Gündem


AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Eflatun'un "korkaklar hiçbir zaman zafer anıtı dikememişlerdir" sözünü hatırlatarak, "Korku üzerine ülke inşa edilemez. Korku üzerine gelecek inşa edilmez. Korku üzerine demokrasi bina edilemez" dedi.

Erdoğan, partisinin 14. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı'nın açılışında yaptığı konuşmada, AK Parti'nin Türkiye'ye ilkleri kazandırdığı nı söyledi.
İstişare ve Değerlendirme Toplantılarını düzenli olarak yapt ıklarını hatırlatan Erdoğan, parti içi demokrasiyi en iyi şekilde çalıştırarak Türk siyasetinde çığır açtıklarını vurguladı.

AK Parti siyasetinin oluşturulmasında tüm kademelerin söz sahibi olduğunu kaydeden Erdoğan, diğer partilerin de bu tür organizasyonlar yapmaya çalıştıklarını ancak bunda başarılı olamadıklarını ifade etti. Diğer partilerden farklı olduklarını belirten Erdoğan, AK Parti'nin milletin partisi olduğunu ve bu şekilde yoluna devam ettiğini dile getirdi.

Milletin emanetine bugüne kadar nasıl sahip çıktıysalar, bundan sonra da aynı şekilde sahip çıkacaklarını, o emaneti asla yere düşürmeyeceklerini AK Parti'nin Büyük Kongresi'nde güçlü bir şekilde ifade ettiklerini kaydeden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bize emanet edilen bu coğrafyanın tarihidir, bize emanet edilen bu coğrafyanın namusudur, bize emanet edilen bu milletin huzuru ve emniyetidir, bu milletin refahı ve esenliğidir, bize emanet edilen bayrağımızdaki hilalin, bayrağımızdaki yıldızın hürriyeti ve istiklalidir. O bayrağı, o hilali, o y ıldızı 72 milyon adına daha yükseğe çekmek için 7 yıl boyunca var gücümüzle çalıştık. O bayrağı çok daha yükseklere diktik, çok daha engin ufuklarda dalgalandırdık. Bundan sonra da bu gayreti Allah'ın izniyle, milletimizin hayır duasıyla yılmadan, yıkılmadan sürdüreceğiz.

Milletimizin ufkunu açmak, devletin gücüne güç katmak, devlet-millet bütünleşmesini daha da perçinlemek noktasında muazzam mesafeler katettik, muazzam başarılar yakaladık. Asla popülizme tevessül etmedik, asla vesiseye, hileye tevessül etmedik, asla hukuksuzluğa tevessül etmedik, çetelere göz yummadık, mafyaya eyvallah demedik, kirli ilişkilere, kirli örgütlenmelere asla hoşgörü göstermedik.

Ne tür kirli senaryoların gündeme geldiğini, hukukun konusu olduğunu görüyorsunuz. Bütün bunlara rağmen biz inadına demokrasi dedik. Bütün bunlara rağmen biz hukuk dedik, adalet dedik.
Millet aşkına, ülke aşkına, hizmet aşkına, 'cehennem olsa gelen göğsümüzde söndürürüz, bu yol ki hak yoludur, dönme bilmez yürürüz' dedik ve bu şekilde yürüdük."

"AK Parti'nin demokrasi ve hukuk yolunda dimdik ayakta kalmasını, sarsılmaz bir şekilde yoluna devam etmesini ve kararlı bir duruş sergilemesini sadece bir partinin sorunu olarak değil, ülkenin ve demokrasinin sorunu olarak gördüklerini" vurgulayan Erdoğan, AK Parti'nin kaderini Türkiye'nin kaderinden asla ayrı düşünmediklerini ifade etti.

Türk Milleti olarak, tarih boyunca elde edilen zaferler başarılar yanında çok sayıda badirelerin de atlatıldığını belirten Başbakan Erdoğan, ülkenin, vatanın ve toprakların tehdit altında kaldığını dile getirdi.

Türk Milletinin birlik ve bütünlüğünün tarih boyunca defalarca sınandığını anlatan Erdoğan, Kurtuluş Savaşı'nın öncesinde Osmanlı Devleti'nin toprak kaybederek küçüldüğünü hatırlattı. Erdoğan, Misak-ı Milli sınırlarının da bir süre işgal altında kaldığını kaydederek, birçok bölgede ağır travmaların yaşandığına dikkati çekti. Bu travmanın milletin derin hafızasında izler bıraktığını kabul etmek gerektiğini belirten Erdoğan, ancak Türk Milletinin yaşadığı acıları geride bırakıp ileriye yürümesini her zaman baş ardığını söyledi.

Erdoğan bu başarının Kurtuluş Savaşı'ndan sonra gerçekleştiğini bundan sonra da gerçekleşeceğini ifade etti.
Türk Milletinin yaşadıkları acıları sürekli taze tutmadığını belirten Erdoğan, hiç bir dönemde sömürge olmayan Türk Milletinin yaşadığı ac ılarla başetmesini ve her zaman ümitvar olmayı, geleceğe umutla yürümeyi bildiğini dile getirdi.
Yaşanan acılardan ve felaketlerden ders alındığını vurgulayan Erdoğ an, yaraların sarıldığını ve yola devam edildiğini söyledi.
Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:

"Yaşanılan acıları, millet olarak yaşanan travmaları, milletimizin derin hafızasını, kolektif bilincini bir korku aracı olarak kullananlar çıkabiliyor. Atılan her adımda geçmişte yaşananları hatırlatıp bu milleti korkuya mahkum etmek, korkuya teslim etmek isteyenler çıkabiliyor. Yani bir korku toplumu oluşturma gayreti içerisinde olanlar çıkabiliyor. Tarih yeterli gelmediğinde sanal korkular, hayali tehditler üretip milleti bu şekilde dize getireceklerine hala inanlan olabiliyor.
7 yıl boyunca AK Parti olarak bunu defalarca yaşadık, defalarca gördük. Türkiye'nin hangi meselesine elimizi uzatsak orada önümüze engeller çıkarıldı. Avrupa Birliği dedik, 'kimliğimiz tehlike altında' dediler.

