Spor


Türküm, doğruyum, çalışkanım
Kalbi ikiye bölünmüş; yarısı Fenerbahçe, diğer yarısı Beşiktaş için çarpıyor. Ve onun için iki büyük başkan var: Süleyman Seba ile Aziz Yıldırım. Denizli maçını şöyle özetliyor: "Hayatım boyunca unutamayacağım bir üzüntü". Milli Takım teklifini de açıyor: "Gurur duydum. Ama Fenerbahçe'yi yarı yolda bırakamazdım".

Bademciğini yoklayıp bir ilaç yazan doktora asgari ücretin üçte birini ödemek ağır gelmiş adama:"Beş dakika için bu para çok değil mi doktor bey".Doktorun yanıtını bilirsiniz:"Yirmi sene artı beş dakika".Bu röportaj da öyle bir şey işte...Daum'un, Türkiye'ye geldiği ilk günden beri tanıyıp, insan olarak algılayıp, gerçeklerin dışında kalem oynatmazsanız ve en sert eleştirdiğinizde bile haklıysanız, Türkiye'ye kapalı kapılarını açarsınız.

Daum bir Alman... Disiplin ve ciddiyeti abartan genlere sahip. Ciddiyeti ise dillere destan.Kısacası "kan uyuşmazlığı" var bizimle!..
Ben yüreğinin sıcaklığını bilirim de... Herkese anlatmak mesele...
Ne ister insanlar inanmak için? Belge.
İşte bu röportajda çıkacak ortaya...
Daum'un ,Türkiye'de bir çocuk yuvası kurduğunu ve hâlâ yardımlarını sürdürdüğünü bilir miydiniz?
Peki en zor döneminde elinden tutan Türkiye'ye karşı büyük bir şükran hissi beslediğini?
Fırsat bulursa koşarak döneceğini?
O bir Alman; ama yarısı Anadolu'dan.
* * *
Gelelim mesleki durumlarına...
Beşiktaş'tan sonra Fenerbahçe'de tek adamlık yapmış bir hocanın hatıraları "best seller" olabilir bu ülkede.
Bir cümlesi, kariyer sonlandırabilir... Bir iması göklere çıkarabilir adresteki insanı.

Kime kızgın... Kime hayran... Neye şaşkın...
Kimlerle bağını koparmadı? Onu hangi olay ağlattı?
Bunlar sadece onun kişisel duyguları değil, bizim futbol tarihimizin kırılma noktaları artık... Çünkü Daum, futbolumuzun tam merkezinde.
Bu röportajı sıradan bir "bademcik kontrolu" veya "ağız arama"dan ayıran özellik, işte bu niteliğinde. Kimbilir; belki de Daum'u yeniden tanıyacaksınız. Okuyun, karar verin.

Köln, şirin bir kent... Halkı, futbola tutkulu. İkinci ligde, ama her maçını 54 bin kişiye oynuyor. Daum da teknik direktörlüğe merhaba dediği bu takımı hiç unutmadı ve evine döndü. Bir aylık diyaloğun ardından röportajı kabul eden Daum ile Fenerbahçeliler'in yoğun olduğu bir restorantın yolunu tuttuk. Murat Kuş kardeşime, "Nasıl yani, yine Fenerbahçeliler'in olduğu yer mi?" diye sorduğumda, Türkçe'yi biraz olsun anlayan Alman hoca, "Tedirgin olma... Siyah - beyaz!" dedi.
İşte burada başlamıştı röportaj... Daha oturmadan, yürürken... 'Yine Beşiktaş mı?' dediğimde, ekledi: "Neden olmasın? Beşiktaş'ın bende özel yeri var."

"Yeniden Fenerbahçe olursa?" dediğimde gözleri ışıl ışıldı: "A şıkkı, evime dönüyorum, yani Türkiye'ye... B şıkkı, Avrupa'nın en büyük kulüplerinden birine teknik direktör olurum demektir".
İnsanların ilk hatırladığı, en son yaşananlardır. Biz de öyle yaptık... Sözü Denizli maçına getirdik. Hani şampiyonluğun kaybedildiği, Fenerbahçeliler'in hatırlamak bile istemediği o ana...
Alman soğukkanlılığını her zaman üzerinde taşımak için çaba gösteren Daum, bu kez mimikleriyle sıkıntısını belli etti, "Hatırlamak bile istemiyorum. Beni kahretti. Hayatım boyunca unutamayacağım en büyük üzüntü kaynağıdır. İçim kan ağladı. Kabullenemedim".
O maçın son 16 dakikasını hatırlatmasını istediğimizde itiraz etti: "Sonucu son 16 dakikaya sığdırmayın. İlk yarının sonunda yaşananları hatırlayın. Neler olup, bittiğini, sonucun nasıl olabileceğini tahmin edebilirsiniz. O an ne düşünebilirdim? Bütün sene boyunca emek verdik, alın teri döktük. Bu da şunu gösterir; o şampiyonluğu biz hak etmiştik".
Konuyu biraz daha açmasını istediğimizde, bu olaylara girmek istemediğini belirtiyor ama söylemeden de yapamıyor: "Geriye bakmak bana yakışmaz. Bizim de hatamız olmadı mı. Şampiyonluğun kaybedilmesini sadece Denizli'ye bağlamayın. V.Manisa maçı dibe vurduğumuz andır. Skor değil, oynadığımız futbol olarak. Sadece Rüştü suçlu değildi. Takım olarak kaybetttik. Rüştü son adam olduğu için öne çıkarılıyor. Değiştirmeyi de asla düşünmedim. Amaç maçı kazanmaksa, bunun için değişiklik yaparım. Diyelim ki, Rüştü'yü aldım, Volkan'ı koydum. O zaman Volkan'ı kaybederdim. Kayseri'ye de yenildik. O maçlar kırılma noktalarıdır".

