Patronlar


Perihan Çakıroğlu'nun yazısı....

BABASINI, KOCASINI VE KENDİSİNİ AŞAN KADINLAR

Başarılı ve güçlü kadınların hikayeleri her zaman birbirine benzemez. Kadının gücünü nereden aldığına bakmalı.

Sosyete haberleri genellikle şöyle başlar: Sanayici Ahmet Bey ve zarif eşi, şu davette göz kamaştırdılar. İşadamı Sedat Bey'in geleceğin patroniçesi adayı kızları Nazlı ile Handan, babalarının izinde yürüyor. Başbakan Kazım Bey'in eşi first leydi Düriye Hanım, düzenlediği kadınlar toplantısında eğitime ve kimsesiz çocuklara destek verdi. Böyle kadınların gücü miras yoluyla edinilen güçler. Cumhurbaşkanı ve başbakan eşi de olsanız, toplum sizin "farklı" ne yaptığınıza bakar. Öz be öz adınızla, sıfırdan nereye geldiğinizi izler.

Kapadokya'da Zeynep Bodur Okyay'la beraberken bunu yeniden gördüm. Kale Grubu'nu kadınlaştıran, hem yönetici anlamında hem de çalışanlar anlamında yüzde 50 yüzde 50 kadın - erkek eşitliği sağlayan hatta Seramik Grubu Başkanı Tarık Özçelik'in, "Biz erkekler, yakında azınlığa düşmek durumundayız" dediği firmayı küresel rekabette birinci lige taşıyan Zeynep Bodur, kendi gücünü kendisinden alıyor. Babası İbrahim Bodur'un ona sağladığı kolaylıkları da, kendisini de çoktan aşmış. Sanki hep gördüğümüz bir arkadaş.

Uçakla İstanbul'a dönerken, "Business class" yerine "ekonomik sınıf" biletle arkadaşları ve bizimle birlikte oturmasından tutun da her zaman ulaşılır olmasına kadar birçok özelliğiyle herkese fırsat yaratmaya hazır bir kişidir Bodur. Açık, şeffaf ve hoşgörülü. Onu yeni tanımıyorum, hep böyleydi. Başkaları gibi ne yabancı kolejde okumasını, ne Harvard Üniversitesi'nde lisans üstü öğrenim görmesini ve ne de İbrahim Bodur'un kızı olmasını kullanmadı.

İşin başına geçtiği gün de böyleydi, şimdi de böyle.

Kadınlar, ne istiyor?

Sözü, Bodur'dan geçenlerde buluştuğumuz dost arkadaş grubuna getiriyorum. Benim evimde toplandığımız kadın arkadaşların kimisi gazeteci, kimisi iş kadınıydı. Profil böyle olunca, kadınsal meseleleri de Türkiye'nin nereye gittiğini de konuştuğumuzu tahmin etmek güç değil.

Örneğin türban sorununu erkek politikacıların kendilerine malzeme ettiğinde hepimiz hem fikirdik. Ninelerimizin başörtüsünü ne hale getirdiler. Bir metrekarelik örtüyü çekiştire çekiştire güya dini inançları korumak adına siyasallaştırıp oy alma aracı yapmak yiğitliğe yakışır mı? Biz bunu kendi halimizde çözeriz, merak etmeyin. Başka şeyler de konuştuk.

Düzen fırsatçısı Erol Evcil'in İş Bankası'ndan aldığı krediler geri dönmeyince onun zeytin şirketine el koyan bankanın, "Al bu şirketi yönet ve düzelt" dediği Deniz Ataç da bizimleydi. Evcil'in yıkıntısını Fora adıyla yepyeni, pırıl pırıl bir şirket yapan Ataç'ın mücadelelerini hepimiz yakından biliyorduk. Deniz, gece gündüz çalışıp bir mucize yarattı. Fora'nın zeytinlerinin ünü yurt dışına taştığı gibi damak lezzetimizin de ölçüsü oldu.

Deniz de gücünü kendinden aldı hep. Sevgili meslektaşlarım Zeynep Göğüş, Meliha Okur ve Oya Berberoğlu da, bugün aranılan gazeteciler olarak toplum gözündeki zirvelerine kolay gelmediler. Ben de bulunduğum noktaya hiç kolay gelmedim. Erkekler darılmasınlar ama dişimizle tırnağımızla baba gücünü, koca ve sevgili gücünü kullanmak istemeden yürüdük bu yollarda.

Hep birlikte AB'ye nasıl daha kısa sürede girmenin stratejilerini konuştuk. Yine hemfikir olduk ki, "Türk kadınları kendi güçleriy