Kıbrıs dedik, 'milli menfaatlerimiz tehdit altında, peşkeş çekiyorlar' dediler. Komşularla sıfır problem dedik, 'eksen kayıyor' dediler. Ermenistan dedik, 'Sevr' dediler. Çetelerle mücadele dedik, 'sakın ha dokunma' dediler. Hukuk dedik, 'yaklaşma' dediler. Demokrasi dedik, 'uzak dur, neyine lazım' dediler. Şimdi de Milli Birlik ve Kardeşlik Süreci diyoruz, 'ihanet' diyorlar, 'hıyanet' diyorlar, 'müzakere, mütareke, bölünme' diyorlar. Aynı siyaset, aynı tavır, aynı tutum ve üz ülerek söylüyorum, aynı korkak yaklaşımı sergiliyorlar.

Eflatun ne güzel söylemiş, 'korkaklar hiçbir zaman zafer anıtı dikememişlerdir'.
Eğer Alparslan korksaydı Malazgirt olur muydu? Kılıçarslan korksaydı işgal orduları Anadolu'da durdurulabilir miydi? Selahaddin Eyyubi korksaydı ismi tarihe yazılabilir miydi? Orhan Gazi korksa Bursa, Fatih korksa İstanbul olur muydu? Pir Sultan korksa, Dadaloğlu korksa o muhteşem dizeler dillerinden dökülür müydü? Mimar Sinan korksa muhteşem minareler Anadolu'dan Rumeli'nden göğe yükselebilir miydi? Mimar Hayrettin korksa azgın nehirlere bir gerdanlık gibi o köprüler kurulabilir miydi? Kahraman Mehmetçik korksa Çanakkale'de o destan yazılabilir miydi?

Hasan Tahsin, Sütçü İmam, Nene Hatun, Şerife Bacı korksalar bu millet Kurtuluş Savaşı'nda istiklaline kavuşabilir miydi? Ve soruyorum sizlere Mustafa Kemal korksa bu cumhuriyet inşa edilebilir miydi? Merhum Menderes korksaydı bize bu demokrasi mirasını bırakabilir miydi? Merhum Özal korksaydı kendisine yapılan suikast girişimin hemen ardından 'Allah'ın verdiği ömrü O'ndan başka alacak yoktur' sözünü söyleyebilir miydi?"

İstiklal Marşı'nın 'korkma' uyarısıyla başladığını hatırlatan Başbakan Erdoğan, korkma ile başlayıp bugünlere gelindiğini ve daha da ilerilere gidileceğini ifade etti.
Korkarak değil, korkmayarak geleceğe yürüyeceklerini kaydeden Erdoğan, korkunun aklın katili olduğunu ve insanı köleleştirdiğini dile getirdi.
Erdoğan, "Korku üzerine ülke inşa edilemez. Korku üzerine gelecek inşa edilmez. Korku üzerine demokrasi bina edilemez. Bunun içindir yedi yıldır korkmadık. Yedi yıldır, üretilen korkulara boyun eğmedik. Yedi yıl boyunca korkanlardan, korkaklardan olmadık. Allah'ın izniyle bundan sonra da korkmadan yolumuza devam edeceğiz" dedi.

Erdoğan, "demokratik açılım" çalışmaları konusunda oynanan oyunları bozup, istismar zeminini kaldıracaklarını ve Türkiye'ye yeni bir ufku hep birlikte çizeceklerini söyledi.
"Gün nutuk günü veya nutuk atma günü değildir" diyen Erdoğan, şunları kaydetti:

"Gün süslü söylevler irat etme günü değildir, gün ölümlere çare bulma günüdür. Gün akan kanı dindirme, annelerin gözyaşını bitirme günüdür. Bundan gerisi lafı güzardır. Hükümet olarak 7 yıl boyunca bu konuda önemli, somut adımlar attık. Bir yandan terörle mücadele ettik, bir yandan dağa çıkışlar ı engellemek için ekonomik, sosyal, psikolojik tedbirleri kararlılıkla aldık.

Çünkü biliyorduk ki sadece askeri, güvenlik tedbirleriyle bu iş çözülmüyor.İşte 25 yıldır çözülmedi. Öyleyse atmamız gereken farklı adımlar var. 'Psikolojik, sosyolojik, ekonomik, diplomatik alanda atmamız gereken adımlar var' dedik ve bu alanların hepsine yoğunlaştık. Biz, boş oturup, nutuk atıp, acziyet içinde 'akan kan dursun' demedik, demiyoruz. Biz, çalışarak, çabalayarak, yatırım yaparak, hizmet üreterek, hak ve özgürlükleri geliştirerek, aktif dış politika yürü terek, terörle etkin bir mücadele yaparak akan kan dursun diye uğraşıyoruz. Bizim çağrımız, kuru bir temenni, karşılığı olmayan iyi niyet ifadesi değildir. Biz 7 yıldır sürdürdüğümüz çalışmaların neticesinde bu kritik noktaya gelindiğine inanıyoruz, yürütüğümüz etkili politikalar neticesinde tarihi adımlar atılabileceğini görüyoruz."

''OHAL'DE EKMEK KARNEYLE, ÇAY GRAMLA VERİLİYORDU"

Türkiye'de bir dönem Olağan Üstü Hal (OHAL) uygulaması bulunduğunu anımsatan Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:

"Ülkenin diğer kesimindeki vatandaşlarım bunu bilmiyor olabilir. OHAL'in ne anlama geldiğini, nasıl bir uygulama olduğunu yaşamamış olabilir. Ekmek karne ile alınıyordu, çay gramla alınabiliyordu. 1940'ların CHP yönetimi altındaki Türkiye'sinden bahsetmiyorum. 1990'ların, 2000'li yılların CHP'li yönetimlerinden, MHP'li yönetimlerinden bahsediyorum. Şehirler arasında ancak konvoylarla seyahat edilebiliyordu. Dikkat ediniz Elazığ'dan Tunceli'ye gitmek istediğinizde, özgür bir ülkenin, özgür bir vatandaşı gibi özgürce seyahat edemiyordunuz. Ancak haftanın 2 gününde yolculuk yapabiliyordunuz. Aydın-İzmir arasında böyle şey olduğunu tahayyül edebiliyor musunuz? Kocaeli-İstanbul arasında böyle bir şey olduğunu tahayyül edebiliyor musunuz ama Türkiye bunları yaşadı ve bu manzarayı, bu tabloyu ortadan kaldıran da yine biz olduk. Bir şeylere rağmen bunu kaldırdık. Bunun devamını isteyenler vardı bu ülkede ama bölge insanı artık buraya gelmişti. 'Yeter ki bizi OHAL'den kurtarın başka bir şey istemiyoruz' diyorlardı. Biz bunu gerçekleştirdik, bunu kaldırdık. Bunu kaldıran kim? AK Parti iktidarı. Birileri laf yapar, birileri icraat. Biz icraat sahibiyiz."

