Göller ülkesi Kanada'nın rengarenk başkenti: Toronto
Dünyanın en yaşanabilir şehirlerinden biri. Göller ülkesinin kalbinde, rengârenk bir yaşam hikâyesi. Ve Kanada’nın gülen yüzü Toronto.

Kaan İNCİLİ
Toronto, Kanada’nın doğusunda yer alan ve ülkenin en kalabalık eyaleti olan Ontario’nun başkentidir; aynı zamanda ülkenin ekonomik, kültürel ve finansal merkezlerinden biri olarak öne çıkar.
Şehir, kıyısında kurulduğu uçsuz bucaksız Ontario Gölü sayesinde hem göl kenarı parklarıyla hem de eşsiz günbatımlarıyla doğa ve şehir hayatını kusursuz bir uyumla birleştiriyor.
Toronto sokaklarında rastlayacağınız özgürce koşturan sincaplar ve zaman zaman şehir parklarında karşınıza çıkan geyikler, Kanada’nın doğayla barışık ruhunun en sevimli yansımalarıdır.
Toronto, farklı kültürlerin, dillerin ve tatların buluştuğu bir yaşam mozaiği. İster iş için, ister keşif için gelin; burada kendinizi kısa sürede evinizde hissedeceksiniz. Gökdelenlerin arasında yürürken bir anda kendinizi tarihi bir pazarda reçel tadarken veya bir sanat galerisinin önünde sessizce zamanın akışını izlerken bulabilirsiniz.
Toronto’nun kalbinin attığı yerlerden biri hiç şüphesiz Yonge Street. Eskiden dünyanın en uzun caddesi olarak Guinness Rekorlar Kitabı’na bile giren Yonge Street, şimdilerde bitmeyen bir alışveriş, yeme-içme ve eğlence hattı gibi. Eaton Centre gibi devasa bir alışveriş merkezine göz atabilir, ara sokaklarda yer alan küçük butikleri keşfedebilir, akşam saatlerinde ise canlı sokak gösterilerini izleyebilirsiniz. Eğer Toronto’nun ritmini hissetmek istiyorsanız, Yonge Street’te bir gün mutlaka geçirmelisiniz.
CN Tower ve Şehir Manzarası; Toronto’yu Toronto yapan en ikonik yapı CN Tower. Yaklaşık 553 metrelik yüksekliğiyle kentin her yerinden görülebiliyor. Şehrin üzerinde adeta bir pusula gibi yükseliyor. Eğer kalbiniz dayanırsa EdgeWalk adı verilen aktiviteyle kulenin en üst kısmında, eller serbest bir şekilde yürüyüş yapabilirsiniz. Biraz daha sakin bir deneyim isteyenler içinse döner restoranında, gökyüzünde bir akşam yemeği Toronto’nun ışıkları altında unutulmaz bir anı olacak.
Distillery District: Tarih ve Sanatın Buluşması. 19.yüzyıldan kalma kırmızı tuğlalı binaların arasında yürüyüp, şık kafelere, sanat galerilerine ve tasarım butiklerine göz atabilirsiniz. Burada geçmişin izlerini sürerken, aynı zamanda modern Kanada’nın genç ve enerjik ruhunu hissedeceksiniz. Özellikle kış aylarında kurulan Noel Pazarı kendinizi bir masal diyarındaymış gibi hissetmenizi sağlayacak.
Şehir merkezinin koşturmacasından kaçmak isteyenler ise sadece 15 dakikalık bir feribot yolculuğu ile sakinlik ve huzura ulaşabilir. Toronto Adaları, doğayla baş başa kalmak isteyenler için mükemmel. Uzun sahilleri, kiralık bisikletleri ve yemyeşil parkları ile yaz aylarının vazgeçilmez kaçamağı. Özellikle Centre Island plajında gün batımı izlemek, Toronto’yu farklı bir açıdan sevmenize sebep olacak.
Bütün dünya mutfağını tek bir yerde arayanlar için ise Kensington Market adeta bir lezzet şöleni sunmaktadır. Latin Amerika mutfağından Karayip tatlarına, Orta Doğu baharatlarından vegan lezzetlere kadar her kültürün mutfağını bir arada bulabileceğiniz renkli, canlı bir mahalle. Bir köşe başında canlı müzik dinlerken diğer köşede el yapımı vintage kıyafetlere rastlayabilirsiniz. Burada kaybolmak serbest.
Bir günlük masal kahramanı olmak isteyenler için Toronto’dan sadece bir saatlik mesafede dünyanın en ünlü doğal harikalarından biri var: Niagara Şelaleleri. Gücün ve güzelliğin birleştiği bu devasa şelaleler, insanı hem hayran bırakıyor hem de mütevazı hissettiriyor. “Maid of the Mist” tekne turuyla şelalenin dibine kadar gitmek ise unutulmayacak bir deneyim olacaktır. Üzerinizdeki su geçirmez pelerine rağmen ıslanmayı göze alın; buna değer. Yürüyerek Amerika tarafına geçebileceğiniz köprü ise her iki ülkenin şelalelerini de yakından görmenize olanak sağlayacaktır. Ancak Kanada tarafındaki en büyük şelale olan Horseshoe hem heybeti hem de debisi ile şelalelerin kraliçesidir.
Toronto, sanat ve tarihe susamış gezginler için tam bir hazine. Dünyanın en büyük müzelerinden biri olan Royal Ontario Museum (ROM), dinozorlardan Antik Çin’e kadar uzanan büyüleyici koleksiyonlara sahip. Sanat tutkunları için ise Frank Gehry tarafından yeniden tasarlanan Art Gallery of Ontario (AGO), hem içeriğiyle hem de mimarisiyle başlı başına bir şaheser.
Toronto’yu sadece binalarıyla değil, yaşayan ruhuyla tanımak istiyorsanız University of Toronto kampüsüne mutlaka uğramalısınız. 1827 yılında kurulan ve Kanada’nın en prestijli üniversitesi kabul edilen bu tarihi kampüs, gotik mimarisi ve yemyeşil avluları ile adeta bir açık hava müzesi gibi. Şehirdeki canlı öğrenci hayatı, kütüphanelerden kafelere, konserlerden sokak festivallerine kadar her alanda hissediliyor. Belki de Toronto’nun hiç yaşlanmayan enerjisi biraz da buradan geliyor.
Tatmadan Dönmeyin: Poutine, Butter Tart, Maple Syrup’lu pancake, Nanaimo Bar
Görmeden Dönmeyin: CN Tower, Distillery District, Toronto Islands, Niagara Şelaleleri, Kensington Market
Ertelemeyeceğiniz tek hayaliniz, sizi farklı ufuklara götürecek yeni seyahatler olsun.
Sevgiyle kalın...
patronlardunyasi.com