Ömer Koç Koleksiyonu Meşher'de: Voltaire’den Lord Byron’a yolu İstanbul’dan geçenlerin izinde

Ömer Koç Koleksiyonu Meşher'de: Voltaire’den Lord Byron’a yolu İstanbul’dan geçenlerin izinde

İstiklal Caddesi’ndeki Meşher’de yeni açılan ‘Hikâye İstanbul’da Geçiyor’ sergisi Ömer Koç Koleksiyonu’ndan yaklaşık 300 kitap, yazarlara ait el yazmaları, nadir ilk baskılar, gravür, afiş, film, gazete kupürleriyle ziyaretçileri ağırlıyor.

Ömer Koç Koleksiyonu Meşher'de: Voltaire’den Lord Byron’a yolu İstanbul’dan geçenlerin izinde
16px
24px
15.02.2025 10:03Güncelleme: 15.02.2025 10:52
ABONE OLgoogle

Ekonomim'den Gila Benmoyar ile mail aracılığı ile bir söyleşi gerçekleştiren Ömer Koç, "İleriki bir târihte İstanbul’a dâir kitaplardan müteşekkil beş ciltlik kataloğumdan bir sergi yapmayı düşünmüyor değilim" diyereek yeni bir sinyal verdi.  Benmoyar'ın "Ömer Koç Koleksiyonu Meşher'de: Voltaire’den Lord Byron’a yolu İstanbul’dan geçenlerin izinde" başlıklı yazısının tamamı şu şekilde:

 

Edebiyat düşkünleri için gerçekten paha biçilmez bir yolculuk olan sergiyi açılışından kısa bir süre sonra, Ebru Esra Satıcıile küratörlüğünü üstlenen Şeyda Çetin ile gezme fırsatını buldum ve detaylarını mail üzerinden konuştuğumuz Ömer Koç’tan dinledim.

Serginin kataloğunda ‘Ölümsüz İstanbul’ yazısını kaleme alan Selim İleri’ye göre, sanat tarihçisi ve Osmanlı kültürüyle ilgili pek çok kitabın yazarı sevgili Prof. Dr. Nurhan Atasoy, Ömer M. Koç ile ilgili vaktinde şöyle bir tespitte bulunmuş:

“Bu topraktaki, bu toprağın esinlendirdiği bütün kültürel birikimi saklama, koruma tutkunu bir genç adam. Benzerine kolay rastlanmıyor.” İstiklal Caddesi’ndeki Meşher’de yeni açılan ‘Hikâye İstanbul’da Geçiyor’ sergisi Ömer Koç Koleksiyonu’ndan yaklaşık 300 kitap, yazarlara ait el yazmaları, nadir ilk baskılar, gravür, afiş, film, gazete kupürleriyle ziyaretçileri ağırlıyor. Sergi kataloğu için ‘Bir Kütüphanenin Merceğinden İstanbul’ başlıklı önsözü kaleme alan mimarlık tarihçisi Zeynep Çelik’ten, İstanbul’un ilham verdiği kitapların Ömer Koç’un çok daha geniş olan koleksiyonunun sadece küçük bir parçasını oluşturduğunu öğreniyoruz. Çocukluğumun Fransız çizgi roman kahramanı Becassine’den, Virginia Woolf’un İstanbul’da cinsiyet değiştiren kahramanı Orlando’ya kadar yakından bildiğim ya da ilk kez duyduğum yüzlerce kitabı ağırlayan serginin koleksiyonun sadece küçük bir parçası olduğunu düşünürseniz, Prof. Atasoy’un, Ömer Koç’tan “Benzeri olmayan, kültürel birikimi saklama, koruma tutkunu” derken ne kadar haklı olduğu anlaşılıyor. Sergiyi açılışından kısa bir süre sonra, Ebru Esra Satıcı ile küratörlüğünü üstlenen Şeyda Çetin ile gezme fırsatını buldum. Şeyda Çetin’in sözleriyle, sergi drama metinlerden, şiirlere, fantastik öykülerden grafik romanlara Batı edebiyatının kurmaca yapıtlarındaki İstanbul izlerini takip ediyor. Dünya klasikleri arasında yer bulmuş eserlerin yanı sıra popüler kültüre kadar uzanıyor. Serginin konusu olmasa da özellikle tarihî romanlarda daha görünür olan Doğu-Batı ayrımı ve bununla ilgili karikatürler, oryantalizm, Türk algısı gibi değerlendirmeler karşınıza sıklıkla çıkıyor. Bazıları eğlenceli, bazıları düşündürücü. Zaten ‘Hikaye İstanbul’da Geçiyor’ sergisi öyle görsellere takılıp geçeceğiniz bir sergi değil. Sizi içine çeken, okudukça okuma ve öğrenme isteği uyandıran bir sergi.

