Köprüleri Diplomaside Kurmak..

Köprüleri Diplomaside Kurmak..

Stratejik olarak büyük bir güç olan ülkemiz birer birer ticari ilişkilerden tutun da siyasi ilişkilere kadar bir çok kriz yaşadı. Deyim yerindeyse diplomaside köprüleri yıktı…

Köprüleri Diplomaside Kurmak..
16px
24px
21.03.2017 11:46
ABONE OLgoogle

Yazı: Rahmi Aydemir

Ortadoğu’da beklenen demografik, coğrafi ve ekonomi eğilimlerinde merkez olarak uzlaşma rolünü üstlenen Türkiye’nin,  günümüzde güvenlik dengeleyici konumuyla bulunduğu bölgeye çok büyük bir katkısı bulunduğunu artık hepimiz çok iyi biliyoruz. Birçok kişi ABD’nin müdahalesi olmazsa Basra Körfezi bölgesinde egemen gücün İran olacağına inanıyor.

Birinci dünya savaşından yakın bir geçmişe kadar Türkiye; kendini koruyan, dünyadan kopuk ve ileride kendisine pahalıya mal olabilecek ittifaklardan kaçınan, ittifak kurduğunda bile dikkatlice seçilmiş kelimelerle bunları kısıtlayan eski süper güç konumundaydı. Ancak Türkiye’nin jeopolitik konularda geleneksel konum ve tutumu bu değildi. Soğuk Savaş döneminde ABD’yle Rusya arasında, kendi sınırları içerisinde esirdi ve izlemesi gereken en doğru politikayı güttü. Soğuk Savaş’tan sonra özellikle bugün eski güvenlik rollerini üstlenmeye çalıştığını görüyoruz:” İran, Irak, Suriye, Orta Asya ülkeleri, Kafkas ülkeleri, Ukrayna ve birkaç Balkan ülkesinin stabilizasyonu...” Ta ki yakın geçmişe kadar! Stratejik olarak büyük bir güç olan ülkemiz birer birer ticari ilişkilerden tutun da siyasi ilişkilere kadar bir çok kriz yaşadı. Deyim yerindeyse diplomaside köprüleri yıktı…

Peki, ne değişti? 

Dış Politikada Süreklilik Arz Etmeyen Duruş

Yüksek kaliteli diplomasi bir milletin en güçlü silahıdır. Etkili diplomasi etkin cümleler ve kararlı adımlarla gerçekleştirilebilir, diplomasi sanatının önemi budur.  Ne yazık ki diplomaside son zamanlarda kararsız ve net bir nitelik sergileyemeyen yönetim anlayışı ilişkilerin bozulmasında beliryici bir faktör oldu. Makam ve mevkilere yakışmayan üsluplar beraberinde beyanlar siyasi ilişkilere zarar verdiği gibi, ticari ilişkileri de büyük oranda sarstı. 

Yaşlanan ve yavaşlayan, krizden krize sıçrayan, üyelerini kaybetme sürecine girmiş, karar almakta zorluk çeken, hantal, siyasi birliği zayıf, durgunluktan çıkamayan Avrupa Birliği cazibe merkezi olmaktan çıktı. Her ne kadar AB üyeliği için artık tahrik edici girişimsel sözler sarfedilmese de ki son bir-iki yılda olması gereken buydu; bambaşka bir anlayışla ve daha yapıcı, dostane bir üslupla Avrupa’nın geleceğinde yer alabiliriz. Tam üyelik olması şart değil. Buna ne AB ne de biz hazırız. Daha esnek, gerçekçi ve özgüvenli bir ortaklık sayesinde başka coğrafyalar ile ilişkilerimizi de istediğimiz çerçevede yürütebiliriz.
Avrupa’da yaygınlaşan ırkçılık, yabancılara baskının, düşmanlığın, ayrımcılığın, İslamofobi’nin önüne geçmek adına ateşi de körüklememek gerekiyor. En azından diplomaside köprülerin sağlam temellere dayanması, Avrupa’da yaşayan insanlarımızın haklarının korunması, güvenliklerinin temini için etkin adımlar atılması adına  en doğru stratejik hamlelerden biri olacaktır.

Gerçek şu ki bizler Brexit ile kırılma sürecine giren yeni Avrupa mimarisinde kendimize yer açmak istiyorsak; mevcut yönetim anlayışı, dinciliğin yükselişi, dış politikadaki çatışmacı tavır, demokratik açığın büyümesi ve benzeri nedenlerden uzak durmamız gerekiyor. Özellikle içeride bu kadar çok sorunla boğuşurken, dış dünyaya bağımlı olan ülkemiz adına yeni siyasi düşmanlar yaratmak hiç akıllıca değil. 

E-Bülten Aboneliği
İş, Ekonomi ve Cemiyet hayatının özel gündemi Patronlar Dünyası'nda... Günlük E-Bülten'imize abone olun, Patronlar Dünyası ayrıcalıklarını yaşayın.
Patronlar Dünyası ile Bir Adım Önde