Önyargı ile bilgi aynı kefede barınamaz. Basit bir önyargı dahi bütün bir analizi varılması gereken sonuç yerine varmak istediğimiz sonuca getirir. Peki bu sonuç doğru mudur?
Finans piyasalarını yabancı/yerli davranışı açısından değerlendirelim:
Önce döviz piyasasına uzun vadeli bakalım. Yıl 2003 ikinci dönem. Irak işgali sonuçlanmış ve bölgesel riskler azalmıştır. Savaş riski bittiğinde gözler Türkiye üzerine dönüyor ve yatırım kararları verilmeye başlanıyor.
Bu aşamada yerlilerin dolar varlıkları (döviz tevdiat hesapları) 46 milyar dolar. Aradan geçen üç yıldan sonra döviz varlıkları 67 milyar dolara yükselirken dolar fiyatı hala 1,45 seviyesinde kaldı. Yerliler üç yıl boyunca hiç kazandırmayan döviz piyasasına 21 milyar daha para yatırmış. Yabancılar ise alıcı olan yerlilere döviz satarak yerli yatırım araçlarında karlarını katlamışlar. Yerli cari açık riskini anlatan analiz ve yazar görüşlerine uyarak tedbir alırken yabancının karına hizmet etmiş oldu.
Döviz piyasasına bir de kısa vadeli bakalım. Yerliler doların 1,60 fiyatında olduğu haziran ayından bugüne kadar döviz varlıklarını 10 milyar dolar arttırıyor. Geçen hafta avro/dolar paritesini vererek dünyada yeniden döviz bolluğu ortamına dikkat çektik. Merkez Bankası üç hafta önce yeniden döviz alım ihalelerine başladı. Rekor cari açığa karşılık döviz varlığında fazlalık var. Ama yerliler döviz almayı sürdürüyor.
İçerde yapılan tartışma yine aynı; yüksek cari açık ve ek olarak seçim riski. Yerli yeniden düşünüyor: Acaba kriz çıkar devalüasyon olur mu? Yabancı ise yüksek faiz ve borsayı tercih ediyor.
Yabancı yerli değerlendirmesine bir de borçlanma piyasasında bakmak gerekiyor. Yabancıların bu yılın mayıs ayında belirgin satıcı oldukları tek bir piyasa var. Yüzde 14'lerin altına düşen tahvil piyasasında satışı tercih etmişler. Faizler yüzde 23'lere yükselmesinin ardından bu seviyelerde başlayan yatay harekette yeniden alışa başladılar. Faizler yükseltilmiş ve yeni büyük kar marjı yaratılmış olmasına karşılık yerliler yüksek faizde satıcı tarafında.
Finans piyasalarında yerli/yabancı davranışını son olarak borsa üzerinden incelemek gerekiyor. Geçen hafta yabancı işlemlerini detaylı bir analizle verdik. Yabancıların borsa payları yüzde 67'lere yükselirken borsaya ek olarak yatırdıkları para 8 milyar dolar. Eski hisse senetleri ise 4,5 milyar dolar. Bugün yabancıların borsadaki karları 22 milyar dolara ulaştı. Piyasaların bize gösterdiği sonuca göre; yerliler dövize, yabancılar ise Türk ekonomisine güvendi. Kazanan ise yabancılar oldu.
Bu yatırım tercihleri yerlilerin yanlış yönlendirildiğini ve kandırıldığını göstermiyor mu? Peki bu güvensizliği kimler ve neden aşılayıp durdu?
Veriler yanlış yorumlanıyor
Yerli yatırımcılar yatırım yaparken kimleri izlemiş, güvenmiş ki finans piyasalarında para kazanamamış? Geçmişin önyargılarına bu günlerde yaşanan birkaç ekonomik veriden bakalım.
Merkez Bankası'nın bağımsızlığı ve bankanın seçim ekonomisi uyguladığı tartışmaları ile yatırımcı açısından ülke riskinin yükseldiği izlenimi verildi. Gerçek ise farklıydı.
Türkiye 2003-2006 aralığında enflasyon ve büyüme toplamının üzerinde para arzı yarattı. Para bolluğu önce tüketimi ve orandan da enflasyonu artırıcı bir zemin hazırladı. Nitekim mali dalgalanmadan yüksek oranda etkilenen Türkiye enflasyonu yeniden kontrol altına almak zorunda kaldı. Hasara yol açan para politikası değiştirilerek seçim yıllarına “sıkı para politikası” ile girildi.
Merkezi bütçe gerçeklemeleri 2006 yılı 10 ayında gelirlerini giderlerden daha çok arttırdı. Bütçe disiplini sayesinde 2006 yılının tamamında 32 milyar YTL olarak hedeflenen faiz dışı fazla şimdiden aşılarak 37 milyar YTL'ye ulaşıldı.
Yukarıda yer alan iki ekonomi politikası eskiden “istikrar politikası” olarak adlandırılırdı.