"OY AVCILIĞINA KURBAN EDİLMEK İSTENİYOR"
Erdoğan, son derece hassas bir süreçten geldiğini vurgulayarak, şunları kaydetti:
"Muhalefet partilerinin tahrikleri ve istismarları, vatandaşlarımız arasında maalesef soru işaretleri oluşturuyor. Böylesine hayırlı, böylesine samimi ve kararlı bir girişim karşısında bile ülkenin, milletin hassas değerleri istismar ediliyor. Oy avcılığına kurban edilmek isteniyor. Habur Sınır Kapısı'nda yaşanan manzara ne kadar nahoşsa, ne kadar istismarsa, ne kadar tahrikse açık söylüyorum bir şehit annesini elinden tutarak Meclis'e taşımak, ona orada slogan attırmak, onun üzerinden şehitlerimizi ve şehit ailelerimizi istismar etmek de o kadar nahoştur, o kadar istismardır, o kadar provokasyondur. Hiç kimse vatandaşlarımın hissiyatıyla oynamaya kalkmasın, hiç kimse milletin kutsal değerleri üzerinden siyaset yapmaya yeltenmesin. Hiç kimse bizim aziz şehitlerimizi kendi çarpık siyasi görüşlerine malzeme yapma gafletine düşmesin. Bu şehitlerimizin aziz hatırasına yapılacak en büyük haksızlık olur."
Erdoğan, küresel ekonomik krizin ardından Türkiye ekonomisinin hızla toparlandığını, birçok uluslararası derecelendirme kuruluşunun "Türkiye'nin krizde iyi bir sınav verdiğini ve krizden en az etkilenen ülkeler arasında yer aldığını" teyit eden raporlar açıkladığını söyledi.

Son olarak OECD'nin Ekonomik Görünüm Raporunda, ABD ekonomisinin 2010'da yüzde 2.5, Avrupa Birliğine üye ülkeler bölgesinin binde 9 ve Türkiye'nin ise yüzde 3.7 oranında büyüyeceğinin öngörüldüğünü ifade eden Erdoğan, 2011'de ABD'nin yüzde 2.8, avro bölgesinin yüzde 1.7 büyüyeceği tahmin edilirken, Türkiye için beklentinin yüzde 4.6 oranında olduğunu kaydetti.
İşsizlik konusuna ilişkin kriz süresince köklü tedbirler alındığını, bu nedenle Türkiye'nin İspanya ve Ukrayna gibi büyük rakamlar görmediğini anlatan Erdoğan, "Pozitif büyüme ile birlikte işsizlikte önemli düşüşler yaşanacağını biliyoruz. İstikrarı, güveni, huzuru pekiştirme noktasında attığımız adımlar ekonomiyi son derece olumlu şekilde etkileyecek. Turizm, ihracat ve uluslararası yatırımlar konusunda Türkiye yeni rekorlara doğru emin adımlarla ilerleyecek" diye konuştu.

"DİNLENME MESELESİNİN HÜKÜMETLE BAĞLANTISI YOKTUR"
Başbakan Erdoğan, "dinlenilme" konusunda da hükümetin "insafsız ve haksız yere eleştirildiğini" belirterek, şöyle konuştu:
"Bu konuda ilgili kurumlarımız, bakan arkadaşlarımız gayet net açıklamalar yaptı. Ulaştırma ve Adalet bakanımın yaptığı çok açık, net açıklamalar var. Meseleyi hükümetle bağlantılı gösterenler art niyetli davranıyorlar, kamuoyunu etkilemeye, zihinleri bulandırmaya çalışıyorlar. Dinlenme meselesinin hükümetle yakından, uzaktan bağlantısı yoktur, zaten olamaz da. Her şey hukuki süreç içinde gelişiyor, sorunun çözümü de yine hukuk içinde olacaktır.

Hükümet olarak istismarları, suistimalleri önleyecek adımları elbette atacağız, atıyoruz. Karşınızda dinleme mağduru olarak, usulsuz şekilde dinlenen başbakan olarak... Hakkında herhangi bir mahkeme kararı olmaksızın dinlenen bir başbakan var karşınızda. Bazı senaryolar hazırlayanlara sormak lazım, 'Bu senaryoları hazırlıyorsunuz da acaba dergilerinde, şurada, burada Başbakanın açıkça dinlendiğini yazanlara, çizenlere bu hesabı niye sormuyorsunuz' diye. Acaba bunu soranlar var mı? Yazılı ve görsel medyaya sesleniyorum; bunun hesabını yapıyor musunuz?

Dinleme konusunda teknoloji o kadar ileri ki art niyetli olsam, bana ait olan dinlemeleri ortadan kaldırırım. Bununla ilgili attığımız yasal adımlar var, aldığımız tedbirler var. Şimdi yeni bir adım daha atıyoruz, atabileceğimiz en ileri adım neyse bu adımı atıyoruz, atacağız. Teknolojik olarak alabileceğimiz en ileri tedbirler neyse bunu da alacağız. Biz, kim olursa olsun insanların dinlenilmesini, haklarında bir mahkeme kararı olmaksızın dinlenilmesini bir defa insana saygısızlık olarak görüyoruz. Gereği neyse bunu yapmak için yasal düzenlemeler yapmayı görev terakki ediyoruz."

