Bankacılığın dönüm noktası: Basel kriterleri
Son dönemde Türk Bankacılık Sektörünün gündemindeki en önemli konulardan biri risk yönetimidir. Özellikle Uluslararası finans piyasalarında meydana gelen krizlerin pek çoğunda etkin bir risk yönetim sisteminin bulunmayışı neden olarak ortaya çıkmakta
Son dönemde Türk Bankacılık Sektörünün gündemindeki en önemli konulardan biri risk yönetimidir. Özellikle Uluslararası finans piyasalarında meydana gelen krizlerin pek çoğunda etkin bir risk yönetim sisteminin bulunmayışı neden olarak ortaya çıkmaktadır.Gelişen piyasaların entegre olması nedeniyle,bir finansal piyasada yaşanan kriz diğer piyasaları da kısa sürede etkileyebilmektedir.Bu nedenle uluslararası tarafsız bir düzenleyici kurulun gözetiminde dünya çapında kabul gören bazı standart yaklaşımların geliştirilmesi gereği ortaya çıkmıştır.Bu konuda bilinen en geniş düzenleme Basel komitesi tarafından oluşturulan Basel kriterleridir. Tüm dünyada mali sermayenin yeniden yapılanması anlamına gelen Basel kriterleri’nin öyküsü 1974 yılında başlıyor.
Basel Komitesi, 1974 yılı sonunda uluslar arası döviz ve bankacılık piyasalarında meydana gelen önemli krizleri takiben, “Bankacılık Düzenleme ve Denetim Uygulamaları Komitesi” adı altında kuruldu. Komite’ nin çalışmalarıyla uluslar arası denetim kapsamındaki farklılıkların ve boşlukların giderilmesi amaçlanıyordu. Basel Komitesi, 1988 yılında Basel Sermaye Yeterlilik Uzlaşısını (Basel I ) düzenledi. 1993 yılında yürürlüğe giren Basel I ile bankalar taşıdıkları riskle orantılı olarak yasal sermaye bulundurmaya başladılar. Tanımlanan sermayenin risk ağırlıklı aktiflere oranının en az % 8 olması öngörülüyordu.
Risk ağırlıklarının saptanmasında OECD ülkelerine ayrıcalık tanıyan Basel I, başlangıçta bankaların sadece kredi riskleri için sermaye gereksinimi tanımlamıştır. 1996 yılında yapılan değişiklik ve 1998’ de yürürlüğe giren şekliyle Basel I, kredi riski yanı sıra piyasa riski içinde yasal sermaye bulundurmayı gerektirecek şekilde yeniden düzenlendi. Ancak, kredi risk hesaplaması konusundaki bir takım eksiklikleri nedeniyle Basel I ‘ in zaman içinde etkinliği azaldı.
Yeni Basel Sermaye Yeterlilik Uzlaşısı (Basel II ) için çalışmalar 1999 yılında başlatıldı. Basel II, piyasa riski ile ilgili Basel I düzenlemelerini aynen korurken, kredi riskinin hesaplanışı ile ilgili yeni düzenlemeler getirilmiş ve operasyonel risk ilk kez sermaye yeterliliği hesaplanmasına dahil edilmiştir. 2004 ortasında son halini alan Basel II’nin, 2006 sonunda G-10 ve AB’ de, 2007 itibariyle de gelişmekte olan ülkelerde uygulanmaya başlanması beklenmektedir. Basel II’nin yürürlüğe girmesi, önemli değişiklikleride beraberinde getirecektir. Kredi riski için gerekli olan sermayenin saptanmasında, Standart Yöntemin kullanılması durumunda, Basel I çerçevesinde geçerli olan OECD üyeliği ayrıcalığı kalkacak ve yerine Dışsal Derecelendirme Şirketlerinin vereceği kredi dereceleri uygulanacaktır. Bu değişikliğin en olumsuz şeklini yaşayacak ülkelerden biri Türkiye’ dir. Basel II yürürlüğe girdiğinde, Türkiye’ den olan alacakların risk ağırlığı % 0 ‘ dan %100’ e ve Türk bankalarından olan alacakların risk ağırlığı %20’ den %100’ e çıkacağı için, Basel II’yi uygulamasa bile, Türkiye’nin ve Türk bankalarının alacağı kredilerin faizinde artış, miktarında ise azalış olacaktır. Diğer bir etki ise Basel II’ yi uygulamaya başlayacak ülkelerin sermaye yeterliliği rasyolarında görülecektir. Operasyonel risk içinde sermaye bulundurma zorunluluğu, bankaların minumum sermaye ihtiyacını arttıracaktır. G-10 ve AB’deki, başlangıçta az sayıda olsalar bile, İçsel Risk Hesaplama Yöntemlerini kullanacak bankaların sermaye gereksinimleri düşerken, Standart Yöntemi kullanacak olan Türkiye gibi gelişmekte olan ülke bankalarında sermaye gereksiniminde artış görülecektir. Bu durum, sermaye yeterliliği konusunda karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olacak gelişmiş ülke bankalarının, gelişmekte olan ülkelerdeki bankalarla birleşmeleri, onları satın almaları şeklinde yaşanacak bir konsolidasyon sürecini başlatabilecektir.
Operasyonel ris