AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Bülent Gedikli, Merkez Bankası'nın bütün riski piyasalara ve hükümete bıraktığını belirterek, ''Bana göre, faizler şu an hala en az 3-4 puan yukarıda'' dedi..
Türkiye'de rejim tehlikesi olduğuna ilişkin bazı değerlendirmeler
olduğunun hatırlatılması üzerine Gedikli, AK Parti'nin yeni iktidara
gelmediğini, 6 yıldır tek başına iktidarda bulunduğunu söyledi. Gedikli,
şunları kaydetti:
''Ülkenin gündemi ne ise bizim gündemimiz de o. Biz, içeride farklı,
dışarıda farklı herhangi bir gündem takip etmiyoruz. Ülkemizin gündemini
takip ediyoruz. Bu da 6 yıldır ortaya koyduğumuz politikalarla,
icraatlarla ispat edilmiş vaziyette.
Hiç kimse niyet okuyuculuğuna kalkışmasın. Niyet okuyuculuğu yapmasın.
Her kim ne söylüyorsa kendi fikrini, düşüncesini, projesini söylesin.
Önerisini getirsin. Sorunları bu şekilde konuşalım. Bunun dışındaki bir
arayış tamamıyla vehimlerden, korkulardan ibaret bir anlayıştır. Ki; biz
korku siyasetine prim vermeyen bir partiyiz. Onu yapanlar kendileri
durumu takdir etsin.
Bizim 2013 ve 2023 hedeflerimiz var. Cumhuriyetimizin '100. Yıl Marşı'nı
hep birlikte yazacağız. Milletimizle birlikte yazacağız. Türkiye'nin çok
daha büyük ufuklara sahip olması lazım. Çok daha büyük, çok daha güçlü
bir ekonomimizin olması lazım. Biz bunun arayışı içerisindeyiz.
2023 hedeflerinden bir tanesi de Türkiye'nin ekonomik olarak dünyada ilk
10 ülkeden biri olması. Biz icraatlarımızı da buna göre yapıyoruz.''
''HALKA RAĞMEN HALKÇILIK''
AK Parti'nin, sivil toplum örgütlerinden gelen yapıcı önerileri dikkate
aldığını ve değerlendirdiğini belirten Gedikli, Türkiye'nin dört bir
köşesindeki vatandaşların seslerine kulak verdiklerini söyledi. CHP'nin
yapıcı muhalefet yapmadığını savunan Gedikli, şöyle konuştu:
''Altı Ok'tan biri halkçılık. Ama o halkçılık adeta halka rağmen halkçılık. Halbuki halk için halkçı olmak gerekir. Altı Ok'tan bir tanesi de devletçilik ilkesi. Ama bakıyorsunuz ki bir taraftan devletçilik ilkesi var, bir taraftan da 'Biz özelleştirmeye karşı değiliz' diyorlar. Özelleştirmeyi benimsemiş durumdalar. Parti programlarında da var bu. Bazı çekinceleri var sadece. Yani bunlar
çelişmiyor mu? Bir taraftan devletçilik ilkesi, bir taraftan özelleştirmeden yanayız gibi yaklaşımlar, açıklamalar birbiriyle çelişmiyor mu?
CHP'ye, Altı Ok'un yanına yedinci bir ok eklemelerini ve bu okun adını
da 'demokrasi' koymalarını tavsiye ediyorum. O zaman belki daha anlamlı
bir iş yapmış olurlar. Buna Türkiye'de ihtiyaç da var. Yani CHP artık
bazı şeylere demokrasi penceresinden, halkçılık penceresinden bakmayı da
öğrenmeli.
CHP ideolojik bir muhalefet yapıyor. Bu, Türkiye ve dünyada değişen
siyaset parametreleriyle de uyumlu değil. Yani ideolojik siyaset, ideolojik muhalefet aslında kendi ufuklarını daraltıyor. Siyasetin parametreleri değişti. Bu durumu kimse görmezlikten gelemez. Değişen bu parametreleri esas alarak Türkiye'de siyaset yapılabilir, açılım yapılabilir. Bu değişen parametrelerin ilki; değerler üzerinden siyaset. Türkiye'nin tarihten gelen değerleri var. İkincisi, ilkeler üzerinden siyaset. Ve son olarak hizmeti ön plana alan siyaset. Projeci siyaset.
CHP'nin bana göre çok önemli sorunları var. Bir kere muhalefet olarak,
temel sorunlar noktasında ortaya koyabildikleri hiçbir çözüm önerileri
yok. Sadece eleştiri yapıyorlar. Bu üslup CHP'li gençler tarafından bile
onaylanmıyor. 'AK Parti'nin ak dediğine kara diyorsunuz, kara dediğine
ak diyorsunuz. Böyle bir muhalefet olur mu?' diyorlar. Yani gençlik de
aynı soruyu yöneltiyor. O zaman muhalefetin ne yapması lazım? Çözüm
önerilerini de topluma sunabilmesi lazım. Böyle bir sorun var
muhalefetin anlayışında.''