Başbakan Erdoğan, Türkiye'ye 7 yıldır kazandırılan bü yük eserlerin, hizmetlerin milletin desteğiyle Türkiye için üretilmeye devam edeceğini ve önümüzdeki günlerde barajlardan duble yollara, bölünmüş yollardan alt yapı çalışmalarına varıncaya kadar bir dizi açılış programları olduğunu s öyledi.

AÇILIŞ PROGRAMLARI
Vatandaşların açılış programlarına katılmasını isteyen Erdoğan, "Açılış programlarını yazılı ve görsel medyaya göremeyeceksiniz, izleyemeyeceksiniz. Onun için teşkilattan bunları takip edin ve heyecanımızı paylaşın" dedi.
Ankara-Kırıkkale arasındaki Elmadağ virajlarına yapılan yol ile Mekece-Sakarya arasındaki yolun bittiğini ve önümüzdeki günlerde açılışı nın yapılacağını bildiren Erdoğan, şöyle devam etti:

"Elmadağ'ın ölüm virajları bitti. Bugüne kadar gelenlerin hiç akıllarından geçmez miydi? 'Niçin bu yapılmaz. Arkadaş, bu dar yollardan, ölüm virajlar ından uçuruma uçanlar, ölenler var' diye. Biz yaptık ve bitti. MHP, ANAP, DSP iktidar olmadınız mı? İktidardaydınız, niçin bir kazma çakmadınız? CHP, sen bugüne kadar ortaklıklarda bulundun, niçin bir kazma çakmadın? Var mı böyle bir şey? Yok, biz varız, biz. Birçok barajın da açılışını yapacağız. İçme suyu ve enerji temininde birçok barajı açacağız. Doğalgaz, enerji noktasında ciddi adımlar attık, atıyoruz. Ülkemiz bir enerji üssü haline geliyor."

Erdoğan, çalışma arkadaşlarını "Türkiye aşklarından, sevdalarından ve hizmet heyecanından" dolayı kutlayarak, "Şimdi daha fazlasını birlikte yapacağız. Yedi yılda Türkiye'ye tarihi başarılar kazandırdık, hep birlikte bir kez daha tarih yazmaktan öte yeniden tarih yapacağız" diye konuştu.

Milletin her bir derdiyle tek tek ilgileneceklerini ve gönüller yapmaya, kazanmaya devam edeceklerini ifade eden Erdoğan, Şeyh Edebali'nin "Öfke onlara uysallık bize, güceniklik onlara gönül almak bize, suçlamak onlara katlanmak bize, acizlik onlara hoş görmek bize, anlaşmazlık onlara adalet bize, haksızlık onlara bağışlamak bize. Ey oğul, sabretmesini bil, vaktinden önce çiçek açmaz. Şunu da unutma insanı yaşat ki devlet yaşasın" dizelerini okudu.
Erdoğan, kedisine bir milletvekili tarafından anlatılan bir olayı milletvekillerine anımsatarak şunları kaydetti:

"Mezradan başka bir şey görmemiş bir kız gün geliyor hastalan ıyor. Bir katıra bindirip yola indiriyorlar. Daha sonra arabaya bindiriliyor. İlk kez bir arabaya biniyor ve hayatında ilk kez Bahçesaray gibi bir şehre gidiyor. Çünkü mezradan başka bir yer görmemiş. Tabi Bahçesaray'ı görünce o mezranın yanında bir şehir. Bahçesaray'ı görmeyenlere de görmelerini ayrıca tavsiye ederim. O ayrı mesele. Dönüşte minibüste bir teyze yaklaşıyor. 'Kızım' diyor, 'Gençsin, güzelsin neden bu yaşlı adamla evlendin, neden direnmedin, neden karşı çıkmadın?' Kızcağızın verdiği cevap son derece anlamlı; 'Ne edeyim Teyze! Dünyanın bu kadar büyük olduğunu bilmiyordum ki.' Dünya bizim gözümüzün görebildiği kadar değil; hayat, sadece bizim var olduğumuz mecrada akıp gitmiyor."

"Gözümüzü kapattığımızda dünya kararmıyor, yok olmuyor" diyen Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:

"Türkiye İzmir'den, İstanbul'dan ibaret değil. Türkiye'nin meseleleri Osmaniye'den, Ankara'dan, Antalya'dan ibaret değil. Türkiye çok büyük. Bu topraklar hepimizin kardeşlik, barış içinde, huzur içinde yaşayabileceğimiz kadar büyük ve geniş. Komşumun derdi benim derdimdir, kardeşimin meselesi benim meselemdir. Bu ülkede yaşayan, bu vatanın üzerinde, bu bayrağın altında yaşayan herkesin problemi, bizim problemimizdir. Çünkü biz böyle bir kültürden, böyle bir medeniyetten geliyoruz. Biz herkesi biri birini anlamaya, tanımaya davet ediyoruz. Muhalefetin tüm kışkırtmalarına, tüm tahriklerine, tüm çirkin iftiralarına rağmen ülkemin her köşesindeki vatandaşımın, bu meseleyi enine boyuna düşünmesini istiyorum. Öncelikle siyasi mülahazalarla değil, insani ve vicdani açıdan meseleyi değerlendirmek durumundayız. Ölen her insan bu vatanın, bu milletin bir parçasıdır. Tek bir insanın ölmesini bile, insanlık vicdanı onaylayamaz.

Yaşanan acılara ilave olarak , millet olarak, devlet olarak neleri kaybettiğimizi, enerjimizi nasıl kaybettiğimizi de hesaba katmak zorundayız. Buraya nasıl geldik, ne bedeller ödedik? Eğer çözmezsek ne bedeller ödeyeceğiz, ekonomik olarak ne bedel ödedik, daha ne bedel ödeyeceğiz? Bunu benim her bir vatandaşımın hesap etmesi gerekiyor."

