu noktaya nasıl geldi anlatayım,” dedim.
Sakıp amcam soranlara da, “Bilmiyorum bana sonra anlatacak.” demiş.
Bizim şirketimizde meritokrasi, liyakat yoktu. Şu Mehmet Bey, “iyi adam mıdır” diye sor. “Her yıl kar ediyor” filan, hepsinin yanıtı, “mükemmel adam, ama iyi bir ikinci adam”; çok insan vardı çünkü.
"BABAM BENİM HİÇ SPONSORUM OLMADI"
Bu ayrılıktan ne öğrendin?
Özdemir amcam ve Sakıp amcam benim hep dahili sponsorumdu. Beni çok severlerdi. Babam benim hiç sponsorum olmadı. Babam bunu hiç yapmadı ama bunu babamın beni düşündüğünü için yapmadığını biliyorum.
Bizim ailede bireyler arası güç savaşları ve güven sorunları vardı. Ama bu bir bütün aslında, sonucunda aile işi dağıldı.
"AİLE ŞİRKETLERİNDE SİSTEM KURMA MECBURİYETİ VAR"
Sabancı Holding’den ayrılıp babanız Şevket Sabancı tarafından kurulan Esas Holding’e geçip ablanız Emine Kamışlı ile çalışmaya başladın. O da aile şirketiydi, farklı mıydı, sorunlar yaşandı mı?
Ben Sabancı Holding’den gittim, rahmetli babam görmüştü bizim aile parçalanacak. Sayıca şanslılar bazı aileler, mesela siz, sizden sonraki jenerasyonda bile 30 kişi yok. Koç ailesi için de böyle, şu an iki kişi var mesela.
Sistem kurma mecburiyeti o yüzden var. Mesela benim CEO seçme mecburiyetim var. Bizim aile tüzüğüne yazdırdım, bir kişi 3 dönem yönetim kurulu başkanlığı yapamaz diye. Benim 2. dönemimin ortasında Emine ablam dedi ki “çok gençsin devam et”. Ben de “olur ama diğerlerinden biri hayır derse yapmam” dedim. Güvenli de bir ortam vardı tabii, sizde de bugün Ali Ülker biliyor ki Murat Ülker orada duruyor, onun orada olmasından da faydalanabiliyor.
2005 yılında, 1990’dan beri charter seferleri yapan Pegasus’u satın alarak düşük maliyetli havayolu kategorisinde oyuncu oldunuz. Aslında bu kategori Türkiye için yeniydi ve oldukça regüle ve riskli bir sektördü. Bu kararı nasıl aldınız? Neden havacılık sektörü?
Havayolunu tam da sizin Godiva’yı aldığınız gibi karar vererek aldık. Babam dedi ki “Sıfır ciro olsa bile uçakları geri versek ne kaybederiz?” Hesapladık, 50 milyon cebimizden çıkacak. O zaman tamam dedi ve ilerledik.
"AYDIN DOĞAN'IN DAMADI OLDUĞUM İÇİN BAZEN İŞLERİM YAVAŞLIYORDU"
Havacılık gibi stratejik bir sektöre girdiğiniz yıllarda Aydın Doğan medya grubu Türkiye’nin gündemini belirliyordu. Aydın Doğan’ın damadı olman işlerinizi nasıl etkiledi?
Beni biraz Doğan grubunda olarak da değerlendiriyorlardı. Medya ve siyasetin ahenk içinde olmadığı dönemler vardı. Aydın Doğan’ın damadı olduğum için de bazen işlerim yavaşlıyordu. İnsanlar dışarıdan baktığında her şeyin içinde bir komplo görüyordu. Oysa ben Doğan grubunda içeride ne yapıyorlar 15-20 yıl boyunca hiç bilmedim. Dışarıdan bakan bunu anlamıyor, her gece aynı yatağı paylaşıyorsun nasıl hiç etkin olmuyor, onu yönlendirmiyorsun… Anlayamazlardı, sen mi yazdırdın bunu derlerdi.
Bense ailemle iş konuşmamayı tercih ediyorum. Evlilik başlı başına zor komplike bir şey, öyle günler oldu ki mesela, yemekte konu işe geldiğinde ben telefonum çalıyormuş gibi yapıp dışarı çıkardım. Hem ben bilmeyeyim, biri bana biliyordun demesin, hem de bir şey olur dışarıdan bir şey duyulur, bunu sen de masada duymuştun olmasın diye.
