Uzayda 9 ay, yeryüzünde 10 yıl: Astronotların zorlu dönüşü ve insan biyolojisi üzerindeki etkileri
Uluslararası Uzay İstasyonu'na 8 günlüğüne gidip 288 gün boyunca adeta mahsur kalan astronotlar nihayet Dünya'ya döndü ama yeryüzündeki hayata alışmaları hiç kolay olmayacak. Peki neden? Uzay hayatı insanları nasıl etkiliyor? Bir insan 9 ay boyunca yerçekimsiz ortamda yaşarsa ne olur? Bu soru hafta içi yanıtını bir kez daha buldu.

Aylardır Uluslararası Uzay İstasyonu'nda (ISS) mahsur kalmış olan NASA astronotları Butch Wilmore ve Sunita Williams nihayet Dünya'ya döndü. 8 günlük bir misyon için ISS'e giden astronotlar ancak 288 gün sonra Dünya'ya dönebildi.
Uluslararası ajansların geçtiği görüntülerde gülümseyen astronotların yerçekimsiz ortamda geçirdikleri 288 günün vücutlarında yarattığı etkiler, çok net bir biçimde görülebiliyordu. Özellikle 59 yaşındaki Williams'ın ISS'e gitmeden önceki haliyle Dünya'ya dönüşteki hali arasındaki farklar dikkat çekti.
Dünya basınında Williams'ın "10 yıl yaş almış gibi" göründüğü yorumları yapıldı.
Gerçekten de uzayda uzun süre vakit geçirmek, kişinin biyolojisi üzerinde onlarca yılın yaptığı etkiye benzer bir tahribata sonuç olabiliyor. Bilim insanları uzay istasyonlarında uzun süre vakit geçiren astronotlar üzerinde yaptıkları çalışmalarla, bu ortamın hem vücut hem de beyin üzerindeki etkilerini deşifre etmeye çalışıyor.
NASA Astronotu Frank Rubio, 371 gün yaşadığı Uluslararası Uzay İstasyonu'dan (ISS) Eylül 2023'te geri dönmüş "tek seferde uzayda en uzun süre vakit geçiren Amerikalı" unvanını da elde etti. Bu rekor daha önce 355 gün uzayda kalan Mark Vande Hei'a aitti. Ancak tek seferde uzayda en uzun süre vakit geçiren kişi rekoru halen Rus kozmonot Valeri Polyakov'da. Polyakov, 1990'ların ortalarında Mir Uzay İstasyonu'nda 437 gün geçirmişti.
STRES ETKİSİNİ SAÇLAR ÜZERİNDE GÖSTERİYOR
Williams geçtiğimiz yıl haziran ayında Dünya'dan ayrılırken, uzun dalgalı kestane rengi saçları vardı. Hatta ABD Başkanı Donald Trump onu ve Wilmore'u Dünya'ya geri getireceklerini duyurduğu açıklamasında Willliams'dan "çılgın saçlı kadın" diye bahsetmişti.
Ancak Williams, SpaceX'in Florida açıklarına inen Dragon kapsülünden indiğinde, kaskının kenarlarından görünen saçları tamamen ağarmıştı.
Elbette Williams uzayda saçlarını boyayamadığından bu görüntünün oluşmuş olması doğal. Ancak uzayda bulunmanın yarattığı stres de Williams'ın saçlarının normalden daha hızlı beyazlamasına yol açmış olabilir. Nitekim 2020 yılında yapılan bir araştırmada, stres hormonları olarak bilinen adrenalin ve kortizolün, saç foliküllerinde bulunan ve melanin üreten kök hücrelerin tüketimini hızlandırabileceği, bunun da saçları ağartabileceği bildirilmişti.
ISS'te kaldığı dönemde çekilen video ve fotoğraflarda, Williams'ın saçlarını açık bıraktığı veya çok gevşek topladığı görülüyordu. Bunun sebebi sınırlı yerçekiminin vücuttaki sıvıların yukarı çekilmesine ve dolayısıyla kafa derisi üzerindeki basıncı artırması.
Astronotların suya erişimi de oldukça sınırlı. Bu nedenle saçlarını folyo ve naylondan yapılmış torbalarda durulanmayan şampuanlarla yıkamaları gerekiyor. Saçları serbest bırakmak daha rahat havalanmalarını sağlayarak folikül tıkanması, kepek ya da bakteri oluşumu gibi sorunları önlemeye yardımcı oluyor.