"BU MESELEYİ ÇÖZDÜĞÜMÜZDE FAİZLER DAHA DA DÜŞECEK"
Başbakan Erdoğan, borçlanma faizlerine de değinerek, şunları sö yledi:
"Lütfen buna dikkat edin burası çok önemli. Bizim ödediğimiz borçlanma faizinin yaklaşık dörtte biri terör riskinden kaynaklandı. 10 yıllar boyunca terör riski nedeniyle bu ülke yüksek faizlerle borçlanmak zorunda kaldı. O faizin bedeli benim 72 milyon vatandaşımın cebinden çıkıyor. Bu meseleyi çözdüğümüzde bu riski ortadan kaldırdığımızda, göreceksiniz, o faiz oranları daha da düşecek. O bedel benim top yekün milletimin cebinde kalacak. GAP projesi sadece Güneydoğu Anadolu illerimiz için değil, tüm Türkiye'nin çehresini değiştirecek. Doğu Anadolu projesi sadece Doğu Anadolu'nun değil, Türkiye'nin kaderini değiştirecek. Konya Ovası Projesi tamamlandığında sadece Konya ovasına değil, bütün ülkemin yüreklerine su serpilecek. İşte böyle bütüncül yaklaşmak durumundayız, i şte kucaklayıcı olma durumundayız."

"SADECE ÜSTÜ ÖRTÜLÜ (BUNLAR BÖLÜCÜ) BU KADAR"

Konuyla ilgili meclisteki genel görüşmede atacakları adımlarla ilgili genel bir bilgilendirme yaptıklarını ifade eden Erdoğan, şöyle devam etti:
"Ne oldu? Muhalefet atacağımız adımların hangisine itiraz edebildi, atacağımız hangi adımın Türkiye'yi böleceğini, parçalayacağını söyleyebiliyorlar? Sadece üstü örtülü olarak 'bunlar bölücü', bu kadar. Neden? Niçin? neye dayanarak söylüyorsun var mı? Böyle bir şey yok. Aylardır toplumu, milletimizi yanıltmaya, karanlığa yumruk sallayarak süreci provoke etmeye çalışıyorlar.

Demokratik açılım süreciyle ilgili suçlamalarının, karalamalarının, iftiralarının, hayali senaryolarının hepsinin boş olduğu, dayanıksız olduğu ortaya çıktı . Ak Parti'ye karşı büyük bir haksızlık içinde oldukları görüldü. Milli birilik ve kardeşlik sürecinin sadece ve sadece bu milletin, bu ülkenin, bu devletin selametini, huzurunu, refahını hedeflediği, milli biriliğimizi güçlendirmekten, kardeşliğimizi pekiştirmekten başka bir amacının olmadığı daha iyi anlaşıldı."

CHP'NİN OY VERENLERİNE, ANLATMAMIZ LAZIM"

Şimdi kendilerine düşenin bu sürecin ne olduğunu, ne olmadığını halka anlatmak olduğunu vurgulayan Başbakan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"CHP'nin üst kadrosuna değil, çünkü onlar anlamamakta direniyor. Ama CHP'nin oy verenlerine, kardeşlerimize anlatmamız lazım. MHP'nin lider kadrosuna değil; onların ne anlayıp, ne anlamadığı ortada; ama MHP'ye oy veren sempatizan olan kardeşlerime sesleniyorum; Onlar başlarını iki ellerinin arasına alarak inanıyorum ki bu süreci çok daha farklı değerlendireceklerdir. Bu yanlış bilgilendirmelere, karalama kampanyalarının haksızlığına onlar da şahitler, görüyorlar.

Ben burada artık CHP'ye bir eleştiri getirmek istemiyorum. Sağ olsunlar, onlar zaten bize hiç bırakmıyorlar. Yapacaklarını zaten kendi kendilerine yapıyorlar. Dört tane rapor hazırladılar. Bugün tüm o raporlarda ifade ettikleri görüşlerin tersini ifade ediyorlar. Beş yıl, 10 yıl, 20 yıl önce sö ylediklerinin tam tersini iddia ediyorlar. 1990 yılında rapor hazırlamışlar, 'özel okullarda Kürtçe eğitim yapılabilir' demişler. Bugün, Kürtçe kelimesine bile tahammül edemez duruma geldiler."

"SAYIN BAHÇELİ, TARİHİNİZDEN KAÇAMAZSINIZ"

"Ben onları kendi hallerine bırakıyorum" diyen Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Ancak burada Sayın Bahçeli'ye, yine bazı hatırlatmalarda bulunmakta fayda görüyorum. Biz, hep söylüyoruz, Meclisin tutanakları var. Milletin hafızası var, geçmişte ortaya koyduğunuz icraatlar, çıkardığınz paketler var, altına imzanızı attığınız kanunlar var. Sayın Bahçeli, bunlardan kaçamazsınız, tarihinizden sıyrılamazsınız. Şimdi eminim ki yine sinirleneceksiniz, yine öfkeleneceksinİz, yine hop oturup hop kalkacaksınız. Ama bunlar gerçekler, bunlar sizin geçmişiniz.

Tarih 8 Aralık 2000. TBMM'de o meşhur af tasarısı görüşül üyor. Bir milletvekili söz alıyor ve bakın neler söylüyor. 'Sayın Başkan ve değerli Miletvekilleri! Görüşmekte olduğumuz af tasarısı meclisimize art niyetli olarak getirilmiştir. Çirkin ve tehlikeli bir hesabın ürünüdür, amaç anayasamızın 14. maddesini delerek meclisin yetkisinde bulunmayan vatan hainlerini, PKK'lı canileri, ve onun terörist başını affetmek ve büyük vebale bu büyük meclisi alet etmektir.' Aynen tutanaktan okuyorum. (DYP sıralarından bravo sesleri, alkışlar) 'Değerli Miletvekilleri! Bunları söylerken tasarıyı hazırlayıp meclise gönderen hükümete haksızlık yaptığımı düşünmüyorum, bir kehanette de bulunmuyorum. Çünkü bu hükümet kuruluşunun hemen akabinde ilk iş olarak pişman olduğunu söyleyen PKK'lılara af çıkarmıştır.