"EŞİME HİSSE VERMEYEREK HEM SABANCILARI HEM DE EŞİMİ RAHATLATTIM"
Bizim tarafta da Sabancı anayasası vardı; eşine senin hissenden bir kısmını verirsen o da oy kullanabilir ve aile konseyine girebilir diye. Ben istemedim bunu, bir kuzenim hatta ayıp değil mi bu dedi. Ben de eşimi ben seçtim, siz seçmediniz dedim. Ben ola ki ayrıldım, ne yapacağım çıkaracak mıyım onu işlerden sonra. Aziz yani büyük ablamın eşiyle bu durum oldu mesela, ayrıldılar. Onlar böyle gri alan yaratmadı sonrasında ama mevcut düzende ona zemin vardı. Ben böyle davranarak hem Sabancıları hem eşimi rahatlattım.
"EKONOMİK DALGALANMALARA KARŞI UZUN VADELİ VİZYONLA HAREKET EDİYORUZ"
Esas Holding’i yönetirken ekonomideki dalgalanmalara (kur, enflasyon, yüksek faiz) karşı nasıl stratejiler uyguluyorsunuz?
Bizi biz yapan bu değerli, vaz geçilmez, sevdalısı olduğumuz Türkiye’mizin kronik sorunları kur riski, enflasyon ve yüksek faiz. Her zaman dinamik ve proaktif, esnek ve çeşitlendirilmiş bir yaklaşımınız olmalı. Bu tür dönemlerde sadece koruma odaklı bir yaklaşım değil, aynı zamanda yeni fırsatlar yaratmaya yönelik bir bakış açısı benimsiyoruz. Çeşitlendirilmiş portföy yapımız, ekonomik dalgalanmalar karşısında riskleri dengelememize olanak tanıyor. Yatırımlarımızı hem sektörler hem de coğrafyalar arasında dağıtarak, piyasa dalgalanmalarının etkisini minimize etmeye çalışıyoruz.
Finansal riskleri yönetmek için güçlü bir mali disiplin uyguluyoruz. Kaynaklarımızı verimli kullanarak maliyetleri kontrol altında tutuyor ve likiditeyi yüksek seviyede koruyoruz. Döviz kurundaki oynaklığa karşı ise hedge mekanizmaları gibi finansal araçlardan faydalanıyoruz. Bu tür önlemler, ekonomik belirsizlikler sırasında daha sağlam bir mali yapı sunuyor.
Aynı zamanda teknolojiye yaptığımız yatırımlar, bu süreçte önemli bir avantaj sağlıyor. Veri analitiği ve dijital araçlar, ekonomik koşullardaki değişimlere daha hızlı ve etkili bir şekilde yanıt vermemize olanak tanıyor. Örneğin, piyasa trendlerini erken fark ederek stratejilerimizi buna göre şekillendirebiliyoruz. Teknoloji sadece riskleri yönetmekte değil, aynı zamanda rekabet avantajı yaratmakta da bize destek oluyor.
Ekonomik dalgalanmalara karşı en önemli stratejilerimizden biri de uzun vadeli bir vizyonla hareket etmek. Kısa vadeli dalgalanmalar yerine, yatırımlarımızı sürdürülebilir büyümeyi hedefleyecek şekilde planlıyoruz. Örneğin, yenilenebilir enerji, sağlık teknolojileri ve tarım gibi uzun vadede potansiyel taşıyan sektörlere yatırım yapıyoruz. Bu, sadece ekonomik istikrar sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda gelecekteki büyüme fırsatlarını da değerlendirmemize olanak tanıyor.
Ekibimize ve insan kaynağımıza yatırım yapmak da bu süreçte çok önemli bir rol oynuyor. Kriz yönetimi becerilerini geliştirmek, dayanıklılık ve esneklik kazandırmak için çalışanlarımızı sürekli destekliyoruz. Çünkü biliyoruz ki, sağlam bir ekip olmadan ekonomik dalgalanmalara karşı etkili bir şekilde mücadele etmek mümkün değil.
"ENFLASYONU KONTROL ALTINA ALMAK, ÜRETİMİ ARTIRMAK VE YAPISAL REFORMLARI HAYATA GEÇİRMEK GİBİ KONULARDA DAHA CESUR ADIMLARA İHTİYACIMIZ VAR"
Şu anda Türkiye ekonomisinin mevcut durumu hakkında ne düşünüyorsunuz? Zorlukları aşıyor muyuz? Daha fazla neler yapılabilir? Türkiye’de yatırım iklimi nasıl değişir? Türkiye daha fazla yatırımcıyı nasıl çeker? Türkiye’nin kendisine nasıl bir öykü yazmalı ki, ekonomik sorunlarını aşabilsin?