KİTAPLARDAN ÇIKAN EVRENİ SUNMAK

Şeyda Çetin “300 kitabın hep si kurmaca eserler. Macera, suç, gerilim, çizgi roman, biyografi ve hatta bilim kurgu kitaplar var. Şiirler de. 16. yüzyıldan günümüze gelen İstanbul’un ve burada yaşayan kişiler, kültür, gelenek, tarihi olaylar ve bunların arka plan olduğu kitaplar görüyoruz. Kitaplardan çıkan evreni sunuyoruz burada” diyor. Sergi yakın tarihli sürükleyici hikayelerle başlıyor. ‘Modern gerilim-casusluk romanının öncüsü’ sayılan İngiliz yazar Eric Ambler. İçinde İstanbul geçen üç kitap yazmış: ‘Dimitrios’un Maskesi, Korkuya Yolculuk ve Gün Işığı’. Üç kitapta da beyaz perdeye uyarlanmış. ‘Topkapı’ ismiyle filme çekilen ‘Gün Işığı’nın yönetmeni Jules Dassin, oyuncuları bir dönem Yunanistan Kültür Bakanı olan ünlü oyuncu Melina Mercouri, Peter Ustinov, Maximilian Schell. Sergideki Topkapı filminin çarpıcı posteri de Ömer Koç Koleksiyonu’ndan. Filmin çekildiği dönemde Türkiye’de sıkı yönetim var, dolayısıyla gazetelere birinci sayfa dan hayli konu olmuş ki bu gazete kupürleri de sergide. Bu arada kupürlerin çoğu Cumhuriyet gazetesi, zira küratörlerin en rahat ulaştıkları arşiv.

Sergiye eşlik eden başka posterler, sulu boya çalışmalar, tablolar, seramik figürler de var. “Romancı biraz casustur” diyen başka bir İngiliz yazar Graham Greene’in İstanbul Treni, Agatha Christie’nin Orient Express’te Cinayet ve Pierre-Je an Remy’nin Orient Express kitapları çeşitli dönemlerdeki baskılarıyla seçkiler arasında. Konuları gerilim, casusluk, savaş olan kitapların çoğunda Pera ve elbet Pera Palas öne çıkıyor. Tokatlıyan Oteli ve daha sonra Hilton Oteli önemli rollerde. Eric Ambler’den etkilendiğini söyleyen Ian Fleming bir döneme damga vuran James Bond serisinin beşinci kitabı ‘Rusya’dan Sevgilerle’yi yazarken hep İstanbul’a gelmiş ve burada tanıdığı karakterlerden esinlenmiş.

YANGHİN VAR VE LEBLEBİDJİ

Virginia Woolf’un yakın arkadaşı yazar, şair, seyyah, yayıncı Vita Sackville-West, diplomat ve yazar eş Harold Nicolson’un görevi nedeniyle İstanbul’a geliyor ve 1913-1914 yılları arasında Cihangir’de oturuyor. İstanbul’daki hayatı kimi şiirlerine ilham olan Vita Sa ckville-West, ‘Yanghin var’ ve ‘Leblebidji’ gibi Türkçe başlıklı şiirler de yazıyor. Bu şiirlerin el yazma taslaklarını, şairin ‘Constantinople Sekiz Şiir’ 1918 tarihli özel baskısını da sergide inceleyebilirsiniz.