Takiben yine basın suçlarına verilen cezaların ertelenmemesi adı altında adı basın olan paçavralarda kalem oynatan PKK'lıları da af etmiştir. Şimdi bu tasarıyla 169. madde kapsamında PKK canilerine bilerek yardım ve yataklık edenlere af getirilmektedir. Yine hepinizin malumudur ki, bu hükümet Abdullah Öcalan'a bağımsız yargının verdiği idam cezasın ı meclise gö ndermemiştir. MHP'li, DYP'li ve Anavatan partili değerli arkadaşlarıma hatırlatmak istiyorum. Bu derece çirkin ve tehlikeli af yasasını MHP teşkilatı ve ülkücülerin kabul etmesi hiç bir şartta mümkün değildir. (Yine DYP sıralarından alkışlar) DYP ve Anavatan Partisi teşkilatlarının da rıza göstermeyeceğini biliyorum değerli milletvekilleri. Bu çirkin ve tehlikeli af tasarısını geldiği yere Sayın Başbakan'a ve onun bakanlarına yakıştığı yere göndermek bu meclisin yapacağı en hayırlı iş olacaktır. (DYP ve Fazilet Partisi sıralarından bravo sesleri ve alkışlar) Bırakalım bu çirkin tasarı geldiği yerde ve yakıştığı yerde kalsın' diyor. Bu sözler size tanıdık geliyor mu? Bu ifadeler bugün Sayın Bahçeli'nin üslubuna benziyor mu?

Peki kime ait bu ifadeler? MHP İçel Milletvekili Sayın Ali Güngör'e ait ve bu milletvekili Sayın Bahçeli tarafından 10 Ocak 2001'de partisinden ihraç edilmiştir. O gün kendi milletvekili tarafından
dile getirilen bu ifadelere tahammül edemeyen Sayın Bahçeli, o gün ifade edilen iddiaları hazmedemeyen Sayın Bahçeli, bugün ondan çok daha ağır ifadeleri, hem de haksız yere bize yöneltmek cüretini gösteriyor. O gün Ali Güngör'ü dilinden, üslubundan, tavrından dolayı ihraç eden Sayın Bahçeli aslında bugün kendisini MHP'den ihraç etmiştir. Bu ifadelerle onu gösteriyor."
Son günlerde birilerinin milleti korkutmak için ellerinden geleni yaptıklarını belirten Erdoğan, şunları kaydetti:

"Bölünme ile korkutuyorlar, parçalanmayla korkutuyorlar, hayali senaryolarla, hayali tehditlerle korkutuyorlar. Korkutup sindirmek istiyorlar. Korkutup sorunları çözümsüz bırakmak istiyorlar. Korkutup bu korkudan nemalanmak, bu korkudan istifade etmek istiyorlar. Onlara sesleniyorum: Bu millet azizdir, bu millet kahramandır, bu millet sizin o korku senaryolarınıza prim vermez, sizin korku tünellerinize girmez, sizin korkak tavırlarınıza asla teveccüh göstermez. Bu millet korkuyla amel etmeyecek kadar büyüktür, cesurdur, dirayetlidir, özgüven sahibidir.

Biz korkuyla değil, cesaretle yol alırız. Biz korkuyla değil, özgü venle harekete ederiz. Biz ürkeklikle değil, azimle, kararlılıkla adım atarız. Büyü k milletler korkuyla hareket etmez. Büyük düşünenler eziklikle, ürkeklikle hareket etmez. Siyasetlerini korku üzerine kuranlar, yönetimlerini korkuya dayandıranlar, korkuya dayanan bir gelecek inşa edenler yanlış yaparlar. Kaybetmeye mahkumdurlar.

Korku üzerine bir gelecek kurulmaz. Korku üzerine demokratik bir sistem inşa edilmez. Korkuya dayananlar da korkutmayı siyaset zannedenler de korkuyu tahrik edenlerde her zaman kaybetmiştir. Bundan sonra da kaybedecektir. Bunu böyle bilelim.

Onyıllardır bu ülkenin siyasetinde söz sahibi oldular... Bunların bir kısmı kimi zaman iktidar ortağı oldu, kimi zaman başbakan yardımcısı oldular, kimi zaman bakan oldular. Peki bu ülke için ne yaptılar? Altına imzalarını atabilecekleri, bunu da biz yaptık diyebilecekleri eserleri var mı? Türkiye'nin hangi meselesine el attılar? Hangi kronik meselede ellerini cesaretle taşın altına koyabildiler? İnanın sıkıştılar, seçimlere daha bir buçuk yı l kala hemen bırakıp kaçtılar. 'Biz yapamıyoruz, edemiyoruz, bu işi yapamayacağız' dediler. Ama şimdi bakıyorsunuz kabadayı olmuşlar maşallah. Bizi erken seçimle tehdit ediyorlar. Biz siz değiliz. Biz bu ülkede milletin bize verdiği süreyi nasıl ki bundan önce beş yıla yaklaşana kadar devam ettirdik, bundan sonra da dört yıllı k süreyi aynen devam ettireceğiz. Boşuna heveslenmeyin. Boşuna küçük hesapların içine girmeyin ve milletin aklını karıştırmayın."

"ALDIRIN, DOKUNUN, DERT EDİNİN, HİSSEDİN..."
Türkiye'nin, zamanında seçim yapılmasına artık alıştığını vurgulayan Erdoğan, bunun bundan sonra da bu şekilde devam edeceğini ifade etti.
"Bu şekilde yaygara çıkartanların ülkeye zarar verdiklerini ve ihanet ettiklerini" ifade eden Erdoğan, piyasaların bu tür dedikodulardan rahatsız olduğunu, bu kişilerin Türkiye ekonomisin sıkıntıya düşürdüklerini söyledi.
Muhalefetin Türk ekonomisine katkıda bulunmak gibi bir derdinin olmadığını kaydeden Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bunların tek meselesi ülkeyi karıştırmak. Bunlar mikser, mikser. Görevleri bu. Milli birliğimizi, kardeşliğimizi pekiştirmek için hangi adımı attılar? Terör meselesi için, Alevi vatandaşlarımızın, azınlıklarımızın ve etnik unsurlarımızın sorunları için, ekonominin kronik problemlerini çözmek için sözden, laftan, nutuktan başka bugüne kadar ne ürettiler?