Ama yatırımcılara aktarılan kamuoyu bilgisi seçim politikası uygulanıyor izlenimi üzerine kuruluyor. Yani şöyle deniyor; “Önümüzde iki seçim var; seçim politikası uygulanıyor; yüksek cari açık rekorlar kırıyor.” Bu verileri önyargıyla yorumladığınızda tabiki kriz kaçınılmaz görülür. Böyle olunca her yıl kriz bekleyenler 2007'yi de kriz yılı ilan eder. O zaman dövize yatırım en doğru karardır.
Başlangıç noktası yanlış olduğunda sonuçların yanlış çıkmasından daha doğal ne olabilir ki. Önyargı sahipleri güzel konuşuyor ama para kazandırmıyor. Belki bir gün “demiştik” diyecekler, ama kaç yıl daha kriz ilan edecekler. Yabancıya hizmet ettiklerinin farkına varmadan bir de yabancının büyük karlarını topluma sunuyorlar.
Piyasalar karar aşamasında
Bu hafta faiz ve borsa hareketini birlikte inceliyoruz. Orta vadeli yön hakkında her iki piyasanın ortak hareket etmesi gerekiyor. Borsada yükseliş hareketinin kalıcı olabilmesi için faiz piyasasında düşüşlerin görülmesi gerekiyor. Veya faiz yükselişi yaşanırken borsanın da en azından düşüş yaşaması beklenebilir.
Faiz ve borsa grafiğinde bir aralıkta sıkışma yaşanıyor. Faiz grafiğine bakıldığında kısa vadeli yükselen üçgen hareketi yaşanıyor. Üçgenin alt seviyesi %21,20'de bulunuyor. Üst bant ise %21,64'te bulunuyor. Faiz hareketinde bu hafta üçgen tamamlanacak. Üçgen hangi yönde kırılır ise hareketin o yönde devam etmesi beklenir.
Faiz hareketinin yukarı kırılması halinde hedef seviye %22,91 olarak görülüyor. Yukarı kırılma için yüzde %21,64'ün üzerinde belirgin bir süre kalması gerekiyor. Teknik kararsızlık olarak görülen mevcut trend kırılma sonrası yönünü belirleyecek. Bu nedenle diğer bazı verilere de başvurmak gerekiyor.
Dünya piyasalarında sermaye hareketlerinin yönlerini belirleyen temel iki gösterge kullanabiliriz. Doların değeri ve ABD'nin uzun süreli faizleri.
Doların özellikle avro karşısında yaşadığı değer kaybı sürüyor. Parite geçen hafta incelediğimiz 1,30 direncini çoktan aştı ve doların değer kaybı hızla sürdü.
Bir diğer gösterge olan ABD'nin uzun vadeli faiz grafiği sert düşüşünü sürdürdü. ABD'de 10 yıllık tahvil faizleri yüzde 5,25'den başlayan büyük düşüş hareketini arttırarak sürdürüyor.
Dünya piyasaları bu günlerde faizlerde düşüş trendlerine işaret ediyor. Türkiye ise en yüksek reel faiz oranları ile henüz bu düşüşe eşlik edemedi.
Faiz hareketi olumlu trend içine girmesi için %21,20'yi aşağı yönde kırmalıdır. Bu kırılış halinde faizlerde kısa vadeli sert düşüşle %19,10 seviyeleri hedef haline gelebilir. Dünyada yaşanan trend olumlu senaryoyu daha yüksek olasılık gösteriyor. Yeter ki AB eksenli gerilim olmasın ve yerliler de piyasaları takip etsin.
Göstergeler yükseliş yönünde
Borsa hareketinde ise İMKB-100 endeksi 38.550 direnci ile 37 bin desteği arasında dalgalanıyor. Endeksin yükseliş gücüne kavuşması için 37 bin desteğinin kırılmaması gerekiyor. Geçen hafta bu destek bölgesinden geri dönülmesine karşılık yükseliş teyidi gerçekleşmedi.
Borsada alışların güç kazanması için süre daralıyor. Grafikte endeks hareketinin yönünü belirlemesi için yatay hareket süresinin sonlarına gelindiği görülüyor. Faiz grafiği ile beraber incelediğimizde şu sonuçlar çıkarılabilir:
1-Yatay hareket aralığı borsada 37.000-38.700; faizde %21,20-21,64
2-Yükseliş için borsa 38.700'ü yuları kırması gerekirken faizin %21,20'nin altına düşmesi beklenebilir.
3-Olumsuz harekette ise borsa 37.000'in altına düşerken faiz 21,64'ü yukarı kırar.
Dünya piyasalarının olumlu trendi Türkiye'de de kendini gösterebilir. Bu nedenle AB ile sorunların azalacağı her adımda piyasaların olumlu senaryosu devreye girebilir.
İbrahim Kahveci/Yeni Şafak