Bekardan yüzde 5 daha fazla vergi alınsın

Bekardan yüzde 5 daha fazla vergi alınsın

88 yaşındaki duayen işadamı Mehmet Şuhubi'den Başbakan Erdoğan'ın 3 çocuk önerisine ilginç destek....

Bekardan yüzde 5 daha fazla vergi alınsın
16px
24px
02.11.2013 06:11
ABONE OLgoogle

88 yaşındaki duayen işadamı Mehmet Şuhubi, bir Cumhuriyet delikanlısı. Dünden bugüne sanayileşmeyi, Varlık Vergisi’nin etkilerini, 1960 ihtilalinin yaptığı hasarları, kutuplaşmalardan neler çektiğimizi anlattı.

Anayasayı bu şekilde çıkaramayacağımızı belirten Mehmet Şuhubi, “Bu işi Anayasa üzerine ihtisas yapan genç ve tarafsız hukukçulara verelim. Anayasada olması icap eden düşünceleri, onlar oturur aralarında anlaşır ve hatasız olarak da çıkarabilirler” önerisinde bulundu.

İş dünyasında “Cumhuriyet nesli” yani ekonomi ve sanayinin temel taşlarını döşeyen ilk kuşak, yerlerini ikinci ve üçüncü kuşağa bırakarak kendi köşelerine çekiliyor.  Dışarıdan tecrübeli bir göz olarak olanı biteni izlerken, doğru ve yanlışları görerek, gerektiği zamanlarda uyarılarda bulunmayı ihmal etmiyorlar.

Cumhuriyet’in ilanından 2 yıl sonra 1925’de doğan ve şu anda 88’inci yaşını sürdüren Mehmet Şuhubi de hâlâ enerjisini ve dinamizmini sürdüren “ihtiyar delikanlı”lardan birisi.

 TÜSİAD’ın kuruluşundan bu yana işin içinde. Hâlâ görev aldığı 3 komisyonda hizmete devam eden, yıllarca Haysiyet Divanı Başkanlığı yapan Şuhubi, çok uzun yıllardır derneğin adeta “ombudsman”ı gibi çalışıyor. İşler karıştığı, krizler olduğu zamanlarda Şuhubi’yi dik duran, arkadaşlarını eleştirmekten ve doğruyu söylemekten kaçınmayan birisi olarak tanıdım. Ünlü işadamları, onun sözlerinden ilham alırdı.

TÜSİAD yanında İstanbul Sanayi Odası (İSO), İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) ve onlarca sektörel birliğin oluşumunda onun imzası var. Şu anda Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı’nda  (TTGV) da aktif üye.

Marmaray’la iki bayramı kutladık

 88 yaşında bir kenara çekilip ölümü düşünmek yerine Şuhubi, 2050 yılında dünyada ve Türkiye’de hayatın nasıl gelişeceğini araştırıyor.

 Cumhuriyet Bayramı vesilesiyle bu hafta söyleşimize konuk olarak seçtiğimiz Şuhubi ile dünü ve bugünü konuştuk.

*Mehmet Bey, Cumhuriyet 90 yaşına bastı. Bu yaşını da Marmaray Projesi’ni açarak kutladık. Marmaray sizin için neler ifade ediyor?

 Benim için özellikle Cumhuriyet Bayramı çok önemli. Tabii ki Marmaray da önemli. Bu dünyada Marmaray, iki kıta arasında deniz altından gerçekleştirilen bir ilk. Bunun bayramla aynı güne getirilmesi çok önemli. Eğer Başbakanımız, Cumhurbaşkanımız, muhalefet liderlerimiz hep birlikte Cumhuriyet Bayramı’nı kutladılarsa bu benim için hayati öneme sahiptir. Mamaray’ı açtıklarında bir günde iki mutluluğu bir arada yaşadık. Türkiye Cumhuriyet’in kuruluşunda 10 milyon kişiydi. Şimdi 75-76 milyona geldik. Bu dönem,  çok şeyler beklediğimiz neslin yaşadığı bir dönem. Atatürk, “Gençliğe Hitabesi’’nin son cümlesinde bu ülkeyi gençliğe emanet etmiştir.

Kitlesel değişim başarıldı

*Koca Osmanlı’dan bakiye kalan bir ülkeydik ve Anadolu da çok ihmal edilmişti değil mi?

 O dönemlerde bir yatırım kavramı yoktu ki, bu yapılsın. Osmanlı İmparatorluğu, Büyük Britanya’dan çok daha büyük bir imparatorluktu. Kuzey Afrika’dan dolaşıp Avrupa’nın ortalarına kadar giden bir imparatorluk. Çok büyük ve kabul etmek lazım ki, padişahların düşüş dönemine kadar da “idari” bakımdan büyük bir başarı taşımıştır. Türkiye’yi kuran Atatürk’ün en önemli vasfı, Türklüğü gün ışığına çıkarmasıyla bir kitlesel değişimi başarabilmesidir.