Edebiyat düşkünleri için ‘Hikaye İstanbul’da Geçiyor’ gerçekten paha biçilmez bir yolculuk. Zaten serginin tasarım ve uygulamasını üstlenen Meşher Direktörü Nilüfer H. Konuk, sergiyi şöyle tarif ediyor: “Sergi, Voltaire’in Candide’inden Lord Byron’ın Don Juan’ına, Virginia Woolf’un Orlando’sundan Pierre Loti’nin Aziyadé’sine ve Ian Fleming’in James Bond’una, Batı edebiyatının yolu İstanbul’dan geçen karakterlerinin izinde bir yolculuğa davet ediyor. Victor Hugo, William Butler Yeats, Jules Verne gibi ünlü şair ve yazarların İstanbul tasvirlerini hatırlatırken yeni yapıtların keşfedilmesi için de bir kapı aralıyor…”

Kendi adıma konuşursam, Nilüfer Konuk’un sıraladığı, her kesin duyduğu, bildiği yazarların dışında eserlerini ilk kez rastladığım yazar ve şairleri keşfettim. Örneğin Paul Cervieres müstear ismiyle yazan kadın yazar Angelique Marie Bourcier’nin 1939 tarihli ‘İstanbullu Yetim’ ve ‘Türk Kalbi’ kitapları. ‘Konstantinopolis’te Dram’ kitabıyla birlikte üç kitabın yazarı olan ve harem hikayelerinin bir Osmanlı kadını tarafından kaleme alındığını düşündürmek için Leila-Hanoum adını kullanan Adrienne Piazzi… Ya da İzora Cecilia Chandler’in 1896 New York’ta basılan, illüstrasyonlu ‘Bir Konstantino polis Köpeği’ eseri. Günümüzünde konusu olan başıboş köpekler demek ki 19. yüzyılda da özellikle yabancıların ilgisini çekiyordu.

PIERRE LOTI’NIN AZİYADE’Sİ KURGU MU GERÇEK MI?

Hepimizin tanıdığı Fransız yazar Pierre Loti’nin, yaşlı bir beyin hareminde olan Aziyade romanının el yazması ve birkaç nadide kopyası Meşher’de. Gerçek adı Julien Viaud olan Loti’nin iddiasına göre bu roman otobiyografik öğeler içeriyor ve yazarın kendisi Aziyade ile Selanik ile İstanbul arasında yasak bir aşk yaşamış. Küratör Ebru Esra Satıcı kitapla ilgili “Gerçek mi, kurmaca mı” sorusunu ortaya atıyor. Serginin kataloğunda ‘Ölümsüz İstanbul’ yazısıyla yer alan Selim İleri de Abdülhak Şinasi Hisar’in da Aziyade’nin yaşayıp yaşamadığından kuşku duyduğunu aktarıyor. Aziyede romanını çok seven Selim İleri, Türkan Şoray’in başrolde olacağı bir senaryo da planlıyor. Atıf Yılmaz’ın yönetmesini istiyor. Ancak Atıf Yılmaz bu fantezisine pek yüz vermiyor, Türkan Şoray da pek yüreklendirici olmuyor. Pierre Loti’nin Paris’e kaçışlarına yardım ettiği iyi eğitimli ancak eve kapatıldıkları ile için mutsuz iki Osmanlı kadınının romanı ‘Mutsuz Kadınlar’ romanı sergide hem de romana konu olmuş iki kadın ve ailelerinin fotoğraflarıyla. ‘Hikaye İstanbul’da Geçiyor’ bunun gibi müthiş keşifler yapacağınız, sürprizlerle karşılaşacağınız —Mesela Candide Filminin posterinde Louis de Funes’in yanı sıra sevimli bir Dario Moreno var— çok güzel tasarlanmış bir sergi.

ÖMER KOÇ:

2026’da seyahat ve seyyahlar ile ilgili tertîp edeceğimiz serginin hazırlıkları içerisindeyiz

Ömer Koç, ‘Hikaye İstanbul’da Geçiyor’ sergisiyle ilgili mail üzerinden mini söyleşi talebimi sağ olsun kırmadı. İstanbul’dan hayli uzakta olduğum günlerde, üstelik internet bağlantısının git-gel yaptığı bir ortamda gerçekleşen söyleşide müjdeli bir haber de aldım.

