Anayasa Mahkemesi'nin 46. kuruluş yıl dönümü dolayısıyla düzenlenen tören, AKP kapatma davasında siyaset yasağı istenen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı karar verecek olan heyetle bir araya getirdi. Törene Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, Danıştay Başkanı Sumru Çörtoğlu, Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, Sayıştay Başkanı Mehmet Damar, Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok ile çok sayıda davetli katıldı. AKP davasını açan Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya törene katılmadı, Başsavcılığı Başsavcıvekili Kublay Özkan temsil etti. Törene CHP lideri Deniz Baykal ve MHP lideri Devlet Bahçeli de katılmadı.
RP ve FP davalarında kapatmaya karşı çıkan, türban kararında yasağının kaldırılmasını savunan karşı oy yazan Başkanı Kılıç'ın merakla beklenen konuşmasındaki önemli satırbaşları şöyle:
GÜVEN BUNALIMI VAR
Bugün sorunları çözmekten çok, sanki çözülmemesi için büyük çaba sarf ediyoruz. Sorunlar ötelenmekte gerginlik tırmandırılmaktadır. Toplumun siyasal, etnik ve dinsel kesimleri arasında ciddi bir güven bunalımı olduğu saklanamaz bir gerçektir. Güvensizlik kavgayı ve dayatmaları beraberinde getirmektedir. Gücü elinde bulunduranlar karşı düşüncedekilerin güvensizliğini ve korkularını ortadan kaldıracak çözümleri üretmediği sürece bu çatlak derinleşecektir.
KORKULARI GÖRÜN
Hissedilen korkular göz ardı edilemez. Yaşanan hayat tarzlarının ideoloji haline geldiği bir dünyada duyulan güvensizlik ve korkular acilen değerlendirilmeye alınmalıdır. Aksi halde, her şeyin rejim sorunu haline getirildiği ülkemizde birlikte yaşama koşulları daha da ağırlaşacaktır.
İKTİDAR YOZLAŞTIRIR
Anayasa'daki 'Hürriyetçi demokrasi', azınlıkta kalanları korumak için çoğunluğun mutlak iktidarının sınırlandırılması gerektiğini ifade etmektedir. Bir kişinin sınırsız iktidarı ile çoğunluğun sınırsız iktidarı arasında özde bir fark yoktur. İktidarın yozlaştırıcı doğası ve tarihsel tecrübe dikkate alındığında bu durum daha iyi anlaşılacaktır. Lord Acton'un ifade ettiği gibi 'iktidar yozlaştırır, mutlak iktidar mutlaka yozlaştırır. 'Siyasi iktidarın sınırlandırılması gerektiği fikri bu temel varsayımdan hareket etmektedir.
“ÖTEKİ” DÜŞMAN DEĞİL
Çoğulcu demokrasi farklı olanı yani 'öteki'ni yok edilmesi gereken bir 'düşman'olarak nitelediği müddetçe, hoşgörü ve çoğulculuğu sağlamak mümkün değildir. İşte tam da bu noktada laik devlet gücüne yaşamsal değerde ihtiyaç duyulmaktadır. Çoğulcu ve katılımcı devlet, bir orkestra şefi gibi farklı sesleri ahenkli hale getirme becerisini gösteren, maskeli toplum ve ikiyüzlü birey ahlakının oluşumuna izin vermeyen devlettir.
ÜLKE BATAR
Toplumu kendi içinde ayrıştıran, onu devletine karşı soğutan, insanlık onurunu işkenceye tabi tutan bir yönetim anlayışı çağdaş dünyada yer bulamayacaktır. Hukuk dışı yollardan güç alarak rejimi ya da ülkeyi kurtarma girişimlerinin ülkenin batışını hızlandırmaktan başka işe yaramayacağı bilinmelidir.
LAİKLİKTEN VAZGEÇİLMEZ
Toplum, sosyal barışın vazgeçilmezinin laiklik olduğunu görmekte, tüm bireysel, toplumsal ve siyasal taleplerin özgürlük sorunu olduğuna yönelik kültürün geliştiğine tanıklık etmektedir. Bu hızlı dönüşüm içinde geleneksel, ideolojik ve metafizik bağlarından kopan toplumda bireylerin kimlik arayışlarının ortaya çıkması kaçınılmazdır. Demokratikleşerek özgürlükçü bir düzene doğru gitmediği sürece, siyasal yapının toplumsal dönüşüme cevap verebilmesi olanaksızdır.