''HİÇ KİMSE ÖZGÜRLÜKLERDEN ISTIRAP DUYMAMALI''
Son yapılan anayasa değişikliğine yönelik eleştirilere de değinen
Gedikli, şunları kaydetti:
''Yapılan değişiklikle ile ilgili ıstırap içinde olduğunu söyleyen siyasetçi aslında geçmişini de neredeyse inkar ediyor. Böyle bir durum var. Ben diyorum ki özgürlüklerden neden ıstırap duyuyorsunuz? Hiç kimse özgürlüklerden, hele hele bireysel özgürlüklerden ıstırap duymamalı. Onun yerine vaktiyle bu ülkeyi soktukları yokluklardan, bu ülkede oluşturdukları kıtlıklardan ıstırap duysunlar. Bu ülkedeki çetelerden ıstırap duysunlar. Esas ıstırap duyacakları şeyler bunlar. Vaktiyle bu ülkenin insanlarına yaşattıkları sıkıntılardan ıstırap duysunlar.
Kuyruklardan ıstırap duysunlar. 1980 öncesi yaşananlardan ıstırap duysunlar.''
MERKEZ BANKASI'NIN PARA POLİTİKASI
Merkez Bankası'nın izlediği para politikalarıyla ilgili değerlendirmelerde de bulunan Gedikli, şunları söyledi:
''Merkez Bankası maalesef hiç risk almıyor. Bütün riski piyasalara ve
hükümete bırakıyor. Böyle bir yaklaşım içerisinde. Oysa bugün, özellikle, bütün dünyada merkez bankalarının izlediği aktif politikalarda değişiklikler ortaya çıktı. Bunun yakından takip edilmesi lazım. Amerikan Merkez Bankası FED'i örnek verelim. FED ne yaptı?
Sıkıntılar ortaya çıkınca hemen faiz indirmeye başladı. Enflasyonu değil, büyümeyi ve istihdamı öne alan bir politikayı süratle yürürlüğe koydu. Dolayısıyla merkez bankaları 'Ben sadece enflasyondan sorumluyum.' gibi bir yaklaşım içerisinde olaya bakmıyor. Şartlar gerektirdiği takdirde büyümeyi de istihdamı da esas alan bir yaklaşım içerisine girebiliyorlar. FED, büyümeyi, istihdamı esas alan bir politikayı devreye sokmuş vaziyette. Yani merkez bankaları bu anlamda şartlara göre değişik bir politikayı da takip edebiliyor. Bunu iyi görmek lazım.
Türkiye'de Merkez Bankası, bana göre, faizleri çok yukarıda tutuyor.
Bunu aynı şekilde piyasalar da söylüyor. Yaptığımız yurt içi gezilerde de bu sıkıntılar, şikayetler dile getiriliyor.
Para politikalarında geçmişte yapılan hataların bedelini milletimize ödetmemeliyiz. Bana göre, faizler şu anda hala en az 3-4 puan yukarıda. 3 yıldan beri de yüzde 10 civarında bir reel faiz söz konusu. Dünyada
global likidite şartlarının çok iyi olduğu son yıllarda, Türkiye'de de faiz oranlarının çok daha aşağılarda olması lazımdı. Şu an da daha düşük bir faiz zamanı.
Tabii burada bir başka nokta da kurlar. Kurlarla ilgili de yapılan değerlendirmeler var. Kurların bu kadar düşük düzeyde olması ihracatçıyı biraz sıkıntıya sokabiliyor. Dolayısıyla kurlar noktasında da aslında
Merkez Bankası'nın daha aktif bir politika takip etmesi lazım.
Fakat, tabii Merkez Bankası'nın kendince haklı olduğu bazı noktalar da
var. Kurlarla enflasyon arasında bir ilişki kuruyor. Cari açıkla da tasarruflar arasında, bilhassa özel sektör tasarrufları arasında bir ilişki kuruyor. Belki uzun vade bakımından bu yaklaşımları doğru olabilir. Ama kısa vade ve orta vade de göz önünde tutulmalı. Dolayısıyla Merkez Bankası'nın kısa ve orta vadede büyümeyi sekteye uğratacak bazı sıkıntıları gidermesi lazım . Özellikle, yatırımların yapılması ile ilgili olarak Türkiye'de ortaya çıkan bir eğilim var.
Dışarıdan alınan borçlarla yatırımlar finanse ediliyor ağırlıklı olarak.
Ancak büyük ölçüde KOBİ'lerin, bu şekilde dışarıdan kredi alma ve getirme imkanları kısıtlı. Dolayısıyla bunların, kredi almaları noktasında, borçlanma yapabilmeleriyle ilgili de Merkez Bankası'nın izlediği faiz politikası son derece önem arz ediyor. İzlenen bu faiz politikası özel sektörün aldığı dış borç miktarını arttırdı. Büyümeyi ve istihdamı, bu noktada, Merkez Bankası'nın da dikkate alması gerekiyor.
Diğer taraftan cari açığın, milli gelirin yüzde 5'inin üzerinde olması söz konusu. Cari açığın milli gelirin yüzde 5'ini aşması halinde de Merkez Bankası'nın, kurlar noktasında daha müdahil olması gerektiğini ifade edebiliriz. Merkez Bankası'nın bu durumu gözeterek hareket etmesi daha olumlu olur. Kaldı ki 72 milyar dolar olan döviz rezervlerinin daha fazla yükselmesi de mümkün. Emsal ülkelerle mukayese edersek, Türkiye'de aslında döviz rezervleri düşük. Bunu daha da yükseltebilir Merkez Bankası.''