GÜNEŞ GÖRMEMENİN VE YERÇEKİMSİZ ORTAMIN YARATTIĞI KIRILGANLIK
ISS'te geçirdiği 288 gün Williams için bir ilk değil aslında. 2007 yılında da bir misyonda görev alan Williams, o günlerde koşu bandının üzerinden katıldığı Boston Maratonu'nu tamamlamayı başararak "uzayda maraton koşan ilk insan" olarak tarihe geçmişti.
Bu sadece Williams'a özgü bir durum değil. Uzay istasyonunda görev yapan astronot ve kozmonotlar günlerinin önemli bir kısmını egzersiz yaparak geçiriyor. Bu sadece kendi istedikleri için yaptıkları bir şey değil, bir zorunluluk.
Zira astronotlar, yerçekimsiz ortamda yere basmadıklarından, bacaklarını, kalçalarını ve omurgalarını Dünya'dakine kıyasla oldukça sınırlı kullanıyor. Bu da kas kütlesinin hızla kaybına yol açıyor.
Özellikle uzun süre ISS'te kalan astronotların, mesailerinin arasında her gün 2 saat egzersiz yapması gerekiyor. Sıfır yer çekimi astronotların kemik yoğunluğunu azalttığından, spor salonunda bu etkiyi tersine çevirecek üç farklı egzersiz aleti bulunuyor.
BBC'ye konuşan astronot Nicole Stott, kısaca ARED olarak bilinen İleri Dirençli Egzersiz Cihazı'nın squat, ağırlık kaldırma ve kürek egzersizleri için kullanıldığını belirtti. Mürettebat ayrıca kendilerini bağladıkları bantlarda yürüyüş egzersizleri yapıp dayanıklılık antrenmanı olarak dinamometreli bisiklette pedal çeviriyor. Stott, bunca egzersizin sonucunda terlediklerini ve çamaşır yıkama ihtiyacı doğduğunu belirterek, "Bir çamaşırhanemiz yok. Sadece kütleler halinde suyumuz ve sabun gibi bir malzememiz var" dedi. Yerçekimi olmadığı için terin vücuttan aşağı akamadığını da sözlerine ekleyen Stott, "Astronotların vücutları Dünya'dakine kıyasla çok daha yoğun bir ter tabakasıyla kaplanıyor. Terin saç derimde toplandığını hissederdim. Elimle kafamı sıyırmam gerekirdi. Ancak saçınızı sallamamanız gerekiyordu aksi takdirde ter her yere saçılıyordu" diye konuştu.
Bu süreçte kemikler de kırılganlaşıyor. Uzayda geçen her ay, kemik kütlesinin yüzde 1'i eksiliyor. Bu da Dünya'da geçen 1 yılın etkisine denk.
Kemiklerin bu kadar yıpranmasının bir diğer sebebi de astronotların güneş ışığı görmedikleri için yeterince D vitamini alamıyor olması. ISS Dünya'nın ozon tabakasının üstünde uçtuğundan hiçbir türde ultraviyole ışık almıyor.
Astronotlar D vitamini takviyesi alıyor elbette ancak ağırlıksız vücutlarında kemikleri korunamıyor.
NASA, yatalak kalmanın sonuçlarına benzeyen kemik ve kas atrofisiyle başa çıkabilmek için astronotlara her gün 2,5 saat egzersiz yapmalarını tavsiye ediyor. Yine de 30-50 yaş arasındaki astronotlar üzerinde yapılan çalışmalar, uzayda 6 ay geçiren astronotların vücut kuvvetlerinin yaklaşık yarısını yitirdiğini gösteriyor.
'TAVUK BACAĞI' OLGUSU
Uzayda olmak astronotların kalplerini de zayıflatıyor. Yerçekimsiz ortamda kan pompalayan kalp, Dünya'daki kadar güçlü çalışmıyor. Bu nedenle astronotlar arasında kardiyak aritmi olayları oldukça yaygın. Uzayda kan hacmi azalıyor, kanın akış şekli değişiyor. Bazı bölgelerde yavaşlayan kan akışı, pıhtı olumuna yol açıyor. Bazı astronotlar Uzay Uçuşu Damar Trombozu adı verilen bir durum yaşıyor.