Anayasayı bu şekilde çıkarmaları zor

*Yeni anayasayı bir türlü çıkaramadık. Bu da uzlaşı kültürünün olmamasından kaynaklanıyor değil mi?

 Anayasayı bu şekilde çıkaramayız. Benim düşüncelerim, senin düşüncelerin kavgası olduğu müddetçe anayasaya da kendi düşüncelerinizi sokmanın ileride yararlı olabileceği düşüncesini taşıdığınız müddetçe olmaz. Oysa anayasada olması icap eden düşünceleri, anayasa üzerine ihtisas yapan genç ve tarafsız hukukçulara verebilsek, onlar oturur aralarında anlaşır ve anayasayı hatasız olarak da çıkarabilirler. Onlara yol gösterebilecek uzmanlar ve rehberler tabii ki olacak yanlarında.

Varlık Vergisi sanayi hareketini başlattı

*Varlık Vergisi konulduğu zamanlarda neler yaşandı?

Bütçe diye bir kavram yok, gelir yok, gider çoktu. Bunları karşılamak mümkün değildi. Tarımdan da alınan vergi diye bir şey yok. Sanayinin para kazanması mümkün değil, oradan da vergi alınamıyor. O sıralarda Vergi Dairesi’nde çalıştığım için biliyorum. Çok az sayıda mükellef vardı. Varlık Vergisi’nin konulmasında, bütçedeki çaresizliğimizin etkisi oldu.

*Vergi, bir nevi sermayede el değiştirme hareketi miydi?

 Musevi, Rum ve Ermeni vatandaşlar paraya hakimdiler. Sanayici olmanın yararlı olduğunu anlayan bir zekaya sahiptiler. Varlık Vergisi, yaşanılan o döneme damgasını vurdu, çok canlar acıdı. Daha sonraki dönemlere de yansıdı bunlar. Ülkede bir sanayi hareketi başladı. Anadolu’nun tarımdan para kazanmış eşrafı, İstanbul’a gelip fabrikalar satın almaya başladı.  Azınlıkların elinde olan fabrikalar, el değiştirdi. Şunu da söylemeliyim, azınlıklar, Varlık Vergisi’nden sonra da vazgeçmemişlerdir. İçlerinde çok sayıda ileri sanayiler kurmuş, tanıdıklarım, ahbaplarım vardır. Başta Jak Kamhi olmak üzere.

Tekstilciler Sümerbank’tan eleman çalardı!

*İlk sanayileşme tekstille başladı değil mi?

 Öyle diyebiliriz. Atatürk zamanında da öyleydi. Sümerbank kurulmuştu. İnsanları dışarı gönderip eğitince piyasaya çıkan yeni işverenler de Sümerbank’tan çalışanları çalıyordu. Müdürler hep oralara geçtiler. Sadece birkaç sektör vardı

*Devlet, KİT’leri kurarak özel sektöre yol açtı öyle mi? 

 Etibank vardı, Paşabahçe vardı, daha sonra Şişecam oldu. İlk zamanlarda çay bardağı bile tam yapılamıyordu. KİT’ler daha çok madenle ilgiliydi ve zaten başka da sektör pek bilinmiyordu. Dışarıda gördüklerinizi alamıyordunuz. Mesela, ipek çorap yapan makineler 1950’den itibaren naylon iplik çıkınca bu naylonu kullanmaya başladılar.

1960 ihtilali çok büyük hasar verdi

*DP yöneticileri 1950’li yıllarda kendilerini nasıl tanımlıyordu?

 Kendilerini parti ismiyle yani demokrat olarak niteliyorlardı. Yani ülkeye demokrasiyi getirdiklerini düşünüyorlardı. Getiremediler maalesef. 1955’lerden itibaren ülkeyi böldüler. Başlangıçta, yatırımlar, sanayii teşvik etmesi heyecan yarattı. 1958’de ise bugüne kadar en büyük devalüasyon yapıldı, her şey patladı. 1 dolar 2.82 liraydı, 9.05 liraya çıktı. 3 katı yani.

*İhtilal olmasaydı ne değişirdi?

