Asgari Ücret Tespit Komisyonu, üçüncü toplantısını yarın yapacak. Komisyonun 15 Aralık'ta yaptığı toplantıda DPT, Hazine, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve Maliye Bakanlığı'nın ekonomik verilerle ilgili değerlendirmeleri görüşüldü.
Komisyon, işçi, işveren ve devlet (hükümet) olmak üzere üç kesimin beşer temsilcisinden oluşuyor. Komisyonda devleti temsil eden heyette, TÜİK temsilcisi de bulunuyor. TÜİK'in 2006 yılı için belirlediği asgari ücret tutarı, net 508 YTL oldu. Ancak hükümet ve işveren kesimi, asgari ücreti net 380 YTL olarak kabul ve ilan etti.
15 Aralık'ta yapılan toplantıda da TÜİK, tüketim kalıbına göre üç alternatif sundu. TÜİK, asgari ücret düzeyinin net 543-560-589 YTL arasında olması gerektiği yönünde görüş belirtti. AKP hükümetinin Resmi Gazete'de yayımlanan 2007 Yılı Programı'nda ise, gelecek yılda asgari ücrette yüzde 4'lük bir artış öngörülüyor.
Halen brüt 531 (net 380) YTL. olan asgari ücretin Ocak 2007'de yüzde 4 artışla brüt 552 (net 395) YTL olması bekleniyor. Temmuz 2007'de de yüzde 4'lük bir artış söz konusu olabilir. Devletin resmi kurumu olan TÜİK'in parakende fiyatları kullanarak sadece tek işçi için net olarak belirlediği tutara bile itibar edilmiyor. TÜİK, 2005 yılı için de net asgari ücretin 422 YTL olmasını önerirken geçtiğimiz yıl bu en az ücret net 350 YTL olarak belirlenmişti.
5.5 milyon asgari ücretli
DİSK'in araştırmasına göre, asgari ücretle çalışanların oranı, yüzde 44 dolayında bulunuyor. Bir başka deyişle, ülkemizde neredeyse her iki çalışandan biri asgari ücretle çalışıyor. Türkiye'de 3 milyonu kayıtlı, 2.5 milyonu da kayıt dışı olmak üzere toplam 5.5 milyon kişinin asgari ücretle çalıştığı tahmin ediliyor. DİSK, asgari ücrette AKP hükümetinin çekince koyduğu Avrupa Sosyal Şartı'nın ilgili maddesinin onaylanması gerektiğini, komisyonda sadece Türk-İş'in değil, tüm çalışan kesimlerin temsil edilmesini, en az ücretle ilgili anlaşmazlık durumunda çalışanlara grev hakkı tanınmasını istedi.
Türk-İş: 605 milyon olmalı
Asgari Ücret Tespit Komisyonu'nda işçi kesimini temsil eden Türk-İş Eğitim Sekreteri Mustafa Türkel, "Asgari ücretin netini artırabilmek için vergi ve sigorta prim oranlarının düşürülmesi konusunda ısrarlıyız. Brütü artırmadan neti yükseltirsek kayıt dışılık da önlenmiş olur. Öte yandan devletin resmi kurumu olan TÜİK'in tespit ettiği ücrete itibar edilmelidir. İşçinin ailesiyle birlikte insanca yaşanacak bir ücretten yanayız.
En düşük memur maaşı 685 YTL, açlık sınırı ise 605 YTL. Asgari ücret, hiç olmazsa 600 YTL'nin üzerinde olmalıdır" dedi.
TİSK: Enflasyon artı iki puan
TİSK Yönetim Kurulu üyesi ve komisyondaki işveren temsilcisi Ali Nafiz Konuk, "Türkiye'de işsizlik önemli bir sorun. İstihdamı artırmak için yatırım gerekli. Yatırımda da işçilik maliyetleri önemli bir faktör. Kaldı ki TİSK, sendikalı işyerlerinde örgütlü. Asgari ücretin artışı bu işyerlerinde katlamalı bir maliyet getiriyor. İkramiye ve fazla mesai asgari ücretli işçinin maliyetini yükseltiyor. 2007'deki artışta hedef enflasyon oranı esas alınmalı. Bu da, yüzde 4-6 olabilir. Belki bunun üzerine büyümeden dolayı bir, iki puan ekenebilir" dedi.
'Emeklinin primi aslında haraç'
Akademisyenler çalışan emeklinin ödediği primin karşılığı olmadığını belirtirken sendika uzmanları bu kesintiyi 'haraç' olarak niteledi. Halen işçi ya da memur emeklisi çalıştığı takdirde yüzde 7.5'i kendisinden yüzde 22.5'i de işveren katkısı olmak üzere yüzde 30 oranında prim ödeniyor. Yeni sosyal güvenlik yasasıyla bu miktar 1 Ocak 2007'den itibaren çalışan emekli adına yüzde 14, işveren adına da yüzde 19.5 olmak üzere yüzde 33.5'e çıkarılıyordu.
Anayasa Mahkemesi, bu hükmü sadece Bağ-Kur emeklileri yönünden iptal etti, esnaf kesimi yüzde10 olarak ödemeye devam edecek. Yasanın uygulanması altı ay ertelendiği için de çalışan işçi ve memur emeklisi şimdilik yüzde 30 oranında ödemeyi sürdürecek.