Öte yandan sıvıların aşağı çekilmemesi ve böbrekler tarafından kolayca süzülmemesi, yüzde şişkinliğe neden oluyor. Ayaklar ve bacaklar ise sıvı kaybı olduğundan daha ince ve zayıf görünüyor. Buna "tavuk bacağı" olgusu adı veriliyor.
Williams ve Wilmore'un kapsüllerinden sedyeyle indirilmesinin sebebi de bu. Birçok astronot uzun süreden sonra Dünya'ya indiklerinde yürümekte güçlük çekiyor. Astronotların iskeletleri ve kasları öncekinden daha zayıf oluyor. Kan akışındaki değişimler de baş dönmesi ve denge kaybını beraberinde getirebiliyor.
UZAY DİYETİ DE ASTRONOTLARI ZAYIFLATIYOR
Williams, Dünya'da çekilen fotoğraflarında 288 gün öncesine kıyasla çok daha zayıf görünüyordu. Çünkü astronotlar uzayda mide bulantısı ve iştahsızlık gibi sebeplerle Dünya'daki kadar fazla yemek yiyemiyor.
Tabii bunda uzay yiyeceklerinin iştah açıcı olmayışı da bir etken. Yeniden sulandırılarak hazırlanan kurutulmuş çorbalar ve tencere yemekleri astronotların iştahını çok fazla açmıyor. Birçok astronot Dünya'ya döndüğünde vücudundaki yağın yüzde 5 kadarını kaybetmiş oluyor ki Williams ve Wilmore'un kalış süresinin birçok misyondan çok daha uzun olduğunu da unutulmamalı.
Vücuttan yağ kaybetmek birçok kişinin hedefi ancak fazla kilosu olmayan astronotlar bağlamında bu kayıp çok da iyi bir haber değil hatta kaygı verici.
Nitekim Williams'ın yanaklarının çökmesi bundan birkaç ay önce de gündem olmuştu. Kasım ayında bir doktor Williams'ın sağlıksız göründüğünü ve çok kilo verdiğini öne sürmüş Williams ise yaptığı açıklamada, "Buraya geldiğimle aynı kilodayım" demişti.
GÜNDE 16 KEZ GÜN DOĞUMU GÖRMENİN YARATTIĞI YORGUNLUK
ISS'te astronotlar telefon kulübesi büyüklüğünde kabinlerde, duvara bağlanmış uyku tulumlarının üzerinde yaşıyor. Ortamın nemini, sıcaklığını ve karbondioksit seviyelerini ayarlamak için sürekli çalışan pompa ve fanların yarattığı gürültüyü duymamak için kulak tıkacı takan astronotlar ayrıca günde 16 kez yaşanan gün doğumunun parlak ışıklarını görmemek için de göz maskesiyle uyuyor.
ISS sakinleri genelde erken kalkıyor. Saat GMT 6.30 sularında (TSİ 9.30) astronotlar ISS'in Harmony isimli modülünde bulunan telefon kulübesi büyüklüğündeki uyku kabinlerinden çıkıyor. 2009 ve 2011'deki iki uzay misyonu kapsamında uzayda toplam 104 gün geçiren ABD'li astronot Nicole Stott'un deyişiyle kabinin içinde dünyanın en kaliteli uyku tulumu bulunuyor. Kabinlerin içinde ayrıca mürettebatın aile üyeleriyle temas kurabilmelerini sağlayan dizüstü bilgisayarlar ve fotoğraflar ya da kitaplar gibi kişisel eşyalar bulunuyor.
Bu koşullarda birçok astronotun uykusuzluk yaşıyor olması şaşırtıcı değil. Williams'ın 9 aylık kalışı boyunca yaşadığı uykusuzluk da bağışıklık seviyelerine, hafıza fonksiyonuna, tansiyonuna ve görüntüsüne etki etmiş olabilir.
ÇOK FAZLA TÜTÜN ÜRÜNÜ TÜKETİMİNE DENK DNA HASARI
Uzayda uzun süre kalmanın belki de en tehlikeli etkilerinden biri, radyasyona maruz kalmak. Bu da birçok kanserin ve Alzheimer gibi hastalıkların riskini artırıyor.
Dünya'nın atmosferi ve manyetik alanı bizi yüksek seviyede radyasyondan koruyor ancak uzayda astronotlar bu kalkana sahip değiller. 6 ay veya daha uzun süre uzayda kalan bir astronot Dünya'daki doğal radyasyonun 10 katından fazlasına maruz kalıyor.