 Eğer gerçek bir demokrasi olsaydı, yani Adnan Menderes’i seçimlerle değiştirmek mümkün olsaydı, ihtilalin yaptığı hasardan çok daha az hasarla gelişebilirdik. 1960 ihtilali çok dengesiz bir ihtilaldi. Teğmenlerden başlayıp, orgenerallere giden bir ekip 30 - 40 kişiyle beraber yapılan bir ihtilal. Menderes ve arkadaşlarının idam edilmesini kınıyorum. İktidar seçimle değişebilseydi, Türkiye bunca acıları yaşamazdı. Ancak Vatan Cephesi’nin kurulmasıyla  başlayan aşırı kutuplaşmalar, buna en büyük engeldi.

Köy enstitülerinin kapatılması çok yanlış oldu

*O dönemlerde siyasette neler oluyordu? Mesela 1946’da çok partili döneme geçtiğimiz yılları nasıl hatırlıyorsunuz?

 1944’ten itibaren ki 19 yaşındayız. Kenan Öner ve Hikmet Bayur’un Tanin Gazetesi’ndeki yazılarını okurduk. Emin Sazak, Refik Koraltan Halk Partisi’nden Demokrat Parti’ye geçtiler. Parasal bakımdan güçlü insanlardı. Hele de Sazak. Dolayısıyla Tanin Gazetesi onların yayınlarını yapardı. Halk Partisi’nin yanlışları neler onları anlatıyorlardı.

*Halk Partisi, Rusya’nın etkisinde miydi?

 Hayır. Ama sosyalist bir partiydi. Bu arada yapılan hayırlı şeylerden olan mesela köy enstitülerinin Demokrat Parti tarafından kapatılması çok yanlış bir iştir. Mesela İsmail Hakkı Tonguç gibi insanlar müstesna insanlardı. Köylerde insanların yetiştirilerek, tarım bilgisi ve sosyal bilgiler verilerek, küçük tiyatrolar yapılarak eğlendirmeler dahil kültürel çalışmalarla doluydu.

 Halk evleri de şehirlerde bizler için bulunmaz bir nimetti. Mektepten çıktıktan sonra oralardaki kütüphanelere giderdik. Önemli insanların konferanslarını dinlerdik. Tiyatrolara giderdik.  Bu aktiviteler gençlerin sokaklarda dağılmış vaziyetlerde olmasından ziyade birlikteliklerini güçlendirirdi. Bana göre Türkiye için en hayırlı ve önemli dönemdi o zamanlar.

Biz bekardan yüzde 5 vergi alınan dönemde büyüdük

*Başbakan Tayyip Erdoğan, nüfusumuz yaşlanıyor diye fazla çocuk istiyor. Doğumlara ve fazla çocuğa teşvikler veriliyor. Bu işe ne diyorsunuz?

 Tercihler ve öncelikler farklıdır. Bizim o sıralardaki milli gayri safi hasılamız, 3-4 çocuklu bir aileyi ayakta tutmaya müsait değildi. Son derece kısıtlı, fakirlik nisbeti çok yüksekti. Doğu ve Güneydoğu’da ise 8-10 çocuğu olan aileler vardı. Babalar, çocuklarının ismini bile bilmezdi.

*Siz, bekarlardan evlilere göre yüksek vergi alınan zamanları da biliyorsunuz değil mi?

 Gelir Vergisi, ilk kez 1950’nin Nisan ayında konulmuştu. Evli olanların beyannamesinden alınan vergiye göre de bekarlar yüzde 5 daha fazla öderdi. Bir ara da Gelir Vergisi’nde 5 çocuğa kadar vergi indirimi koyulmuştu, çocuk artışını çoğaltmak için.

*Siz fazla vergi alındığı zaman bekar mıydınız?

 Evet bekardım. Aldığım maaştan yüzde 5 hep kesiliyordu. 250 işçisi olan çorap ve konfeksiyon firması Testaş’taydım o zaman.

Atatürk diktatör müydü?

*Bugünden baktığınızda Atatürk’ün diktatör olduğunu söylemek mümkün mü?

 Bütün dünya onun nasıl bir lider olduğunu biliyor.  Nutuk benim için çok okunan bir kitaptır. Mesela, Rauf Orbay, Atatürk’e en muhalif bir adamdı. Hilafetin kaldırılması sırasında bile çok sıkıntılıydı. Atatürk böyle bir yapı içinden bir millet çıkardı. Kurtuluş Savaşı bir mucizedir ama o zaman Meclis kurması, bu Meclis’e de mevcut tüm kesimleri alması ona diktatör diyenlerin düşünmesi gereken bir durumdur.

Perihan Çakıroğlu/Bugün

E-Bülten Aboneliği
İş, Ekonomi ve Cemiyet hayatının özel gündemi Patronlar Dünyası'nda... Günlük E-Bülten'imize abone olun, Patronlar Dünyası ayrıcalıklarını yaşayın.
Patronlar Dünyası ile Bir Adım Önde