Başmüzakereci'den satış taktiği

Başmüzakereci'den satış taktiği

BAŞMÜZAKERECİ, 'BABA OCAĞI' ÇIKRIKÇILARI GEZDİ, KÜÇÜK BİR ÇOCUĞA TAKTİK VERDİ

Başmüzakereci'den satış taktiği
16px
24px
25.07.2005 00:00
ABONE OLgoogle
Sopa hep başımızda

Bakan Babacan iş kariyerine başladığı Çıkrıkçılar'ı gezdi. Esnafın şikâyetini dinledi, satıcı çocuklara öğütler verdi. Bir dede bastonunu kaldırıp, "Düzgün çalışmazsan bunu yersin" deyince Babacan, "Siyaset böyle işte. Sopa hep başımızda" dedi


İtiraf etmeliyim ki, Başmüzakereci'nin makamına girdiğimde şaşırdım: Ben yüzlerce uzmanın harıl harıl çalıştığı, havada dosyaların uçuştuğu bir büro ve günden güne eksilen takvim yapraklarının altında kan ter içinde çalışan bir başmüzakereci hayal ediyordum.
Oysa sakindi Hazine.
Havada bir cumartesi mahmurluğu vardı. Ve Türkiye tarihinin en kritik görevlerinden birine hazırlanan genç adam, koltuğunda, ödevini yapmış bir talebe edasında telaşsız görünüyordu.
Çoğu kez yaptığı gibi cuma gecesi de 01.30'a kadar çalışmış, 01.00'de telefonla bürokratlarını uyandırıp bilgi almış, sonra eve gidip her zamanki gibi, kendisi gelmeden uyumayan ve İngilizce'den edebi tercümeler yapan eşiyle kısaca hasbihal edip dosyalarını okumaya girişmişti.
Başmüzakereciliğe atanalı tam 2 ay olmuştu. Ve "Başmüzakereci" 2 ay ısrarla susmuştu. Konuşmak için biraz yol almayı, kamuoyunun karşısına dersini çalışmış olarak çıkmayı beklemişti.
"Henüz 37 yaşında, Büyük tecrübe isteyen bu iş için çok genç" diyenleri, kendisiyle "Bebecan" diye alay edenleri mahcup edecekti.

Fazla kilolar
Rahat giyim için sözleşmiştik. Üzerinde bordo tişört, bacağında beyaz kot, ayağında spor ayakkabıyla geldi.
Siyasete girdiği günden beri tenisi, kayağı, yüzmeyi ve perhiz yemeklerini kesmiş, 5-6 kilo almıştı.
"Yürüyüş bandı 18 Kasım 2002'de durdu, bir daha yürümedi" dedi.
Gezi merakı da iş yoğunluğuna kurban gitmişti. En son geçen sene herkesten habersiz, eskortsuz, korumasız ailece arabayla İskoçya'ya gitmişler, tanınmadan gezmenin keyfini sürmüşlerdi.
Onun dışında gece gündüz çalışıyor, ama her pazarı mutlaka 9 yaşındaki oğlu (hani şu, adettendir diye sünnet düğününe sultan tahterevanıyla getirilip bakanı medyanın diline düşüren) Kerem ile 2,5 yaşındaki kızı Fatma Dilara'ya ayırmaya çalışıyordu. Geçen pazarı birlikte Polonezköy'de geçirmişlerdi. Geçen kışı birlikte kayakta...
Dingin, güleryüzlü ve samimi görünüyordu. Ayrıntılarını yarın aktaracağım uzun bir mülakatta müzakere stratejisini anlattı.

Bir tacir yetişiyor
Görüşme bittiğinde O'nu 5 yıl önce kendi işinin başında bir tacir iken şimdi Türkiye'nin geleceğini belirleyecek konuma getiren mekânı, Çıkrıkçılar'ı birlikte gezmeyi teklif ettim.
"Olur" dedi.
Daha yürümeyi öğrendiğinde çıkmıştı o yokuşu ilk kez...
İsmini aldığı dedesi Ali Babacan, Şereflikoçhisar'dan Ankara'ya taşındığında bu yokuşta 49 numarada dükkân açmıştı.
Oğlu Hilmi de aynı dükkânda ticarete atılmış, şirketin adı "Ali Babacan ve Oğulları" olmuştu.
1967'de doğan torun Ali de çocukluğunu bu dükkânda geçirmişti.
Kundak bezinden kefene dek insanın hayatı boyunca ihtiyaç duyacağı her tür tekstil ürününü en uygun yerde ürettirip toptan pazarlıyorlardı.
Ali, Kurtuluş ilkokulunda okumaya başladıktan sonra da kopmadı "dükkân"dan... Okul çıkışı oraya gider, vaktinin çoğunu orada geçirirdi.
Çıkrıkçılar, Ankara'nın en eski ticaret merkezlerinden biriydi.
Burada depodan dükkâna mal taşıdı, fatura kesti, tezgâhtarlıktan mal ürettirmeye kadar her işi yaptı. Biriktirdiği harçlıklarla altın aldı.
Orada hem ticareti öğrendi, hem insan ilişkilerini. Ve öğrendikleri, gün geldi kendisine siyasetin kapılarını açtı.

'Yürü ya Kulum'
AKP kurulurken Abdullah Gül'ün davetiyle
E-Bülten Aboneliği
İş, Ekonomi ve Cemiyet hayatının özel gündemi Patronlar Dünyası'nda... Günlük E-Bülten'imize abone olun, Patronlar Dünyası ayrıcalıklarını yaşayın.
Patronlar Dünyası ile Bir Adım Önde