Şimdi çıkıyorlar, yapanı taşlamaya çalışıyorlar. Benim aziz milletim bu acziyeti, bu korkaklığı, bu tutarsızlığı ibretle seyrediyor. Ama ben onlara 'gölge etmeyin başka ihsan istemez' demiyorum. Her şeye rağmen bunu söylemiyorum. Yol yakınken dönün diyorum. Gelin siz de milletin yönüne, milletin rotasına, milletin güzergahına girin diyorum. Milletimizin sorunlarına gözünüzü yummayın, milletimizin hissiyatına kalbinizi kapatmayın, milletimizin sesine kulağınızı kapatmayın, başınızı kuma gömmeyin, 'adam aldırma, geç' demeyin, 'gemisini kurtaran kaptan' anlayışıyla hareket etmeyin, 'bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın' demeyin. Aldırın, dokunun, dert edinin, hissedin diyorum. Mesele bu.
Siyaset, milletin hissetmediğini hissetmek, gördüğünü görmek, duyduğunu duymak sanatıdır. Eğer milletin hissiyatından beklentilerinden, sorunlarından koparsanız ayakta kalamazsınız. Siyasetin amacı sorun çözmektir, hizmet etmektir, insanı yüceltmektir. İnsanın refah ve huzurunu temin etmektir."

"TÜRKİYE'YE AYAKBAĞI OLAN HER KONUYU CESARETLE TARTIŞALIM"
Bütün sorun alanlarını minimize edecek gücün mevcut olduğunu kaydeden Başbakan Erdoğan, bunun için "Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi" ile "Demokratik Açılım Süreci"ni sorun alanlarını minimize etmek amacıyla ortaya koyduklarını dile getirdi.

Bu sorunları sıfırlamaktan değil, minimize etmekten söz ettiğini belirten Erdoğan, bütün sorun alanlarının TBMM'de yapılan müzakerelerde tek tek açıklandığını ifade etti. Muhalefetin ise hala "ne söylediler?" dediğini anlatan Başbakan Erdoğan, "Türkiye'nin bütün sorunlarına el atacak, hal yoluna koyacak irademiz var bizim. Birikimimiz var, potansiyelimiz var" dedi.
Erdoğan, Hükümet olarak yedi yıldır bu noktada adımlar attı klarını belirtti. Alevi vatandaşların yüz yıllardır bu ülkede kendilerine göre sorunlarının ve taleplerinin bulunduğunu belirten Erdoğan, şöyle konuştu:
"Buna daha ne kadar kulak tıkayabiliriz? Azınlıkların sorunlarını daha ne kadar görmezlikten gelebiliriz? Demokratik sorunları, ekonomik sorunları daha ne kadar erteleyebiliriz?

Türkiye yıllarca bu sorunları öteledi, erteledi, görmezden, duymazdan geldi. Peki ne oldu? O sorunlar çözüldü mü? Hayır. Tam tersine daha da büyüdü. Biz diyoruz ki tamamını minimize edelim, tamamını ele alalım, Türkiye'ye ayakbağı olan her konuyu cesaretle tartışalım, istişare edelim. Diyorlar ki 'bunları burada tartışacak mıyım?' bunları savaş yıllarında o Parlamento tartışm ış. Şimdi Parlamento'da bütün bunları tartışmaktan niye kaçıyorsunuz?"

"SENİN GİZLİ DÜNYAN VARSA BEN NE YAPAYIM?"
Muhalefetin isteği üzerine konuyu TBMM'ye getirdiklerini anlatan Başbakan Erdoğan, milletin vekillerine gidilmesinin ardından, şimdi de milletin asıllarına gidildiğini ve kendisi ile bakan ve parti yöneticilerinin 81 ili dolaştığını dile getirdi.
"İlkbahar sonuna kadar bu süreç devam edecek" diyen Erdoğan, tüm Türkiye'yi dolaşıp süreci anlatacaklarını bildirdi.
Türkiye'nin bugüne kadar çözülemeyen sorunlarını çözmek için Hükümet olarak birçok adım attıklarını vurgulayan başbakan Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:

"2005'te Diyarbakır'da 'Kürt meselesi benim meselemdir' dediğimde kıyamet koptu. İşte sorun alanlarından bir tanesi...
Tüm etnik unsurların sorunları var bu ülkede. Türk vatandaşımın da sorunu var, Kürt vatandaşımın da, Lazının da, Çerkezinin de, Romanının, Arnavutunun da, Boşnağının da vesaire... Hepsinin kendilerine göre sorunları var. Ama bakınız TBMM'de ben 'alt kimlik, üst kimlik' dediğim zaman adeta çılgına dönen Anamuhalefetin lideri, benden sonra bir de baktım ki O da 'üst kimlik' lafını kullanmaya başladı. Ben alt kimlik olarak tüm etnik unsurları saydığımda, üst kimliğin de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı olduğunu söylediğimde, 'alt kimlik, üst kimlik diye ülkeyi bölüyorlar' diyordu. Sonra baktım kendisi kullanmaya başladı. Çünkü Sayın Baykal akşam farklıdır, sabah farklıdı r. Yapısı budur. Bu yeni bir şey değil.

TRT 6'yı açtık. Ne oldu ülke mi bölündü? 5 tane Alevi Çalıştayı yaptık birliğimiz mi bozuldu? Azınlıklara en doğal haklarını verdik, veriyoruz. Bütünlüğümüz mü koptu? Adalar'da biraraya geldim, hemen şunu söylediler: 'Bak gizli gizli toplantılar yapıyorlar'. Adalar'da herkesin gözü önünde yaptık. Ne gizlisi? Ama senin gizli dünyan varsa ben ne yapayım? Biz her şeyi açık yapıyoruz. Daha da fazlasını da yapabiliriz, yapmalıyız. Yeter ki bunların gerekli olduğuna, Türkiye'nin hayrına olduğunu görelim."

