Gündem


Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat, Grup Başkanvekili Sadullah Ergin ile birlikte TBMM'de bir basın toplantısı düzenleyen Cemil Çiçek, Yargıtay Başkanlar Kurulu'nun bugün yayınladığı bildirinin, demokrasi ve hukuk sistemi açısından çok büyük bir talihsizlik olduğunu söyledi.

Yargıtay Başkanlar Kurulu'nun, her şeyden önce bildiri yayınlamak gibi bir görev ve yetkiye kesinlikle sahip olmadığını vurgulayan Cemil Çiçek, "Demokratik hukuk sitemimizde kaynağını yasalardan ve Anayasadan almayan hiçbir yetki millet adına kullanılamaz. Ne Anayasamız, ne de yasalarımız Yargıtay Başkanlar Kurulu'na böyle bir görev ve yetki vermemiştir. Bu itibarla yayınlanan bildirinin yalnızca demokratik meşruiyeti değil, hukuki meşruiyeti de yoktur. Bu bildiri siyasi bir bildiridir ve hiçbir şekilde kabul edilemez." şeklinde konuştu.

Yargıtay Başkanlar Kurulu'nun millet adına bütün yargı erki adına konuşma yetkisin kendisinde görmesinin de dikkat çekici bir husus olduğunu vurgulayan Cemil Çiçek, "Anayasamıza göre yargı, millet adına karar vermektedir. Ancak bu durum, millet adına konuşma yetkisine de sahip olduğu anlamına gelmez. Doğrudan milletimizden aldığı temsil yetkisiyle görev yapan yasama ve yürütme organlarını hedef alma hakkı vermez." dedi.

Cemil Çiçek, bildirinin içeriğinin de bir çok açıdan sorunlu olduğunu ifade etti. Yargıtay Başkanlar Kurulu'nun Anayasa Mahkemesi'nde görülmekte olan parti kapatma davası bağlamında iddianameyi kutsayan ve eleştirilemez kabul eden bir yaklaşımla, iddianameden yana taraf olduğunu dile getiren Cemil Çiçek, türbanla ilgili, Anayasa'nın 10. ve 42. maddelerinde yapılan değişiklikle konusundaki davanın Anayasa mahkemesinde karar bağlanma arefesinde yayınlanan bu bildirinin, açıkça mahkemeyi etkilemeye yönelik, hukuk dışı bir tavır olduğunu kaydetti.

Cemil Çiçek, şöyle konuştu: "Kamuoyundaki tartışmaları yargı bağımsızlığına müdahale sayan Yargıtay Başkanlar Kurulu, bu bildiri ile yüksek mahkemede görülmekte olan davalara taraf yapılmış, Anayasa'nın 138. maddesi bizzat kendileri tarafından açıkça ihlal edilmiştir. Ne yazık ki bu bildiri ile Yargıtay Başkanlar Kurulu, kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı olarak yasama ve yürütme organlarının yetkilerine de müdahale etmek istemiştir. Kendilerini her türlü eleştiri ve değerlendirmeden muaf tutarken, başka bir mahkemede görülmekte olan davaları etkileyici beyanlardan kaçınılmamış, yasama ve yürütme organlarına her türlü haksız eleştiri reva görülmüştür.

Haftalardır devam etmekte olan bir dava süreci, bazı emekli Yargıtay başsavcılarının aleyhte görüşleriyle gazete sayfalarında, televizyon ekranlarında tartışılırken, hatta yüksek mahkemenin istenilen kararı vermemesi durumlunda çatışma çıkacağı tehditlerine muhatap olduğu esnada sessiz kalan Yargıtay Başkanlar Kurulu, davalı tarafın kamuoyuna mal edilmiş bir iddianame ve hakkındaki suçlamalara yine kamuoyu önünde verdiği cevapları, bildiriye konu yapmıştır. Bu çelişkinin izahı kabil değildir.

Yasama ve yürütme faaliyetlerine katılmak, bu çerçevede tartışmalarda yer almak, eleştiri ve öneriler getirmek, demokratik hukuk sistemimizde siyasi bir iştir. Yargıtay Başkanlar Kurulu, siyasi bir organ değildir, siyasi tartışmaların tarafı olamaz, kedini siyasi muhalefetin yerine koyamaz, bir muhalefet partisi gibi davranamaz.

Yasama ve yürütme organlarının faaliyetlerini, Anayasa ve yasa yapma süreçlerini tartışmak, yargının işi değildir. Siyasi muhalefet, siyasi partilere bırakılmalıdır. Unutulmamalıdır ki, bu tür bildiriler, yargıyı kaçınılmaz olarak siyasi tartışmaların konusu ve tarafı haline getirmektedir. Yargıyı bu tartışmaların dışında ve tarafsız tutmak, öncelikle yargı mensuplarının görevidir. Yargı mensupları görevlerini yaparken kendi ideolojik ve siyasi görüşlerinden de bağımsız ve tarafsız olmalıdır. Aksi takdirde, yargıyı siyasallaştıran bu tür bildirilerden en fazla zararı yine yargı kurumunun göreceği, vatandaşlarımızın adalet duygusunu ve yargıya güvenini sarsacağı bilinmelidir."