Ne Fenerbahçe'yi Beşiktaş'tan, ne de Beşiktaş'ı Fenerbahçe'den ayırabiliyor Daum... Onu tanıyanlar politik olmadığını bilirler. Bir spor adamı değil de, sade vatandaş olarak hangi takımı tuttuğunu sorduğumuzda ise politik bir duruş sergiledi!: "Zor bir soru... Beşiktaş'ta aile ortamı hakim. Ama Fenerbahçe'ye bakıldığında sportif anlamda devasa adımlar attı. Karşılaştırmak gerekirse, Almanya'da Bayern Münih ile Werder Bremen... Bremen daha mütevazı, iyi bir kulüp, tıpkı Beşiktaş gibi... Ama Bayern Münih, hedefe yönelik attığı adımlara baktığımızda büyük kulüp...Tıpkı Fenerbahçe gibi ".

Sözü başkanlara getirdik. Biri, Beşiktaş'ın efsanesi Süleyman Seba, diğeri Fenerbahçe tarihinin en başarılı ismi Aziz Yıldırım... Daum, kısa süren dalgınlık yaşadı. Belli ki, kafasında ikisini de teraziye çıkardı ve toparladı: "Karşılaştırmak çok zor. İkisi de ayrı dünyaların insanı. Seba, konservatif (Tutucu, geleneklere bağlı) biri. Yıldırım ise kulübü nasıl geliştiririm diye düşünen, büyük adımlar atan insan. Seba, döneminin en doğru başkanıydı. Yıldırım da doğru zamanda Fenerbahçe'nin başkanı. Seba, saygıyla baktığım, imrendiğim biridir. İkisinin tek benzer yanları, prensipleri olması ve taviz vermemeleri".

"Kucak açtınız"
İkisinden bahsederken de çalıştığı diğer başkan olan Serdar Bilgili'yi de unutmuyor Daum. Çok zor durumda bulunduğu bir anda Türk insanının kendisine kucak açtığını ifade eden Alman çalıştırıcı, "Bu kolay kolay unutulur mu? O dönemde farklı tekliflerde vardı, ama Türkiye'ye 'evet' demiştim ve sözümü tuttum. İyi ki gitmişim. Bugün daha iyi anlayabiliyorum.Ve Türkiye'yi tercih etmemin, Beşiktaş'a gelmenin tek nedeni Serdar Bilgili'ye yardımcı olmaktı" dedi.
Daum'u Beşiktaş'tan da çok iyi tanıdığımız için, medya ile arasındaki sürtüşmeyi, Fenerbahçe'yi takip eden gazetecilerle arasındaki mesafeyi bir türlü anlayamamıştık. Onu da sordum.
Lafı hiç dolandırmadı, "Muhtemelen hata bende" derken, bunu da şöyle açtı: "İlk geldiğimde medya ile mesafe koyma zorunluluğu vardı bana göre. Kulübün kendini bulması gerekiyordu. Ancak işler rayına oturduktan sonra medya ile iletişim kurmamız gerekirdi. Maalesef o anı kaçırdık, geç kaldık".


Fenerbahçe ile sözleşmesi devam ederken, Milli Takım'dan da teklif aldığını biliyorduk. Ama Daum bu konudaki düşüncesini hiç açıklamamıştı. Şöyle dedi: "Unutmamak lazım ki, Türk Milli Takımı'na layık görülmek benim için onurdur. Ama Fenerbahçe ile bağım vardı ve sözleşmem devam ediyordu, yarı yolda bırakamazdım. Yakışmazdı".

"Sağlığım yüzünden"
Ya Fenerbahçe izin verseydi... İşte orada duygu patlaması yaşayan Daum, "Seve seve" yanıtını verdi.
Futbol kamuoyunun en çok merak ettiği konulardan biri de, "Daum, sözleşmesini tamamladıktan sonra ne oldu da, ayrılma kararı aldı. Bunda etken kaçan şampiyonluk mu yoksa yönetimden gelen baskı mıydı?" sorularıydı. Sorduk?


"Sözleşmemin bitmesini istedim. Çünkü önümde bir kalça ameliyatı vardı, sağlığım söz konusuydu. Kaldı ki, sağlıklı olmadan insan nasıl verimli olabilir? Ameliyattan sonra uzun süre tedavim söz konusuydu. Tekrar işimin başına ne zaman döneceğim belli değildi. Şampiyonluğu kazanmış olsaydık bile bu öneriyi yönetime götürecektim."