"ESKİ YARALARI KANATMAYA ÇALIŞIYORLAR"
Bu yola "anneler ağlamasın" diyerek çıktıklarını hatırlatan Başbakan Erdoğan, bu hayati projeyi gözyaşları dinsin, şiddet ve terör son bulsun diye ilan ettiklerini söyledi.

Anavatanın bir adının da Anadolu olduğunu kaydeden Erdoğan, "Babadolu değil, Anadolu" dedi. Bunun çok anlamlı olduğunu vurgulayan Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin baştan başa ana dolu olduğunu dile getirdi.
Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi'ne Anadolu'nun onayı ve rızası ile başladıklarını belirten Erdoğan, şunları söyledi:

"Bu süreçte bize karşı çıkmakla kalmayıp, 'analar ağlası n' diyenler, ellerini vicdanlarına koymayanlar daha şimdiden Anadolu ile bağlarını koparmışlardır. Çünkü Anadolu anaların vicdanıdır, yüreğidir.

Daha ilk cümlelerinde sorunların çözüm yoluna girmesinin siyasi ikballerini karartacağını görmüşlerdir. Çünkü istikbal ve istismar kapıları kapanacaktır. Gelecekte kendilerine yer kalmayacağı için eski yaraları kanatmaya çalışıyorlar. Biz diyoruz ki 'bugün yangını söndürme günüdür'. Ama onlar yangına suyla değil benzinle gitmeyi tercih ettiler. 'Anneler tabii ki ağlayacak' diyerek tarihe kazınacak talihsiz ifadeler kullandılar. Dediler ki 'Çanakkale'de, Kurtuluş Savaşı'nda, Şeyh Sait İsyanı'nda, Dersim'de anneler ağlamasın mı diyecektik?'
Çanakkale'de benim yürekli anam oğlunun başına kına yakarak askere gönderdi. 'Kurbanlık koyunlara nasıl kına yakılırsa ben de onun için senin ba şına kına yaptım. Git vatanın için, toprağın için, memleketinin namusu, onuru, şerefi için şehit ol' diyerek evladını cepheye gönderdi.

Kurtuluş Savaşı'nda oğlunu cepheye gönderen bir annenin oğluna hitabını burada sizlerle paylaşmak isterim. Belki birileri de duyar: (Hüseyinim, aslan oğlum benim... Dayın Şıpka'da, baban Dimetoka'da, kardeşlerin Çanakkale'de yatıyorlar. Sen benim son yongamsın. Minarelerden ezan sesi kesilecekse, camilerin kandilleri körlenecekse sütlerim sana haram olsun. Öl de köye dönme! Yolun Şıpka'ya uğrarsa dayının ruhuna bir Fatiha okumayı unutma! Haydi oğul, Allah yolunu açık etsin...).

İşte Kurtuluş Savaşı'nda analar ağlamadı, Çanakkale'de analar a ğlamadı ama Dersim'de analar ağladı. Kahramanmaraş'ta analar ağladı, Çorum'da analar ağladı, Sivas'ta, Başbağlar'da, Gazi Mahallesi'nde analar ağladı. 30 yıldır benim 81 vilayetimin tamamında ağlayan, gözyaşı döken analar var".

"KANI KANLA YIKIYORLAR, ÖFKEYE ÖFKEYLE KARŞILIK VERİYORLAR"
Başbakan Erdoğan, konuşmasında, Necip Fazıl Kısakürek'in bir eserinden, "Mazgirt Tersemek nahiyesinin halkı doğranmakta... Merhamet sahiplerinden biri, birle on yaşı arasında 20 kadar çocuğu alıp bir derenin içine saklamışt ır. Vazivet birden haber alınıyor. Çocukların öldürülmeleri emri veriliyor. Fakat bu emri yerine getirebilecek kimse zuhur etmiyor. En katı yürekliler bile, böyle müdafaasız masumlara silah kullanamayacaklarını söylemeye mecbur kalıyorlar. Tecrübe birkaç defa akamete uğruyor ve hayli sıkıntı mevzuu oluyor. Nihayet karanlık suratlı bir adam bulunuyor ve bir dere içinde titreşe titreşe bekleyen 20 masumun işini bitiriyor. Murat Suyu'nun kandan kıpkızıl aktığını görenler olmuştur" sözlerini okudu.

Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
"Ne o tablonun savunulacak tarafı vardır ne de bugün yaşanan manzaranın. Kurşunların vızıltısını duymuyorlar, gözyaşlarına dokunamı yorlar, acıları hissetmiyorlar.
Biz, analar ağlamasın dedikçe onlar bunu hafife alıyor, 'anaların gözyaşlarını, anaların acılarını abartmayın' diyorlar. 'Geçmişte analar nasıl ağlamışsa bugünde ağlamaya devam etmelidir' diyorlar. Çünkü kendi çocukları böyle öldürülmedi, kendi çocukları böyle ölmedi. Çünkü onlar bunu ya şamadılar. Yaşamadıkları için 'yaşasınlar' diyorlar. 'Anaların gözyaşları terörle mücadelede ayaklarımızı pranga olmamalıdır' diyorlar. Biz evlat acıları son bulsun dedikç e onlar pervasızca 'geçmişte nasıl evlat acıları yaşanmışsa bugün de bu acılar sürmelidir' diyorlar. Gözyaşını gözyaşıyla besliyorlar, kanı kanla yıkıyorlar, öfkeye öfkeyle karşılık veriyorlar.
Dünün nesline söyleyecek sözleri yoktu, bugünkü nesle söyleyecek bir sözleri de yok. Bunların yarınki nesillere söyleyecek bir sözleri de olmayacak. Hani bir türkü var, adı Drama Türküsüdür. Hem drama türküsüdür, hem de dramatiktir. 'Mezar taşlarını hasan koyun mu sandın, adam öldürmeyi hasan ölüm mü sandın?' der. Türkiye'nin yaklaşık 30 yıldır gördüğü manzara oyun değ il. Bu süreç bu şekilde devam edemez, etmemelidir. Bu oyunları inşallah bozacağız. İstismar zeminlerini inşallah kaldıracağız."