KUVVETLER ÇATIŞMASI
Kurumlar ve kişiler mahkeme kararlarını beğenmeyebilirler. Ancak, yargı kararlarının yerine getirilmemesi veya savsaklanması hukuk devletinde düşünülemez. Yasama, yürütme ve yargı organlarının hareket alanlarını genişletme çabaları güçler arası çatışmanın en belirgin sebebidir. Bu güçler, kaynağını Anayasa'dan almadığı bir yetkiyi üstünlük kurmak için kullandığı sürece çatışma devam edecektir.
HALK DENETİMİ YOK
Halk adına egemenlik yetkisi kullanan yargı halkın demokratik denetimine tabi olmadığı gibi yargısal faaliyetlere ilişkin kamuoyu oluşumunu engelleyebilecek önemli yetkilere de sahiptir. Verdiği kararlar bireylerin temel hak ve özgürlükleriyle ilişkili olduğu dikkate alındığında yargısal yetkilerin çok hassas dengelere işaret ettiği ve en küçük sapmada ciddi sorunlara yol açtığı bir gerçektir.
AİHM KARARLARI
AİHM'in ülke aleyhine verdiği kararlar ağırlıklı olarak yargı yoluyla gerçekleştirilen hak ihlallerine dayanmaktadır. Reformların önemli kısmı yargının ihlallerini ortadan kaldırmak için çıkarılmıştır. AİHM kararlarının 'yargılamanın yenilenmesi'sebebi sayılması yargıçların uygulamadaki isteksizliğini ve ihmal tekniğini ortadan kaldırmaya yetmemiştir.
TARAFSIZLIK
Hukukun üstünlüğü yargıcın üstünlüğü anlamına gelmez. Yargı belirli bir dereceye kadar değil, mutlak anlamda tarafsız olmak zorundadır. Belirli bir noktadan sonra tarafsızlığını yitiren yargıç, o noktadan itibaren artık yargıç değildir. Yargıç, kendisine anayasa ve yasalarla verilmiş görevler dışında misyon üstlenemez. Unutulmamalıdır ki, hukukun dışına çıkmakla korunabilecek bir sistem esasen korunmaya değer değildir. Adalet mülkün temelidir sözü sadece adliye saraylarına değil, her yargıcın vicdanına kazınmalıdır. Adalete güvenin zedelendiği bir yerde toplumsal ve siyasal bağların çözülmesi kolaylaşır.
MAHKEMEYE BASKI
Anayasa Mahkemesine intikal etmiş davalarla ilgili, ulusal ve uluslararası çevrelerce Mahkemeyi yönlendirme, etkileme ve baskı altında tutma girişimleri büyük bir üzüntü ile takip edilmektedir. Mahkeme üyelerinin verdikleri oylar gözetilerek görsel ve yazılı basında hangi Cumhurbaşkanının kimi seçtiği ve nasıl oy kullandıkları biçimindeki kategorik değerlendirmeler, yargıçların kendilerini koruma içgüdülerini harekete geçirerek vicdani kanaatlerini saptırmaya yönelik ağır bir saldırı niteliğindedir.
HEDEF GÖSTERİLİYORUZ
Mahkeme üyelerinin her dakika televizyon ekranlarından gösterilmesi, isim verilerek hedef haline getirilmesi yaşanmış elim olaylardan ders çıkarmayanları sorumluluktan kurtaramayacaktır. Yapılanları izliyor ve farkındayız. Haber ve yorumu karıştıran, bir yayın anlayışının çağdaş dünyada örneği yoktur. Tüm bu olumsuzluklar Anayasa Mahkemesinin TC'nin üniter yapısını koruma ve gerçekten demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olması yolundaki gayretlerini asla durduramayacaktır.
ÜYELERİ MECLİS SEÇSİN
Modern demokrasilerde parlamento anayasa mahkemelerinin üye oluşumuna katılmaktadır. Anayasa yargısı ile yasama ilişkilerindeki güvensizliğin kaldırılması için anayasa yargısının ulus iradesiyle bağlantısının kurulması gereklidir. Seçimlerde liyakatin ve objektif kriterlerin esas alınması, olumsuz sonuçları kaldıracaktır.
Kemal Göktaş/Vatan