Ömer Bey, Meşher’de yeni açılan ‘Hikaye İstanbul’da Geçiyor’ sergisini geçen yıl yine Meşher’de gördüğümüz, görsellerin, antik kitapların ve objelerin ağırlıklı olduğu ‘Göz Alabildiğine İstanbul’un bir devamı olarak düşünülebilir mi?

Devamı değil de bir bütünün parçası olarak düşünebiliriz.

Kaynakları kişisel koleksiyonlarınız olan her iki sergi de İstanbul tutkunları için şehrin bilinmeyen yönlerini, tarihini, geçmişindeki kültürleri öğrenmek için paha biçilmez. Sultan II Abdülhamid’in Pier re Loti ile dostluğunu yeni sergi sayesinde öğrendim. İstanbul ile ilgili sergilerin hedefi İstanbul değerlerinin daha geniş kitlelere ulaşması olabilir mi?

Hiç o zâviyeden düşünmemiştim. Hem İstanbul’un değerlerini bilen kaç kişi kaldı ki günümüzde? Ayrıca İstanbul değerlerini sergi ile öğretmek çok güç olur. Bu tür değerler, ya âileden ya da -sonradan bile olsa- yaşayarak öğrenilecek şeylerdir. Maalesef bu tür değerleri bilen çok az âile kaldı.

ACABA İSTANBUL SERGİLERİNİN DEVAMI GELECEK Mİ?

İleriki bir târihte İstanbul’a dâir kitaplardan müteşekkil beş ciltlik kataloğumdan bir sergi yapmayı düşünmüyor değilim. Lâkin evvelâ 2026 senesinde seyahat ve seyyahlar ile ilgili tertîp edeceğimiz serginin hazırlıkları içerisindeyiz. Dolayısıyla bu sergide de sırf İstanbul’a dâir olmasa bile, hâliyle İstanbul ile alâkalı bir takım belgeler, kitaplar ve resimler olacak.

Şunu sormak istiyorum. Meşher’i ya da destekleyeceğiniz benzer bir mekânı günün birinde Sultanbeyli gibi merkezden uzak bir yerleşim bölgesinde görebilecek miyiz? Sultanbeyli’yi örnek verdim zira çok etkilendiğim modern bir sanat alanını gezdim geçenlerde. Yunt adındaki mekân eskiden ailesinin Sultanbeyli’de at çiftliği olan Sorbonne hukuk mezunu Muratcan Sabuncu tarafından açıldı. Sultanbeylilerin büyük çoğunluğu hayatlarında ilk kez bir sanat alanıyla karşılaştılar…

Hiç düşünmüyordum ama Yunt’u merâk ettim doğrusu. Fikir enteresan ancak takdîr edersiniz ki kitaplara dâir bir sergi, modern sanat sergisi kadar ziyâretçi cezbedemez.

Koleksiyonunuzdaki nadide eserlerin kitap, belge, obje vesaire çoğunlukla Batı’dan temin edildiğini tahmin ediyorum. Acaba koleksiyoner olarak kaynak için Doğu’ya yöneldiğiniz oluyor mu?

Haklısınız, büyük bir kısmı Londra ve Paris’te hem mezatlar ve hem de sahaflardan aldığım kitaplardan oluşuyor ama Türkiye’ye temelli döndüğüm 1990 yılından 2000’lerin başına kadar buradaki mezatlardan, bilhassa Librarie de Pera’nın tertîp ettiği müzayedelerden çok güzel ve ilginç kitaplar aldım. Ancak maalesef bizde pek kadir kıymet bilinmediği için iyi vaziyette kitap bulmak çok zor.

patronlardunyasi.com

E-Bülten Aboneliği
İş, Ekonomi ve Cemiyet hayatının özel gündemi Patronlar Dünyası'nda... Günlük E-Bülten'imize abone olun, Patronlar Dünyası ayrıcalıklarını yaşayın.
Patronlar Dünyası ile Bir Adım Önde