Türkiye ekonomisinin mevcut durumu, küresel ve yerel dinamiklerin etkisiyle oldukça karmaşık ve dalgalı bir süreçten geçiyor. Döviz kuru dalgalanmaları, yüksek enflasyon ve faiz oranları gibi zorluklar, iş dünyası ve yatırımcılar üzerinde baskı yaratıyor. Ancak Türkiye’nin güçlü bir ekonomik potansiyele sahip olduğunu unutmamak gerekir. Genç ve dinamik nüfusumuz, stratejik coğrafi konumumuz ve girişimcilik ekosistemimiz, bu zorlukları aşmamızda önemli avantajlar sunuyor.
Zorluklar karşısında yapılan bazı adımlar olumlu olmakla birlikte, bu sürecin daha dengeli ve sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesi gerekiyor. Makroekonomik istikrarı sağlamak ve piyasalarda güven oluşturmak, zorlukların aşılmasında kritik öneme sahip. Ancak enflasyonu kontrol altına almak, üretimi artırmak ve yapısal reformları hayata geçirmek gibi konularda daha cesur adımlara ihtiyacımız var.
Daha fazla neler yapılabileceğine baktığımızda; enflasyonu kontrol altına almak ve döviz kuru oynaklığını azaltmak, hem iş dünyası hem de yatırımcılar için öngörülebilir bir ortam yaratır. Para ve maliye politikalarının uyum içinde çalışması gerekiyor.
Türkiye’nin ihracat gelirlerini artırmak ve ithalat bağımlılığını azaltmak için teknoloji, yenilikçi üretim ve yüksek katma değerli sektörlere odaklanması şart. Özellikle dijital teknoloji, sağlık, yenilenebilir enerji ve tarım teknolojileri gibi alanlarda büyüme fırsatları var.
"SUYUN ALTI BANA MEDİTASYON GİBİ GELİYOR"
İş dünyasındaki yoğun tempodan uzaklaşıp rahatlamak için yaptığın en sıra dışı şey nedir?
Scuba diving ve futbol iki hobim; her ikisi de bana stres attırır. Futbolu anlatmama gerek yok sanırım. Ben suyun altını çoooook severim. Su altındaki dünya, tamamen başka bir gerçeklik sunuyor ve o an dışında hiçbir şeyi düşünemiyorsunuz. Bu, bana meditasyon gibi geliyor; tamamen o ana odaklanıyorum ve işin stresi arkamda kalıyor. Bir süre sadece nefesinize ve çevrenizdeki güzelliklere odaklanmak, yoğun iş temposunun ardından zihnimi ve bedenimi yenilemenin en etkili yollarından biri.
"HER GECE UYUMADAN ALLAH'A ŞÜKÜR EDERİM BANA BU FIRSATI VERDİĞİ İÇİN"
Seninle ilgili dışardan yanlış bilinen ne var, düzeltmek ister misin? Bugüne kadar sorulmasını istediğin ama sorulmayan bir soruyu kendin sorup cevaplamak ister misin?
Beni işkolik sanarlar. İşkolik değilim. Ama gece yatarken ertesi gün ile ilgili aklıma bir şey gelir, zihinsel not defterime not ederim ve o an Allah’a şükür ederim bana bu fırsatı verdiği için. İşimi yaşarım ama işimin beni boğmasına izin vermemeye çalışırım. Yaşım yükseldikçe bu konuda daha iyi olduğumu düşünüyorum. Yani gelişiyorum. Bu çok heyecan verici. Dua ediyorum ki ölünceye kadar gelişeceğim ve öğreneceğim.
GALATASARAY BAŞKANI OLMA NİYETİ VAR MI?
İyi bir Galatasaraylısın. Galatasaray’a Başkan olmaya niyetin var mı? Pegasus’un renkleri oradan mı?
Evet, sıkı bir Galatasaraylıyım ve bu kulübe olan sevgim her zaman özel bir yerde duruyor. Ancak Galatasaray Başkanlığı gibi bir hedefim yok. Kulüp yönetimi, büyük bir sorumluluk ve çok ciddi bir mesai gerektiriyor. Şu an için enerjimi iş hayatıma ve diğer projelere odaklamış durumdayım. Tabii, bir Galatasaray taraftarı olarak kulübü her zaman desteklemek ve başarılarını görmek beni fazlasıyla mutlu ediyor.
Pegasus’un renklerine gelirsek, HAYIR! Biz Pegasus’u aldığımızda renkleri buydu. Ama muhteşem bir tesadüf değil mi?
patronlardunyasi.com