Marmara Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ali Güzel, çalışan emekliden kesilen sosyal güvenlik destek priminin emekliye sigorta yönünden herhangi bir katkısı olmadığını belirterek şunları söyledi:
"Sosyal sigorta sisteminde esas olan nimet-külfet dengesidir. Yani siz ödediğiniz prim kadar karşılık alırsınız. Sosyal güvenlik destek priminin bir karşılığı yok. Çünkü işçi ya da memur çalıştığı dönemde zaten sağlık ve emeklilik sigortaları için prim ödemiş durumdaydı, şimdi de karşılığını alıyor. Ayrıca bu anlamda prim kesilmesinin sosyal güvenliğin mantığı ve tekniği açısından bir gereği yok. Karşılığı alınmayan bir prim ödenmiş olacak. Sadece çalışan emekli açısından iş kazası olursa o kapsamda iş kazası ve meslek hastalığı sigortasından yararlanabilir, bunu da işveren ödüyor, oranı da yüzde 1.5'tir, bazı hallerde biraz daha fazladır."
Uzmana sosyal güvenlik destek primi
Yol-İş Sendikası sosyal güvenlik uzmanı Mehmet Babadağ da aynı görüşü savunarak, "Prim karşılığı olmayan bir kesintinin ismi aslında haraçtır. Genç işsizin önünün kesilmesi isteniyorsa zaten çalışan uzman emekliler için sosyal güvenlik destek primi ödeniyor. Diğer vasıfsız işçiler için prim ödenmiyor, sigortasız, yani kayıt dışı olarak çalıştırılıyor" dedi.
Sosyal güvenlik sisteminde özerklik mutabakatı
İşçi ve işveren kesimi, sosyal güvenlik yasasıyla ilgili farklılıklarını korurken, tek çatının özerkliği konusunda mutabık görünüyor
İşçi, işveren ve hükümet tarafı, Anayasa Mahkemesi'nce bazı hükümleri iptal edilen 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun yeniden düzenlenmesi konusunda tam bir mutabakata (uzlaşmaya) sahip görünmüyor. Hükümet ve işveren, yeni yasal düzenleme için altı aylık süreyi uygun görürken, işçi ve memur kesimi bu süreyi yetersiz buluyor. İşverenler reformun felsefesini savunurken, çalışanlar hak kayıplarına karşı çıkıyor. İşçi ve işveren kesimi, üç sosyal güvenlik kurumunu tek çatı altında birleştiren sistemin özerk olması konusunda bir mutabakata sahip. Tarafların görüşleri şöyle:
Türk-İş Başkanı Salih Kılıç: Anayasa Mahkemesi'nin gerekçeli kararının açıklanmasından sonra Emek Platformu'nun toplanıp bir değerlendirme yapması gerekir. Yüksek Mahkeme'in kararında işçiler açısından eşitsizlik yaratan bir durum söz konusu oldu. Özellikle prim ödeme gün sayısı, emekli aylığı bağlanma oranı, sağlıkta teminat paketi, fiili hizmet zammı gibi konularda işçi aleyhine yapılacak düzenlemelere karşıyız. Tek çatının özerk olması gerekir.
Bu kurumun yönetimi prim ödeyen taraflara verilerek demokratik ve özerk bir yapı sağlanmalı, kurumun yönetimini, başkanını sosyal tarafların ağırlıklı olduğu genel kurul seçmeli, bütçesini genel kurul onaylamalıdır. Sosyal Yardımlaşma Fonu da, tek çatı altında toplanmalıdır.
DİSK Başkanı Süleyman Çelebi: Hükümet bizim görüşümüzü dinliyor ama 'olurumuzu' almıyor. Mutabakat sağlanması, 'olurun' da alınması demektir. Yasanın A'dan Z'ye tümüyle ele alınması lazım. Altı aylık zaman buna yetmez. Emeklilik yaşı yüksek, prim oranları fazla, aylık bağlama oranları düşürülüyor, sağlıkta katkı payı artırılıyor. Sağlık paralı hale getiriliyor, tüm bu konularda eleştirilerimiz dikkate alınmalıdır. Bu konularda mutabakat olmazsa sorun da çözülmez. DİSK, KESK, TMMOB ve TTB olarak ortak bir tavır içindeyiz. Taleplerimiz yerine gelmezse mücadeleye devam edeceğiz.
KESK Başkanı İsmail Hakkı Tombul: altı aylık süre yeterli değildir. Yeni yasal düzenleme seçim sonrasına bırakılmalıdır. Norm ve standart birliği kamu çalışanlarının hak kaybına yol açmamalıdır. Biz memurlara ayrıcalık istemiyoruz, norm ve standart birliği en azından memur düzeyinde sağlanmalıdır. Prim gün sayısının artırılmasına, aylık bağlama oranının düşürülmesine, paralı sağlık hizmetine karşıyız.
TİSK Başkanı Tuğrul Kutadgobilik: Reformun temel felsefesinden vazgeçilemez. Altı ay yeterlidir. Yasa, Kasım 2007 seçimlerinden önce onaylanmalıdır. Anayasa Mahkemesi, tek çatı ortadan kalksın demiyor. Reform için her kesim bazı fedakârlıklarda bulunmalı, işverenler olarak prim yükümüz artıyor, bu konudaki isteğimiz yerine getirilmedi. Esas itibarıyla özerkliği savunuyoruz, kurum siyasi müdahalelerden uzak tutulmalıdır. Devlet katkısı kalıcı olmalı, işveren prim oranları kademeli olarak indirilmeli, yasa bireysel emeklilikle de bir bağ kurmalıdır.
Atilla Özsever/Radikal