Astronotlar üzerinde yapılan çalışmalarda, DNA tamir sistemlerinin "fazla mesai" yaptığı ortaya çıktı.
Houston'da bulunan NASA Lyndon B. Johnson Uzay Merkezi'nde beslenme uzmanı olan Scott M. Smith, "Değişiklik seviyesi günde bir paket sigara içen birinde gördüğümüz seviyeye denk" dedi.
Tek yumurta ikizi olan NASA astronotları Scott ve Mark Kelly'i bir zamanlar ayırt etmek oldukça güçtü. Ancak Scott Kelly'nin Uluslararası Uzay İstasyonu'nda geçirdiği 1 yıl, bu benzerliğin sonunu getirdi. Scott Kelly, Dünya'ya ikizine kıyasla 5 santimetre daha uzun ve vücut kütlesi çok daha az olarak geri döndü. Scott Kelly'nin DNA'sının bazı kısımlarında da değişimler yaşanmıştı. Bir başka deyişle Kelly kardeşler artık "tıpatıp" ikizler değildi. Kelly kardeşler temelde aynı genleri paylaştıkları için, bilim insanları Scott ve Mark'ın genlerini uzay yolculuğunun öncesinde ve sonrasında kıyasladı. Araştırmacıların özellikle odaklandıkları nokta, uzayda maruz kalınan radyasyonun, kromozomların uçlarında bulunan ve telomer adı verilen kısımları değiştirip değiştirmediğiydi. Yapılan ilk testlerde, Scott Kelly'nin telomerlerinin ortalama uzunluğunun yörüngede geçen süre boyunca kayda değer düzeyde arttığı ancak Dünya'ya ayak bastıktan sonraki 48 saat içinde yeniden azaldığı görüldü. Mark Kelly'nin telomerlerinin uzunlukları ise büyük oranda sabit kaldı. Scott Kelly'nin yörüngede geçirdiği 1 yıl; bağışıklık sistemi, kemik yapısı, görme duyusu gibi birçok biyolojik fonksiyonunu da etkiledi. Bu genetik değişimlerin çoğu, Dünya'ya ayak bastıktan sonraki süreçte normale döndü. Ancak araştırmacılar, Scott Kelly'nin gen ifadelerinin yüzde 7'sinin de değiştiğini ortaya koydu.
YÖRÜNGEDE OLMAK CİLDİ NASIL ETKİLİYOR?
Yörüngede uzun süre vakit geçirmek insanın cildini de etkiliyor. Yapılan bir araştırmada, astronotların derisindeki epidermis tabakasının uzaydayken neredeyse yüzde 20 daha ince olduğu görüldü. Bu incelme muhtemelen düşük yerçekimi nedeniyle derinin kendini tamir edememesinden kaynaklanıyor. Deri çok ince olduğundan kesiklere daha açık oluyor ve daha zor iyileşiyor.
Dahası astronotlar, 6 aylık ISS misyonlarında derilerinde kaşıntı ve döküntüler yaşıyor. Bunun sebebinin de uzay istasyonundaki tahriş ediciler veya alerjenler ya da düşük yerçekiminin bağışıklık sistemi üzerindeki zayıflatıcı etkisi olduğu düşünülüyor.
Sözün kısası Williams'ın cildi şu an daha ince ve hasara daha açık olmakla birlikte fazlasıyla da yumuşak halde. Astronotlar giysilerinin içinde süzüldüklerinden, ciltleri bir bebeğinki gibi yumuşak ve pürüzsüz oluyor.
UZAYDA ZAMAN GEÇİRMEK GÖZLERE DE ZARAR
Uzay yolculuğu gözlerin de bozulmasına neden oluyor. Vücutta toplanan sıvılar, astronotların göz kürelerinin şeklini değiştirerek, görme yetilerini zayıflatıyor. Bu zayıflama çoğu zaman geri döndürülemiyor.
Başın içinde ve optik sinirlerin üzerinde basınç arttıkça Uzay Uçuşuyla İlişkili Nörooküler Sendrom adı verilen durum ortaya çıkıyor. Astronotların uzayda geçirdikleri süre arttıkça, göz bozulması riski de büyüyor.
patronlardunyasi.com