'Keşke Türkçe konuşabilseydik'
"Kariyerimi Fenerbahçe 'de yaptım, doğrudur. Çünkü Başkan Aziz Yıldırım'ın bana sunmuş olduğu imkanlarla çok başarılı olduk. Yıldırım'a teşekkür ediyorum. Çok iyi bir insan ve başkan. Tek üzüntüm onunla aynı dili konuşamak. Onunla Türkçe sohbet etmek isterdim. Türkçe konuşma olanağını bulabilseydim, çok iyi arkadaş da olabilirdik."

'Sevincimi yaşayamadım'
"Fenerbahçe ile Beşiktaş arasındaki maçlar benim için hep zor oldu. Bu maçlarda sevinç gösterisi yapmakta zorlandım. Kolay değil. İki kulüpte de çalıştım. Üzgünüm ama, eğer Fenerbahçe'yi çalıştırıyorsam, sahaya çıktığım anda yüzde yüz Fenerbahçeli'yimdir. Karşı tarafta da arkadaşlarım var. Bir arkadaşa üzüntü dolu anlar yaşatılmaz. Bu nedenle sevincimi dışarı vuramıyordum.

'O ev Pierre'in değildi'
Herkesin merak ettiği, ancak bir türlü yanıtını bulamadığı soruya geldik. Van Hooijdonk olayına... Daum yanıtladı:
"Şunu biliyorum, Fenerbahçe'nin, kazandığı şampiyonluktan dolayı Pierre'e şükran borcu var. Bunu asla inkar edemem. Yüzüne karşı da söyledim. Daha sonra sarfettiği kelimeler, kullandığı cümleler veya yorumlar, tipik, yaşlanmaya yüz tutmuş insanların söylemleridir. Bunu her yıldız yapar. Şunu unutmamak lazım; Fenerbahçe sözleşmeyi sonuna kadar tamamladı. Sanırım Pierre'in futbol yaşamında sözleşmesini sonuna kadar tamamladığı tek kulüp Fenerbahçe'dir. Kariyerindeki ilk şampiyonluğu yaşamıştır".
O arada, Van Hooijdonk'un ayrılmasının ardından onun evine yerleştiği konusunda yapılan polemiği de sormadan yapamadık. Yanıtı ise kısa ve özdü:


"Yaşadığım bir ev vardı. Bu dönem içinde bir çocuğumuz daha oldu ve yönetime daha büyük eve taşınmam gerektiğini söyledim. Murat Özaydınlı ile yaptım bu konuşmayı. Aydınlı, 'Pierre'in evine geçebilirsin' dedi. Başka bir ev tutmanın emlak komisyonu açısından artı masraf olacağını söyledi. Yani o evin sahibi Pierre değildi, sadece orada yaşadı".

'Polat çağırırsa gelirim'
Galatasaray dendiğinde aklına Polat'ın geldiğini söyleyen Daum, "O kolları sıvadığında Cim-Bom'un eski günlere döneceğine inanıyorum. Başkan olursa, çağırırsa elbette Galatasaray'a gelirim" dedi

İki takımda da şampiyonluk yaşayan biri olarak Galatasaray'ı düşünüp düşünmediğini de merak ettik. Burada sanki bir koşul öne sürdüğünü hissettik. Cim - Bom'un adını duyduğunda Adnan Polat'ın aklına geldiğini söyleyen Daum, "Polat kolları sıvayıp, işe koyulduğu an Galatasaray'ın yine eski günlerine döneceğine inanıyorum. Başkan olursa, çağırırsa, elbette gelirim" yanıtını veriyor.

Ayrılığın ardından gelen ilk sezonu da değerlendiren Christoph Daum, sarı - lacivertlilerin yine favori olmasının çok normal olduğunu belirtti. Alman çalıştırıcı, "Fenerbahçe'nin ipi göğüslemesi asla sürpriz değil... Tam tersi olursa büyük sürpriz ve hayal kırıklığı olur" derken, Galatasaray'ın alt yapısının çok kuvvetli olduğunu söyledi.
Trabzon için ayrı bir paragraf açan Daum, "Şu anda bulunmuş olduğu konuma üzülüyorum" ifadesini kullandı.

Demirören'in handikapı
Beşiktaş'ta yaşanan teknik adam tartışmasını değerlendirmekten de kaçınan Alman çalıştırıcı, "Antrenör değişimi kararlarını eleştiremem, yönetim kararı verir. Del Bosque kariyeri olan bir hoca... Getirilmesi yanlış değildi. Tigana... Geçen sezon olağanüstü bir performans gösterdi, Türkiye Kupası'nı kazandı" diye konuştu.
Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören'in de haziranda olağanüstü kongreyle koltuğa oturduğuna dikkat çeken Daum, şunları söyledi: "Kısa sürede her şeyi yapmak zorundaydı. Önünde toparlanma ve transfer için kısa süre vardı. Demirören'i eleştirirken bu handikaplar göz önüne alınırsa daha adil olur."

Bilal Meşe/Milliyet